Posta koymaya karşı

Külhanlığa soyunmuş tipler vardır. Bir sokağın köşesinde durur, geleni geçeni çatık kaşlar, kısılmış gözlerle süzerler. Kadınlara lâf atarlar, sarkıntılık ederler. Erkeklerden gözlerine kestirdiklerine takılırlar. İşine gücüne ya da evine gitmekte olduğu için belâya bulaşmak istemeyen, başını öne eğip geçenler kurtulur, içlerindeki aşağılanmışlık duygusunu bastırmaya çalışarak geçip giderler. Derken, bunu içine sindiremeyen biri çıkar arada. Başını eğip, adımlarını sıklaştıracak yerde, çatık kaşlar altından bakan yılan gözlere meydan okurcasına gözünü diker. Vay sen misin, gözünü gözüme diken? Magandalardan biri hemen atılır, „Ne bakıyorsun lan? Tanımadın mı?“

Bu posta koyuş aslında kavgaya davettir. Ya, aklını başına alırsın, „Abi, birine benzetir gibi oldum da... Kusura bakma“ der, geçer gidersin ya da „Sen ne bakıyorsun lan? Asıl sen benzetemedin galiba!“ der, iki, üç, bazen beş kişiyle, üstelik en alçakça yöntemleri kullanmaktan çekinmeyen, yumruğa karşı bıçak -şimdi çoğu tabancalı- çeken, tokata karşı jilet atan, sinsice arkadan tekme vuran it-kopuk takımıyla dövüşmeyi göze alırsın.

Sakın yanılmayın. Bu kopuk takımı aslında göründüğü gibi değil, sıçan gibi korkaktır. Yukarıda anlattığım işe, kadınlara sokak ortasında sarkıntılık etmeye, ona buna „posta atmaya“ tek başlarında olduklarında değil, ancak birkaç kişi yanyana geldiklerinde cesaret ederler. Hele bir kez daha kalabalık bir grupla kaşılarına çıkın, çil yavrusu gibi dağılırlar. Ya da bunlardan birini tek başına yakalamaya görün. „Abi b.kunu yiyeyim!“ diyerek gözyaşı dökmekten bile çekinmediklerini bilirim. (Buraya kadarı, „Sen ne bakıyorsun lan?“ dediğim, „cahiliye dönemi“min anılarımdan.)

Şimdi de birileri köşeyi tutmuş, gelene geçene posta atıyor. Beğenmediğine tehdit, hakaret, dışlama, ötekileştirme, kavgaya davet...

Eskiler vakit geçirmek için yaparlardı, şimdikilerse bir yandan kendi ayakkabı kutularını, bir yandan da uluslarası sermayelerin, tekellerin kasalarını doldurmak için yapıyorlar.

Uzun süre kendi halinde insanlar „aman bulaşmayayım“ korkusuyla başını eğip, susarak geçip gitmeye çalışıyordu. Derken birileri çıktı, başını kaldırdı, gözlerini gözüne dikti, „Bağırıp durma, biz halkız!“ dedi. Bu noktadan sonra artık dönüş olmazdı. Adımnı öne atan yürümeye başlamak zorundaydı. Milyonlar yürüdü.

Artık başımızı öne eğip, geçip gidemeyiz. Gözümüzü gözlerine dikerek, üstelik daha da çoğalarak yürümeyi sürdüreceğiz.

1 Mayıs bu yürüyüşün devamıdır!

İşçiler giderek artan sömürüye, kazanılmış haklarının ayaklar altına alınmasına karşı...

İşsizler kamu işletmelerinin özelleştirmelerine, işyerlerinin yok edilmesine karşı...

Kır emekçileri ve hızla yoksullaşan köylüler yaşam alanları olan doğanın mahvına karşı, tarımın tekellerin eline geçmesine ve ithalatçı tekellerle yok edilmesine karşı...

Memurlar, sömürü, baskı, sürgün amaçlı tayinlerin ve işten çıkarmaların doğrudan hedefi haline gelmeye, yeni 657 sayılı kanun hazırlıklarına karşı...

Bilim insanları ve akademisyenler bilimin ayaklar altına alınmasına karşı...

Sanatçılar, edebiyatçılar özgür yaratıcı etkinliklerinin engellenmesine karşı...

Küçük esnaf ve zenaatkârlar büyük sermayenin hızla varlıklarına son vererek onları işsizliğe, yoksulluğa belki de sefalete itmesine karşı…

Avukat, doktor, mimar, mühendis gibi yüksek eğitim gerektiren meslek sahipleri, mantar gibi tüm meslek alanlarını sermaye yatırımına dönüştürerek kendilerini ücretli çalışanlar haline getirerek aşırı sömürü altına almasına karşı…

Gençler eğitim ve öğretimin bilimsellikten uzaklaştırılmasına, işsizliğe ve geleceklerinin karartılmasına karşı...

Kadınlar, toplumda ikinci sınıf insan konumuna itilmeye, işyerlerindeki eşitsizliğe, bedenlerine dek uzanan dayatmalara karşı...

Eşcinseller cinsel eğilimleri dolayısıyla aşağılanmaya, dıştalanmaya, dahası vahşi saldırı ve cinayetlere karşı...

Aleviler dinsel inançları nedeniyle ötekileştirilmeye, dıştalanmaya karşı...

Kürtler her türden ulusal baskıya, inkâra ve asimilasyona, uğruna mücadele ettikleri
ulusal haklarının gericiliğin iktidarına pazarlık konusu edilmesine karşı...

Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Araplar, kısacası Anadolu'da tarih boyunca var olan, ya da bin yıllar içinde göçlerle gelip bu topraklara yerleşmiş tüm etnik azınlıklar asimilasyona, aşağılanmaya, ötekileştirmeye ve bunların dayandığı -kendi saflarındakiler de içinde olmak üzere- her türden milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı...

Türkler tüm diğer ulusal ve etnik azınlıklara karşı kendilerini milliyetçi, ırkçı sloganlarla kışkırtmaya çalışanlara karşı...

Sıradan yurttaşlar, yukardakilerle kendisini bağdaştıramasalar da, yaşam biçimlerine karışılmasına karşı…

Saydıklarımın hepsi birden kaderlerinin ve çıkarlarının işci sınıfı ve geniş emekçi yığınlarla ortak olduğunu anlayarak…

Ve hep birlikte bu ülkenin yeraltı-yerüstü tüm zenginliklerinin, milyonlarca emekçinin yarattığı değerlerin ve tüm kârların tekellerin kasasına akıtılmasına, ülkelerinin emperyalistlerin jeopolitik planlarına kurban edilmesine karşı...

O kadar çok insan var ki! Ve bunca insanın sabrını taşıracak o kadar çok birikmiş neden var ki! Artık köşeyi tutanlara karşı ezici çoğunluk bizde.

Ve ok yaydan çıktı. Köşeyi tutup, herkese posta atanlarla gözgöze gelmeden, boyun büküp, çekilip gitmek yok!

Bu bu ezici çoğunluk yanyana gelecek, birbirleriyle omuz omuza vererek, gözlerini posta atan kabadayıların gözüne dikerek yürüyecekler.

Dünyanın her yerinde.

1 Mayıs'ta!