Havaya seçim kokusu yayılıyor

Belediye seçimleri, arkadan da... Seçim hesapları şimdiden başladı.

İktidardakiler, “yüzde elli” iddialarına karşın, yaz ayları içinde önemli ölçüde oy yitirdiklerinin bilincindeler. Gezi Parkı’nda başlayan direnişin, hızla ülkenin dört bir yanına dağılarak bir halk hareketine dönüşmesi bir yaz humması değildi. “Milyonlar” demek içimden gelmiyor... (Bu toparlanmış sayılar, asıl sayı abartılıyor hissi yaratır bende her zaman.) Ben şöyle demek istiyorum:

Kadın-erkek-üniversiteli/liseli genç-yaşlı-çocuk...
İşçi-emekçi-memur-hizmetli-her türden serbest meslek erbabı...
Yazar-müzisyen-ressam-heykeltıraş-grafiker-sinema/tiyatro sanatçısı...
Bilim insanı-akademisyen-üniversite/lise/ortaokul/ilkokul mezunu-okuma yazması kıt...
Sporcu-sağlıklı-hasta-engelli...
Homoseksüel-heteroseksüel-aseksüel-biseksüel...
Türk-Kürt- Roman-Ermeni-Laz-Rum-Yahudi-Çerkez-Abaza-Gürcü-Pomak-Arap (burada tümünü sayamam)...
Sünni-Alevi-Yezidi-Hanefi-Ortodoks-Katolik-Protestan- Süryani-Aşkenazi-Sefarad (burada tümünü sayamam)...
Sayılamayacak kadar çok İNSAN!
Sayılamayacak kadar çok T.C. YURTTAŞI!

Günler, haftalar ve aylar boyu caddeleri, meydanları doldurdular, pencerelerinden, balkonlarından tencere çaldılar, otomobillerinden alkış tuttular. Gazlanmaya, coplanmaya, tutuklanmaya, yaralanmaya, öldürülmeye karşın susmadılar. Her yerde yükselen sloganların ortak bir anlamı vardı:

“ARTIK YETER! YIKILIN BAŞIMIZDAN!” (Bunu Recep Tayyip Erdoğan bile anlamış. “Bunların asıl amacı gezi Parkı falan değil, asıl amaçları AKP hükümetini yıkmak” diye serzenişte bulunuyordu.)

Eylül geldi, çattı. (Çattı pattı, kaç attı?) AKP korkuyor. Konuyu dağıtmaya, başka yönlere çekmeye çabalıyor: Mısır... ille de Mısır! Suriye... ille de Suriye!
Savaş naraları-göz boyama-göz korkutma-efelenme...
Demagoji-palavra-yalan beyanat-katakulli...
Anayasa-torba yasa-kararname-emir-talimat...
Vali-Kaymakam-muhtar...
Hakim-savcı-müşavir...
Asker-jandarma-inzibat-polisin çeşidi-gizli teşkilat mensupları...
Azarlanan-el öpen-yandaş-paydaş-liboş...
Medrese özlemi çeken profesör-doçent-asistan...
Kelebek bıyıklı eğitim müfettişi-imamdan bozma ortaokul/lise/4+4+4 müdürü-müezzinden derleme öğretmen...
Tarikat-tekke-zaviye-kuran kursu...
Her çeşidinden yobaz takımı-hacı-hoca-karanlık gece...

Bütün bunlar fayda etmeyecek. Türkiye’nin asıl yarıdan fazlasını yazımın başında saydım. AKP oy yitirdi, daha da yitirecek! (Sol, her zaman olduğu gibi büyük yanlışlar yapmazsa tabii!)

Buraya kadarını herkes biliyor. Şimdi “yıkılın” diyenler içindeki çoğunluğun kafasında hangi soru var, ona gelelim: AKP gitmeli, iyi de alternatifi nedir?

CHP, aslında kimilerin sandığı gibi bir sosyal demokrat parti değildir. Ne sosyaldir, ne de demokrattır! İçinde her türden düşünceyi tarhana çorbası misali karıştırıp, bulandırmış bir konglomerattır. CHP yönetiminin ısrarla cılız sesler çıkararak ıvır zıvırla vakit geçirmesi, gerçek bir muhalefetten uzak durması nedensiz değil. Çünkü CHP aslında hiç de bu düzenin değişmesinden yana değil! Onun için meclisteki birkaç milletvekilinin çabalarının kızgın saçta buharlaşıp gitmesine seyirci kalmaktadır. Üstelik, kendi yığınından, o yığının enerjisinden bile korkmakta, her yükselişinde onu dizginlemenin yoluna bakmakta.

MHP, aslında ırkçı, milliyetçi, içinde faşistleri barındıran bir partidir. Kurulduğu yıldan başlayarak neler yaptığını, Alman Nazileriyle kurduğu dostluk ve işbirliklerini, faşist eğitim kamplarını, Bozkurtlarını falan tarihe gömmüş olduğunu sananlar korkunç bir yanılgı içindedirler. MHP’nin çekirdek kadroları ideolojik olarak darbe öncesindeki günahlarının hiçbirinden arınmış değildir. AKP’ye transfer olanların dışında, geçmiş yıllardaki militanlarının bir kısmı da halen yönetici düzeylerde oldukları yerde durmaktadırlar. Tek başına iktidara gelebilse, faşizan uygulamalarla AKP’yi aratmayacaktır. Zaten geçen on yıllık süre içinde AKP’ye muhalefetten çok, kritik durumlarda destek vermiş bir partidir.

BDP ise, tüm demokrasi çağrılarına karşın, Türkiye’nin sorunlarıyla değil, sadece Kürtlerin sorunlarıyla ilgili. Ve Kürt kökenli insanlara olan bu ilgi, giderek Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının da ötesine doğru genişlerken, ulusal sorunun çok daha derininde yatan emeğin sorunlarına yönelik hiçbir politika üretmemektedir. Türkiye’nin her yerine dağılmış milyonlarca Kürt işçi ve emekçisinin, kent ve kır yoksullarının kapitalizmin sömürü ve baskıları altındaki ezilmişliğine ulusal sorunun çözümüyle çare bulacakmış yanılgısını propaganda etmektedir. Üstelik, son dönemde, salt bu sorunu çözeceği beklentisiyle AKP’nin gitmesini istemez bir tutum içindedir.

Meclis dışında hareketlendiği görülen bir İşçi Partisi dikkatimi çekiyor. Adında “işçi” sözcüğü mevcut ama, bu partiyi kimi zaman MHP’den ayırt etmekte zorlanıyorum. Ve bir zamanlar Stalin’in Mao için sarf ettiği şu sözleri anımsamadan edemiyorum: “... kırmızı turp gibidir kabuğunu kazırsan altından beyazı çıkar.” Aşırı Kürt düşmanlığı, milliyetçilik... ülkenin başına çöreklenerek, darbelerle bugünleri hazırlamış olan orduya bu biçimde sahip çıkmak... Bunlara bir de kraterin dibinde kaynayan komünist düşmanlığını katalım. MHP’nin başarısız olduğu bir dönemde, onun görevini devralıyorlar, onun oylarına göz dikiyorlar. İşin asıl kötü yanı da şu: AKP’nin ABD taşeronluğuna, ülkenin yeraltı, yerüstü zenginliklerini emperyalizme pazarlamasına, tüm yurttaşlarını işçi, yedek işgücü, asker vb. olarak ikrama yeltenmesine tepki gösteren yurtseverleri “askere almaya” çalışıyorlar. Akılları sıra Mustafa Kemal’in devrimlerini tamamlayacaklar. Bu seçimlerde oylarını yükseltebilirler mi? Olabilir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen gençlik turpun beyazını fark edene dek. Onun başlattığı devrimin çoktan tamamlanmış ve her burjuva devriminde olduğu gibi, doğal yatağına oturmuş olduğunu anlayana dek. Osmanlı’nın karanlığına karşı ilerici olan o burjuva devriminin, günümüzde tarihsel olarak gericilik olduğunu, önünde ve sonunda kapitalizme ve emperyalizme hizmetten başka işlev görmeyeceğini öğrenene dek.

Havaya seçim kokusu yayılıyor.

Soldaki cephe arayışları için şimdiden bir şey söylersem ayıp ederim diye korkarım. Fakat o cephede de “demokrasi” adına bu sistemin restorasyonu çabalarından öte bir söylem çıkacağından hiç umudum yok. Yine de biraz bekleyip, bu çabalar ne tarafa doğru genişliyor görelim.

AKP’nin hesabı, kitabı, kamuoyu araştırmaları, sayılarda tahrifatı, yalandan vaatleri, vizyonlardan dem vurması, tabii her adımda dinsel referansları, kışkırtmaları falan. Devletin ve ellerindeki belediyelerin tüm olanaklarının seferber edilmesi... Rengi belirsiz sermayelerin desteği... Kumanya, harçlık dağıtarak, belediye otobüsleriyle mitinglere, sandık başına insan taşımaları... Bunlara alıştık. Yine de ne yapacakları belli olmayabilir. Çünkü bunların hiç pelesengi yok. İktidara yapışmışlar ve sınır tanımıyorlar. Daha da kötüsü,müthiş korkuyorlar. İktidardan düştükleri günün hemen ertesinde başlarına neler geleceğini tahmin edebilecek hayal güçleri var. Onun için, tüm efelenmelerin ardından ABD’li ağabeylerinden bir kez daha kubura süpürülmemek için ricada bulunabilirler. Umarım, savaş çıkarmak gibi bir çılgınlığa başvurmazlar.

MHP’nin şarjörü boşaldı, atacak barutu kalmadı. Ama, İşçi Partisi onunla koalisyon yapma peşinde. Dahası, İşçi Partisi bir de İP-MHP-CHP çoğunluğuyla hükümet kurma hayalinde.

Ya CHP? O cephede de asla yeni bir şey olmayacak. Şimdiden yazayım:

CHP yine ve birden bire bu ülkedeki işçi, emekçi, dar gelirli yığınların varlığını anımsayacak - siz de lütfen Kılıçdaroğlu’nun başkan seçildiği kongredeki konuşmasına önce kimlere seslenerek başladığını anımsayın. Öte yandan, tarikat şeyhleriyle falan da pazarlığa oturmayı ihmal etmeyecek - bu da ilk sefer olmayacak. Nitekim geçen gün Kılıçdaroğlu tarikata bir göz kırptı. Anlayana... Bu parti sıralarında ÖDP’yi de yedeğine almak isteyenler olduğu biliniyor. Buna karşın partinin başkanı “solculuk hastalıkları” gibi laflar etmekten de geri durmuyor.

Seçim aritmetiği öyle kolayından dört işlemli bir denklem değil, çok bilinmezli bir yüksek matematik hesabıdır. Kimin ne yapacağını kestirmek zordur. Ne var ki, ben CHP’nin yapacağı bir şeyi adım gibi biliyorum: Her seçimde olduğu gibi, bu ülkede ne kadar sol görüşlü insan varsa, tümüne şantaj yapacak! “Oylarınız sonra boşa gider ha!” diyerek, onların da oyunu çalmaya çalışacak. Ne yazık ki, sola sempati duyan, fakat yeterince siyasal deneyi olmayan birileri de bu tuzağa düşecek.

Kısacası, ortalık büsbütün kirlenecek. Bir yanda din simsarlığı ve mezhepçilikle, öte yanda milliyetçilikle, çoktan yaratılmış düşmanlıklar körüklenecek. Yetmedi, yenileri oluşturulacak.

Böylece, bu ülke halkını acılar içinde bırakan sistemin asıl özünü sisler içinde bırakacaklar, gri boyayla örterek gözden kaybedecekler.

Edemeyecekler!

Çünkü TKP de seçimlere girecek!

(Bugün seçimlere değinmemi çok erken bulanlar, yarın geç kalmış olduklarını fark edecekler.)