Düz mantık

Komşu ülkeler ateşe ve kana boğuldu. Oradan akan kan nehri, ateşi körükleyen, her türlü politik, lojistik destekle akıtılan kana kan katan Türkiye’ye doğru akıyor. Burada birikip, kan gölüne mi dönüşecek?

Şu kadar can kaybı, bu kadar yaralı... Sayı vermekten nefret ediyorum! “1” bile asla kabul edilmeyecek sayıdır! Ve Ankara’daki katliam alçaklık sınırının ötesidir. Birileri “öyle olmaz, böyle olur!” dedi. “Fırsat bu fırsat” diyerek bundan kendilerine siyasi çıktı sağlamaya kalkan et beyinlilerin dilinden dökülen iddialar, paçavra kâğıtlara attıkları manşetler ise en pespaye çeşidinden safsatdan ibarettir. ”NATO’nun gizli kanadı mı?”, “İŞİD mi?”, “Yoksa ordu yeni bir darbe hazırlığında olmasın?” vb özne arayan sorulara verilecek yanıt ise, sadece tahminlerden ve spekülasyondan ibaret olacaktır.

Manipulasyon değimiz, çoğunlukla şu yönteme dayanır: Sığ düşüncenin önüne açıkça görebileceği, hemen anlayabileceği ve yalın geçeklik olarak kavramakta hiç zorluk çekmeyeceğini koyacaksın. Duygularını da boş bırakmayacaksın. Tek gerçekliğin o olduğunu sanacak. Oradan düz mantıkla ilerleyerek sonuç çıkaracak, karar verecek, ona göre davranacak.

  -Bugün milyonlara dayatılan tam da budur!

  -Ülkemizi bu hale getiren kimdir?

  -(Basitçe görülebildiği kadarıyla) Erdoğan değil mi? Bunca yıldır İktidar partisinin başı, aynı zamanda Başbakan, son olarak haddini aşan ve herşeye karışan bir Cumhurbaşkanı.

Alın size bir doğru kırıntısı: Güçlü olduğunda zorbalığından ve kabadayılığından geçilmeyen; sıkıya geldiğinde gözünde yaşla hislere sığınmayı bilen; çıkış yolu bulamadığında “aldatıldım” diye sıvışmaya kalkan… Göğsünü gere gere öğündüğü “BOP Eşbaşkanı” payesi elinden alınalı çok sular –ve kan- aktı. Ona o payeyi verenler açısından işinin çoktan bittiğini, yakında süpürüleceğini göremiyor muyuz? “Tayyip Baba ve Kırk Haramiler”in masal olmadığı artık –kendi seçmenleri de içinde olmak üzere- sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada biliniyor. Erdoğan bugün var, yarın yok. Onu tek başına baş düşman beller, o giderse herşeyin düzeleceğini sanısına kapılırsak müthiş yanılırız.

Ya AKP?

Buyrun, bölük pörçük bir doğru daha: AKP’nin bir proje partisi olduğu çoktan ortalığa dökülmedi mi? Onun taşeronluğunu anladık. Ama bu taşeron, artık imzaladığı iş mukavelesinin gereğini yapamaz, yani ülkeyi yönetemez hale geldi. Sadakayla, rüşvetle, yalanla, her sözün başına “allah-peygamber”, sonuna “takdir-i ilâhi” ekleyerek; onlar da yetmediği için, sandık birleştirerek , seçmen kaydırarak, oy çalarak eskisi gibi meclisi tek başına abluka altına almaya yetecek oy toplamayı başaramayacak duruma düştü. AKP çoktan “gitmeye hazır” hale geldi. Tek başına AKP’yi baş düşman olarak görür, o giderse herşeyin düzeleceği sanısına kapılırsak, müthiş aldanmış olacağız.

  -Başka ne kaldı?

  -AKP karşıtı olan partiler. (MHP’yi bir yana bırakalım.) AKP ve HDP.

Bu ise yarım yamalak bir doğru bile değil. Bu partiler aslında ne AKP’nin, ne de onun temsil ettiklerinin karşıtı olmadıklarını defalarca ispatladılar. “Meclisteki muhalefet” yaftasını kendi başlarına kendi yakalarına takmışlar. Ama ne mecliste çıkardıkları cılız çatlak sesler, ne de arada bir tekme totakla mediyatik olmaya çalışmaları onları gerçek muhalefet partisi yapmadı. Öyle olmuş olsaydı, ellerine geçen ilk fırsatta AKP hükümetinin meşruiyetine son verebilirlerdi. (Bunun için ellerine kaç kez fırsat geçti.) Aksine, onlar her seferinde AKP hükümetinin devamını sağlamak için özel çaba harcadılar. HDP’nin çözümü ondan beklemesi zaten utanç vericiydi. CHP’nin “ülkenin çıkarını gözetme” yalanıyla bu çeteyle koalisyon çabaları tam bir rezaletti! Bu düzen partilerinin AKP ile koalisyona girme olasılığı üzerine konuşuluyor olması bile muhalefet olmadıklarının yeterli kanıtıdır.

“Sosyal” maskeli, “demokrasi” söylemli bir çizgi, iyice yolunu şaşırmış solu da yedeğine alarak bir kez daha tarihsel rolünü oynamaya soyundu: Yönetilemez hale gelen bir ülkede, yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemez hale gelirken, bilinçlenerek, örgütlenerek sistemin bütününe karşı harekete geçmesini engelleyecekler!

Bu partilerin seçimlerde çoğunluk sağlayarak ülkenin içine düştüğü bu duruma son vereceklerine bel bağlarsak, ağır bir dolandırıcılığa kurban gideceğiz.

...

Ortalıkta dolaşan görüntülerin tabii ki, her biri birer gerçektir. Ancak bunlardan herhangi biri tek başına yalın gerçekliği anlamaya yetemez. Yaşam çok yönlüdür ve hangi açıdan bakarsan, ona göre bir görüntüyle karşılaşırsın. Sadece ilk algıladığıyla yetinerek gerçekliği bulduğunu sanmak, sonuçta insanı felâkete sürükleyebilir – hele şu günlerde.

  -Zorbayı anladık. Sormayacak mıyız: “Bu figür, ipi kimlerin elinde olarak, hangi görevle sahne aldı; Kime ve neye hizmet etti?”

  -Proje partisini anladık. Sormayacak mıyız: “Bu projenin asıl sahibi kimdi?” Sahibi yetmez, projenin ortaklarını, gizli-açık destekçilerini araştırmayacak mıyız? Proje sahiplerinin, ortaklarının ve destekçilerinin çıkar beklentilerinin bitmediğini düşünmeyecek miyiz? Ve lütfen dikkat: Şimdi yeni bir taşeron arayışında olduklarını ve bu göreve gönüllü birilerinin ortalıkta dolaştığını görmezden mi geleceğiz?

  -Muhalefetin muhalefet olmadığını gördük, görüyoruz. Sormayalım mı: Bunların elini tutan nedir ve kimlerdir?

  -İnsan şeklindeki canavarları derleyerek ortalığa salınmış bir yaratık olan İŞİD’i de görüyoruz. Onu kimlerin yarattığı da ortaya çıktı. Şimdi bir kısmı Türkiye’ye ihraç ediliyor. Sormayacak mıyız: “Bunda asıl amaç nedir?”

Böylesi soruların yanıtını vermeden, bunların her birinin birbirleriyle doğrudan/dolaylı kopmaz bağını ve odaklandığı hedefi gözetmeden...

Sorunun temeline değinmeksizin, “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyenlere bel bağlanamaz.

Arkasından neyin geleceğini düşünmeden, “AKP’yi iktidardan indireceğiz” diyenlerin arkasından gidilemez. Derinlemesine düşünmeden herkesin hemen kabul edebileceği, “Kan dursun, barış gelsin!” çağrısına da, asıl kaynağı hedef alınmadığı sürece boş bir slogandan öte bir anlam yüklenemez.

Birileri bizi çürümüş ve işlevini yitirmiş olan tek bir ağaca bakmaya zorluyor.

Biz ise, bütün ormana bakalım.

Yetmez! Ormanda yaşayan hayvanları, yılanlarla çıyanları, börtü böceği de görelim.

O da yetmez! Ormanın çevresini, bütün manzarayı algılamak zorunda olduğumuzu bilelim.

Böyle yapınca göreceğiz:

Tüm olanlar, bu telâşlı koşuşturma, bir yanda bombalar, diğer yanda “bomba gibi” popülist söylemler tek hedefe, felâketin sermaye tarafından yeni baştan yönetilebilir hale getirilmesine odaklanıyor.

Ve anlayacağız:

Ankara’da yürekleri titreten saldırı insanları evlerine kapatmaya yetmedi. Tepki sokaklara taşıyor. Giderek büyüyor. Bu tepkinin örgütlenerek asıl düşmana, sermayeye ve onun düzenine yönelmesini engelleyen, bu hedefi görünmez kılan her hareket işçi sınıfına, milyonlarca emekçiye düşmanlık içermektedir. Sermaye düzenine suç ortaklığı yapmaktadır.

Boyun eğmeyeceğiz. Suç ortağı olmayacağız.