Demokrasi Komünistlere Neden Gerekli?

Ortalığı karıştıracak yeni bir ıslak imzalı metin yoldaymış… Gülen’cilerle AKP arasında çelişkiler oluşuyormuş… „Bir konuşursam ortalık karışır!“ tehdidi savuran eski başbakanlar… Kasetler, CD’ler, e-posta kayıtları, gizli kamera görüntüleri… Tutuklu gazeteciler… Yayınlanmadan yasaklanan kitaplar… Değişik odaklara bağlı olduğu şüphesi uyandıran davalar… Davalar… Davalar… Davalar! Kaç kişinin politik nedenlerle demir parmaklıklar arkasında olduğu bilinmeyen bir ülke… Karar verirken sanıkları unutan hakimler… Görevden alınan savcılar… Hükümetle ordu, MİT’le polis, polisle polis çatışıyormuş… Jitem diye bir örgüt varmış, cinayetler islemiş... Mafya babaları bir zamanların başbakanlarıyla, cumhurbaşkanlarıyla ahbapmış... Katiller doğrudan devletten görev alıp, cinayetler işlemişler... Dedikodular... Komplolar, komplolar ve yine komplolar...

Bunların hiçbirini anlamlandıramıyor. „Bu işlere karışırsam beni de dinlerler, tutuklarlar, bilmediğim ve tanımadığım insanlarla ilintilendirirler“ diye korkuyor. Politika zaten pis iş! Ona göre değil. Onun bu tür işlere aklı ermez. Günlük yaşam mücadelesinden artan biraz enerjisi mi kaldı? Onu da hangi futbol takımının daha iyi olduğu, şike iddiaları ya da maçlarda hangi hakemin hangi hatayı yaptığı üzerine, kavgaya varan tartışmalarda harcayıp, rahatlayabilir. Dizilerin birinden diğerine atlarken, kanepede uyuyup kalabilir. Zaten şu yalan dünyada o mu kurtaracak bu ülkeyi? Ha, bu arada karısına da seslenmeği ihmal etmez: „Şu kömür işi ne olacak? Belediye erzak dağıtacakmış. Kömür de var mı arasında? Aman ha, atlamayalım...“

* * *

Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Sihirli “demokrasi” ve “özgürlük” sözcüklerini ağızlarına sakız ederek, bu kavramların asıl içeriğini ortadan kaldırmaya çabalayan yalancılar da Komünistleri, kendileri gibi biliyorlar. Onların “demokrasi mücadelesini, demokrasiyi ortadan kaldırmak için paravan olarak kullandığı” yalanını yaymaya çalışıyorlar.

Doğrusu bu ya, Komünistlerin sürekli olarak üstünde durduğu, teorik tartışmalara konu edilen “proletarya diktatörlüğü” kavramını, içini boşalttıktan sonra masanın ortasına atarsan, bu yalanı nedenlendirmene bile gerek kalmaz. “Bak, Komünistler diktatörlük istiyor” der, çıkarsın işin içinden. Tüm yaşamları boyunca burjuvazinin diktatörlüklerinin envai çeşidini yaşamış yığınlar da dehşet içinde kalırlar, “Aman yeni bir diktatörlük daha gelmesin başımıza” diye sınıf düşmanlarının gerçekleştirmekte olduğu diktatörlüğe boyun eğmeğe devam ederler.

Bu propagandayı sürdürmek, belli çıkar çevrelerinin politik sözcülerinin ve onların etrafına toplanmış aydın geçinen, aslında biriktirdiği bilgileri karanlıkla kuşatmış kimilerin başlıca görevi olduğunu biliyoruz. Toplumun cahil bırakılmış ve her türden şaşırtmacayla politikadan uzak tutulmuş kesimlerinin de buna inanmasında şaşacak bir şey yok. Sözüm ona kendisine “sol” diyen burjuva liberallerinin, iktidar odaklarının çekim merkezine girmiş pişmanların, şaşkınların da bu koroya katılması kadar doğal bir şey de yok. Geriye ne kalıyor?

Geriye kalan belli. İş yine en başta komünistlere düşüyor.

Komünistler, neden demokratik mücadelenin en başında yürümek, yığınları politize ederek bu mücadele kazandırma görevini yüklenmek zorundadırlar? Komünistlerin bu mücadelesi özünde neyi içermektedir? Yıllardır sözüm ona demokrasi havarisi kesilerek ülkeyi adım adım dinsel faşizme doğru itekleyen takiyyecilerden temelden farklı olarak neyi hedeflemektedirler?

Birincisi, Komünistlerin demokrasi mücadelesi, yalanlarla iktidara döşedikleri bir yol değildir. Onlar yaşamın her alanında demokratik hak ve özgürlükler için mücadele verirken, bunu sadece kapitalizmi güzelleştirmek, restore etmek, güler yüzlü hale getirmek için falan yapmazlar. Çünkü onlar, yapılacak iyileştirmeler, kazanılacak haklar ne denli ilerletilse de, sosyalist devrim utkuya ulaşmadığı, kapitalist üretim ilişkilerine son verilmediği sürece, sömürü ve baskı mekanizmalarının tamamen ortadan kaldırılamayacağını, burjuvazinin iktidarı elinden bırakmayacağını ve son nefesine dek, her türlü kirli yola da başvurmaktan çekinmeksizin iktidarını koruyacağını bilirler.

İkincisi, Komünistler demokratik hak ve özgürlüklerin yaygınlaşmasını, sadece kendi propagandalarını daha rahat koşullar altında sürdürebilmek için de yapmazlar. Çünkü onlar, var olan hak ve özgürlükler ne denli genişletilirse genişletilsin, iktidardaki hakim sınıfların iktidarlarını tehlikede gördükleri anda, yeni baştan saldırıya geçeceğini, ellerindeki tüm yasal olanakları kullanarak kazanılmış demokratik hakları ortadan kaldırmaya çalışacağını bilirler. Burjuvazi bunun için gerekirse yasaları, o da yetmezse hukuk sistemini değiştirir. Polisi, gizli servisleri, devlet eliyle silahlandırılan faşist çeteleri demokrasi güçlerinin üstüne sürmekte bir an bile duraksamaz. O da yetmezse, devletin düzenli ordusuyla darbeler yapmak, askersel yada faşist diktatörlükler kurmak da gündemine yazacağı maddelerdir. (Bu senaryoyu ben değil, Türkiye burjuvazisi defalarca yazdı ve uyguladı.) İşte bu nedenle, Komünistler demokrasiyi ilerletirken, burjuvazinin iktidarı koşullarında bunun kendilerini savunmanın bir garantisi olmayacağını da bilirler.

Öyleyse?.. Ve bun rağmen?..

Komünistler neden demokratik haklar için mücadele etmekten bir an için vazgeçmezler? Neden bu mücadelenin en başında yer alırlar?

Bu sorunun yanıtı, yazımın başında aktardığım, sıradan bir gününde, sıradan bir anında, sıradan bir insanın öyküsünde gizlidir.

Sosyalizmin, asla sıradan bir seçimle yada silahlı darbeyle gerçekleşemeyeceğini bilmiyor muyuz? Sosyalizm bizim için ancak bilinçli yığınların varolan düzeni devrimci bir atılımla değiştirmesiyle ulaşılacak bir hedef değil mi? Peki, ya ondan sonra gelecek olan sosyalizmin kuruculuk dönemi? Bütün bu işleri kim başaracak? Tabii ki insan! Ve sadece insan!

Fakat hangi insan? Kim yapacak Sosyalist devrimi? Kim kuracak sosyalist düzeni? Yukarıda tarifini yaptığım hayatından bezmiş, politikadan anlamayan, korkak, kabuğuna çekilmiş insan gibileri mi? Yoksa tarikatların gölgesinde kaybolmuş, birey olarak hiçbir değer taşımadığına, hayatta kendisine güvenerek hiçbir şey başaramayacağına inanan, sürüye katılmış koyun muamelesi gören ve “alnına yazılmış kaderi” aynen kabul edenler mi?

Tabii ki hayır!

Bu işleri başaracak insan, bambaşka bir insan olacaktır. Ve demokrasi mücadelesi, işte bu insanın yaratılacağı en önemli ve etkin okuldur. Komünistlerin sendikalarda, demokratik yığın örgütlerinde, yaşamın her alanında başını çektiği hak ve özgürlükler mücadelesi, demokrasiyi daha da ilerletmek için harcadığı çabaların en önemli getirisi işte budur: Bu mücadele içinde kendi gücünün farkına varan, demokrasi savaşımının her adımında ve her aşamasında biraz daha bilinçlenen insan! Ve aynı zamanda... Bu mücadele içinde, nihai kurtuluşunu, gerçek özgürlüğünü sağlayacak tek düzenin Sosyalizm olabileceğini kendi deneyleriyle de kavrayan insan!

“Teori gridir, yaşam ağacı yeşil!” Lenin’in Goethe’den alıntıladığı bu bilgelikten yola çıkarak çok önemli bir noktaya işaret edeyim: Her ülkede var olan sistem, o ülke insanlarının gelişkinliğiyle doğru orantılı olarak gerçekleştirilebilir!

Öyleyse... Geleceğin sosyalist toplumunun en başta kişilikli, politik bilinç ve deneyime sahip insanlara gereksinimi var. Toplumun en geniş kesimlerinin her türden sömürü ve baskıdan kurtulacağı, ülkenin yeraltı ve yerüstü değerlerinin sunduğu olanaklardan ve ortak üretimin yaratacağı zenginliklerden adil biçimde yararlanacağı, özgürce yaşayacağı düzeni kuracak insanın yaratılması gerekiyor. Bu insan ne denli politik bilinç ve olgunluğa sahip? Bir avuç sermayedarın değil, sayısı milyonları bulan işçilerin, köylülerin, her katmandan emekçilerin, değişik etnik kökenden insanların ve değişik anlardaki azınlıkların demokratik istemlerini ne denli içselleştirmiş? Sosyalist dönüşümlere ve ülkede yeni bir düzenin kurulmasına ne denli aktif katılacak? Sosyalist demokrasinin asıl hedefi olan insana, bir birey olarak da ne kadar değer verecek? Yaşamın en temel barınağı olan doğanın değerini ne kadar anlamış? Bunlar ve geleceğin toplumunu yaratırken ortaya çıkacak sayısız sorunları soğukkanlılıkla ve bilimsel temellere dayanarak çözümlemeyi başarabilecek hangi bilgi ve yeteneklerle donanımlı? Ve sonul olarak, sosyalizmin kazanımlarını karşıtlarına karşı ne denli kararlılıkla fakat burjuvazinin uyguladığı baskı ve işkence metotlarına başvurmaksızın korumayı başarabilecek?

Gri Sosyalizm teorisine yaşam verecek, özgür ve mutlu bir düzeni yeşertecek insanlar... Sosyalist devrim ve ardından kurulacak sistemin nasıl olacağına karar verecek insanlar... İşte onlar demokrasi mücadelesinde yetişiyorlar, yetişecekler.

Bu nedenle Komünistler demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleden asla vazgeçmeyecekler!