Bir kez daha Alman emperyalizmi üzerine

"Kanımca hepimiz, tabii toplumun geniş kesimi, dış ticarete yönelmiş, dolayısıyla dış ticarete bağımlı olan bizim büyüklüğümüzdeki bir ülke açısından, örneğin açık ticaret yolları için, örneğin ticareti, işyerlerini ve gelir olanaklarımızı olumsuz etkileyeceği muhakkak olan bütün bir bölgedeki karışıklığı önlemek, çıkarlarımızı gözetmek için kuşkulu durumda, acil durumda askersel müdahalenin gerekli olduğunu anlama yolundayız.“

Bundan iki dönem önceki Federal Almanya Cumhurbaşkanı Köhler Çin Halk Cumhuriyeti ziyaretinden dönerken, beklenmedik biçimde Afganistan’da Mashar-i Şerif’deki Alman askeri birliğini ziyaret etmişti. Bu ziyaretin hemen ardından kendisiyle yapılan söyleşide ağzından uzun, karmaşık fakat ne demek istediği son derece açık olan bu cümle döküldü Almanya’nın Sesi radyosunun mikrofonuna.

Tarih, Nisan 2012... O güne dek demokrasi, özgürlük, uluslarası terörizmle mücadele amacıyla hareket eden Almanya nasıl olurdu da ekonomik çıkarları için askersel operasyonlara girişirdi? İlginçtir -ya da hiç de ilginç değil- önce Sosyal Demokratlar paniğe kapıldılar. “Köhler Federal ordunun yurtdışındaki faaliyetinin kabulüne zarar veriyor!“ diye feryat etti Sosyal Demokrat Parti’nin parlamento grubunun başındaki Oppermann. Bütün sağ partilerin borazanları öttü. Tabii Yesiller’in de. Federal Parlamento Dışisleri Komisyonu Başkanı, Hristiyan Demokrat Parti’li Ruprecht Polenz cumhurbaşkanının yanlış anlaşıldığını söyledi. “Almanya için yeni bir askersel doktrin ilan etmek istemedi“ diyerek durumu düzeltmeye çabaladı. Ama olan olmuştu. Ortalık çoktan karışmıştı. Söylenenleri geri almak olanaksızdı.

Doğru söyleyen köyden kovuldu Köhler’in başı devrildi...

Halbuki Federal cumhurun sabık başkanı yeni bir doktrinden falan da bahsetmek istemiş değildi. Avrupa’nın ortasında kurulmuş olan Alman devletinin Bismark’tan günümüze dek her döneminde değişmeyen askersel doktrininin halen geçerli olduğunu açık etmişti. Üstelik bunu söyleyen ilk politikacı da o değildi. Örneğin, sabık başbakan Helmut Kohl, 1991’de “Almanya tarihiyle hesaplaştı, gelecekte dünya hakimiyetindeki rolüne açıkça sahip çıkabilir ve bunu yaygınlaştırmalıdır.“ diyerek Irak savaşına ekonomik destek verdi. Bundan bir yıl sonra Federal Savunma Bakanı Volker Rühe, ülkenin savaşlara karışmasına karşı halk arasındaki tepki üzerine, düşüncesini açıkça söyledi: “Adım adım ilerlemeliyiz. Mesele yalnız askerleri değil, tüm toplumu yeni görevlere hazırlamakta.“

Aslında bu laflarda hiçbir olağanüstülük yok. Nitekim, federal devletin ordusunun savunma politikasıyla ilgili görevleri söyle açıklanıyor: “Serbest ticaret yollarının ve tüm dünyadaki pazarlara ve hammadde kaynaklarına engelsiz ulaşımın muhafazası.“

Sinsi sinsi ilerliyor Alman emperyalizmi ve onun hizmetindeki askersel güç. Yugaslavya’yı ulusların kendi kaderini tayin hakkına dayanarak yıkmak üzere en yoğun altyapı faaliyetlerini yürüttükten sonra denizden abluka altına almak üzere donanmasını da gönderdi, 1993’te Bosna Hersek üzerinde uçuş yasağını sağlamak için hava kuvvetlerini harekete de geçirdi. 1998’de Sosyal Demokrat ve Yeşiller koalisyonunun tornadolarla Bosna’yı bombardımanında 2000 sivilin öldüğünden kim bahsetti? Bahsettiyse bugün kim anımsıyor bunu?

Yavaş yavaş... Adım adım... Bölük pörçük... 1700 asker Somali’ye, 3000 asker Bosna’ya, 4000 asker Kosovo’ya, Kongoya, Afganistan’a, Çat’a ve şimdi de Türkiye’ye. Tabii sadece asker değil, silah, cephane, mühimat... Geleceğin büyük çapta savaşları için bu kamplarda idman yapıyor.

Askerler daha dik sözlüoluyorlar. Genel Kurmay görevlisi bir subay olan Herden, resmi ordu dergisi “Birlik Pratiği“nde yayımlanan bir makalesinde şöyle yazmaktan çekinmemişti: “21. yüzyıl yeni bir sömürgecilik çağıolacak (...) Geleceğin sömürgeleri herşeyden önce sömürgeci güçler için hammadde sağlayıcısı ve pazarlar oluşturacak.“ Ve tabii federal ordu da bu çıkarları tesis etmek ve korumak üzere görev yapacak.
Lafı uzatmadan sadece üç anımsatma daha:

1999’da Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon hükümeti, federal ordunun NATO’nun saldırı savaşlarında yer alması kararı aldı. (Almanya’nın savaş hazırlıkları böylece yasal bir kılıfa büründü.)

Ocak 2013’te Federal Ordu’ya ülke içinde de askersel eylem yapma izni çıktı. (Almaya’da olası karşı hareketleri bastırmak için de orduyu kullanmaktaki engeller böylece kaldırılmış oldu.)

2. dünya savaşının hemen ardında 1955’te çalışmalarına başlamış olan ve hızla tırmanan silah endüstrisinin giderek büyüyen açlığını bastırmak sadece birkaç ülkeye satış yapmakla bastırılabilir mi?

İki dünya savaşı çıkarmış bir emperyal gücün askersel dergilerinde bu tür laflar yazılmasından, politikacıların ikide bir böylesi laflar etmesinden, ordu birliklerinin yavaş yavaş „sömürge“ olabilecek değişik ülkelerde ve bu arada Türkiye’de konuşlanmasından hâlâ kuşku duymayanlara ne demeli?

Burada kesecegim ve soL’daki en kısa yazımı yazmış olacağım. Bu yazının konusunun da önümüzdeki yıllarda üzerinde en uzun konuşulacak ve yazılacak konuyu olmamasını umarım..