Beklenti - Güven - Oy

Her seçimde sandıklara dolan oylar seçmenlerin güven duygusuna işaret etmeli değil mi? Öyle ya, bunca karmaşa ve kakafoni arasında herkes kendi beklentisine göre doğru ve haklı olanı, kafasınının yattığı en iyi dönüşümleri gerçekleştireceğine güvendiği partiye/kişiye oy verir. Bu kimileri için bir "memleket meselesi“dir; kimileri için ait olduğu "sınıfın/toplumsal tabakanın çıkarları“dır. "Kişisel çıkar“ peşinde gidenler, cebini doldurmak, köşeyi dönmek isteyenler de bunlara karışır. Kimi açıktan söz vererek, kimi fısıltılı anlaşmalar yaparak bu beklentileri yerine getirmeye söz veren adaylar kolları sıvar. Bunlara güvenenlerin oyları da sandıklara dolar.

Ya önümüzdeki seçimler?

Oy vermek bir yana. Kim hangi partiye tam anlamıyla güven duyuyor? Buna yanıt vermek oldukça zor. Aslına bakılırsa, milyonlarca insan tam bir güvensizlik içinde yaşıyor. Kendi konumundan başlayarak işyeri güvensiz; ailesinin, çocuklarının geleceği, onunla birlikte milyonlarca emekçinin yaşamı güvensizliklerle dolu. Herkes yarın işsiz kalabilir. İş kazasında ölebilir, sakatlanabilir. Sadece işçiler emekçiler değil, orta tabakadan insaların ve tümüyle bu ülkenin geleceği güvensiz. Büyük bir ekonomik kriz mi gelecek? Ülke savaşa mı sürüklenecek?

Çoğunluğun güven duygusu yerle bir olmuş. Hayata, geleceğe güvenle bakamıyorlarlar. Tabii yıllar boyunca bu durumu yaratan siyasal partilere de güvenemiyor. Haksızlar mı?

AKP mi? Ona biat edenlerin hepsinde bir korku. Gel zaman, git zaman bir gün iktidarı elden gidecek. Bel bağladıkları parti darmadağın olacak; içine doluşan kalabalık iyice birbirine düşecek. Liderleri demir parmaklıklar arkasına dolacak. Ne zaman olacağı bilinmese de, bu olasılığın her an kapıya dayanabileceğini herkes biliyorsa, yandaşları arasında tam bir güven duygusundan bahsedilebilir mi?

Irkçı, milliyetçi faşistleri; sözde komünistlikten Mustafa Kemal’in askerliğine, oradan da ordundan medet ummaya terfi edenleri falan bir çırpıda geçelim.

CHP mi? Nesiller boyudur ona bel bağlamış olanları kaç kez hayal kırıklığına uğrattığı ortada değil mi? Diyelim ki, sosyal demokrasi iddiasıyla yola çıkıp, MHP ile, dinci gericiliğin partisi MSP ile koalisyonu, imam hatip okullarına yesil ışıkları ve daha bir dizi „eseri“ çok, ama çok eskilerde kaldı. Dışardan ithal bir bakanla ülke ekonomisini emperyalizmin dikte ettiği köşetaşlarının arasına yerleştirdiği de arada kaynadı gitti. Ya Haziran’daki duruşu? En genç seçmenler bile „AKP istifa“ diye meydanları dolduran –üstelik bir kısmı kendi seçmeni olan-  milyonlarca insandan nasıl kaçtığını biliyor. Ya ardından gelen Cumhurbaşkanı seçimlerinde açıktan tarikatlarla flört etmesi? Ekmelettin’e eklenmesi? Akılları sıra sağı tahkim ettiler, şimdi flört sırası sola geldi. Kim buna inanabilir, kim bu partinin AKP karşısında gerçek bir seçenek olabileceğine tam bir güven duyabilir ki?

HDP mi? Bir zamanlar Marksist Leninist şiarlarla yola çıkarak silaha sarılan Kürt ulusal hareketinin geçirdiği evrim dünya tarihine kayıt düşmeye hak kazanmış bulunuyor. Nerede kaldı işçi sınıfı, emekçi yığınlar falan? Bugüne dek söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları ortada. Her seferinde birbiriyle çelişen söylemler. Her çelişkide uydurulan bahaneler. Bir yandan demokrasiden dem vur, öte yandan AKP’yi iktidara getirmekle, iktidarda tutmakla öğün. Bir yandan ulusal hak ve özgürlüklerden bahset, öte yandan emperyalistlerin en saldırganına, ABD’ye hakemlik öner… Bir yanda AKP’nin dinsel gericiliğine karşı olduğunu ilan ederek Alevi Kürtlere umut dağıt, öte yanda İslam’ı bölge halklarının çimentosu ilan et. Bir yandan AKP’ye en sert muhalefeti yaptığını iddia et, öte yandan ondan –sadece ondan- çözüm bekle; sadece başkanlık sistemine değil, başkanlık sisteminde o koltuğa Tayyip’i oturtmaya göz kırp… Ekim devrimini kutlamaktan AKP uydurması Kutlu Doğum Haftası’na uzanan bir yolculuk! Bu hareketin bütünüyle Kürt burjuvazisinin kontrolü altına düştüğünü kim inkâr edebilir? (Çağımızda artık bir "ulusal burjuvazi“den bahsedilemeyeceğine göre…)

Bu partinin "Kürt ulusunun çıkarları“ doğrultusundaki mücadelesi yıllar içinde çok önemli bir başka işlev daha görmeye evrildi: Türkiye’de sosyalizm için mücadele edenleri tamamen haritadan silmek!

Türkiye solu içinde sosyalizm hedefine sıcak bakanların gözlerini yakını-uzağı göremez hale getirmek. Onları bu seçenekten, sosyalizm mücadelesinden tamamen uzaklaştırmak. Solun tümünü sınıfsal körlüğe mahkum ederek, içeriği karartılmış "özgürlük“ ve "demokrasi“ iddialarına eklemlemek. Burjuvazinin sömürü sistemine karşı bir seçeneğin var olduğunu unutturmak. Bu kapitalist düzenin sözde iyileştirmelerle devam etmesini sağlama çabalarına hammallık ettirmek.

Nitekim, bir zamanların „yetmez ama…“cıları da şimdi ona oy vereceklerini ilan etmek için sıraya girdiler. (Sakın kimse bu bukalemunların oy vereceklerini ilan ettikleri partiye güven duyduklarını sanmasın. Bu takımın sadece ve sadece kendilerine güvenleri tamdır. Her renge girebileceklerine, her ortama uyabileceklerine, her zaman bir yerlerden nemalanabileceklerine, bunun için yeterince deney biriktirdiklerine güvenirler.)

Ya komünizmin „ko“suna, sosyalizmin „so“suna tahammülü olmayan, işçi düşmanlığıyla ünlü köşe yazarları? Kurdukları sahnede birlikte durdukları emperyalizmin taşeronu Barzani’den, adaylar listesine aldıkları bazı isimlere kadar… 

Bunca „tür“ü, adayları ve seçmenleri arasına katabilmesi için bir partinin ne gibi özellikleri olmalı acaba?

Bu partinin de kendi hedeflerine ulaşmak için kimlerle ne zaman işbirliğine gideceğini, neye karşı neyi pazarlık konusu yapacağını kimsenin bilemeyeceğine bahse girerim. Kendisini zavallı durumda hissettiği ve umudunu hepten yitirdiği için onlara destek vermekte, her dönemecini mübah görmekte olan –ya da görmemekte- ısrar eden solun da bu bağlamda tam bir güven içinde olduğunu kimse iddia edemez.

Bana gelince… Ben bunların hiçbirine güvenmiyorum! Ve madem şimdi herkes kime oy vereceğini ilan etmeye başladı, ben de…

Bu sistemle asla barışmayacağına, her zaman en başta işçi sınıfı ve on milyonlarca emekçinin çıkarlarını önde tutacağına; bu ülkenin emperyalizmin mandası olmasını asla kabul etmeyeceğine; dinci maskeli faşizme karşı sonuna dek mücadele edeceğine; ve Tayyipten, AKP’den de öteye, bu düzene karşı sosyalist seçenek için mücadeleyi elden bırakmayacağına tamı tamına güvendiğim partiyi ilan ediyorum:

Komünist Parti’ye güveniyorum! Bir oyum var, o da KP’nindir.