Ve... 1 Mayıs

Tarafgir liberallerin ve türevlerin asker düşmanı olduğunu bilmeyen yoktur. Zaten demokratik toplum yapısında askerin siyasi bir rolünün olmaması gerekir. Bu bağlamda asker dostu olmamak anlaşılabilir. Fakat bu zatlar şu sıralar polis dostudur. Özellikle polis teşkilatının Ergenekon davasında çok iyi çalıştığını ve birçok öğretim üyesi, yazar, siyasetçileri yakalayıp, adaletin önüne çıkararak büyük bir iş başardıklarını söylerler. Polis kendilerinden yana olduğundan dolayı AKP'cilikleri tavan yapmış, Ergenekon davasında tutuklananlar hakkında atıp tutmaları fütursuz hal alıp ayyuka çıkmıştır. Bugünkü iktidara yanaşmanın nimetlerinden yaralanmaktadır. Gölgelerine saklanıp köşelerinden "gıcık olduklarına" kroşe atmaya çabalamaktadır. Arkalarında kapı gibi AKP ve güvenlik güçleri vardır. İslami liberal aydın tayfasının "darbeci" olarak niteledikleri öğretim üyelerini, gazetecileri, siyasetçileri Ergenekon davası kapsamında polis yakalamaktadır. Ne hikmetse hepsinin ortak özelliği AKP karşıtı olmalarıdır. Tam da Tarafçıların ve türevlerinin nefret ettikleri cinstendir. Nefretlerini köşelerinde aleni şekilde yazmaktan çekinmezler. Geçen yazıda bunlardan birkaç örnek vermiştik. Siyasi cepheleşmelerden rahatsız olduklarını her zaman dile getirmelerine rağmen, bu sürecin oluşup gelişmesinde bayağı bir emek harcadıklarını nedense kabul edemezler. Çünkü kendileri demokrattır ve demokraside tek düşünce vardır, o da liberal düşünce. Liberalizme karşı her türlü sol düşünce ile savaşırlar ve liberal olmayan her türlü sol görüşü nasyonal sosyalistlikle eş değer tutup gayrimeşru sayarlar. Ama buna mukabil kendileri gayrimeşru sayılıp liboş, AKP borazancısı, emperyalist şakşakçıları diye adlandırıldığında acayip bozulup ulusalcı kişilik tahlillerine, AKP karşıtlığının sosyal patalojik-psikosomatik güzellemelerine başvururlar.

Bugün bu kişiler mutlu ve mesuttur, çünkü 1 Mayıs Taksim'de kutlanmış ve her şey yoluna girmiştir. Bu kesimin radikal solcuları The Marmara'dan sarkıttıkları afiş ile "süper" bir iş yapmışlar, tabiri caizse taşı gediğine şakkadanak koyuvermişlerdir. Gecesi 855 TL' ya "very good" bir "job" eylemişlerdir. Gelecek sene de Taksim Mc Donalds'a yaptırdıkları dev bir Big Mac'den çıkıp herkese nanik yapıp "lambaya püf de" diyeceklerdir şüphesiz.

Tabii ki 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasını küçümsemiyoruz ama unutmamak gerekir ki, 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen on binlerce insan polis barikatını aşıp Taksim'e girememiştir. Meydanda olanlar ise, 1 Mayıs'ı kutlamışlar ama kitlelerinden yoksun kutlamışlardır. AKP hükümetinin kendine muhalif olanlara uyguladığı bir politikadır 1 Mayıs'ta yaşananlar. O da: böl ve yönettir. Amaç emek hareketini kitlelerden soyutlamak, demokratik emek sürecini temsili emek hareketine dönüştürmektir. AKP hükümetini, kapitalizmi, yeşil sermayeyi, emperyalizmi meydanlara çıkıp eleştirmek için her yıl 364 tane gün vardır. Ama 1 Mayıs işçi bayramını kutlamak için sadece tek bir gün vardır. Bu seneki 1 Mayıs, 32 yıl sonra ilk defa Taksim'de kutlandığı için anlamlıdır. Ama bir o kadar da on binlerce emekçinin Taksim'e girememesi nedeniyle anlamsızdır. Bu satırların yazarı her türlü şiddeti kınamaktadır. Ama emekçilerin AKP Hükümeti, İstanbul Valisi ve Emniyet güçleri tarafından "işçi olmadıkları için", "terörist oldukları için" meydana sokulmaması bir gerilim politikasıdır ve bu provokatif önlemler karşısında da istenmeyen olaylar olmuştur. Bu seneki 1 Mayıs Taksim'i az bir sayıyla da olsa geri almıştır. Gelecek sene ne olur bilinmez, ancak 1 Mayıs mümkünse Taksim'de, olmuyorsa başka bir yerde tüm emekçileri kucaklayacak şekilde meydanlarda kutlanılmasının önemi artık geldi de geçmektedir.

Aslında tarafgirciler ve türevlerinin tam de istediği 1 Mayıs gerçekleşmiştir. Bu sayede 68 kuşağının dönekleri için Taksim nostaljisi yaşanmış, bir de sol meydanda sembolleşmiş, temsili hale gelmiş, küçülmüş, ufalmıştır. Alana girmeyenlerin solu temsil etmediği savı bu kesimlerin köşelerinde, basında yazılır olmuştur. Üstelik taş atıp kaçan gençlerde tam da bu kişilerin "yerde ararken gökte buldukları" manzaralardır. Dolayısıyla 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlayan 2000 kişi her türlü basın tarafından "demokrat" ilan edilirken, alanlara giremeyenler anti-demokrat, şiddet yanlısı olarak topluma ilan edilmiştir. Bu bağlamda hem güvenlik güçleri hem Ergenekon davasıyla beraber polis dostu olan Tarafçılar ve türevleri "biz size söylemedik mi, bunlar polis'e taş da atar, yumruk da atar" diyerek kendi yaptıkları sertlik politikalarına meşruiyet kazandırmak istemektedir. Tarafçılar bir de Türkiye'de AKP ile beraber uygulamaya sokmakta başarı kazandıkları Yeni Dünya Düzeni içinde yapılandırdıkları sermaye demokrasisi kapsamında, sol'un en azından 1 Mayıs 2009'da meydandakiler ve meydana giremeyenler olarak bölünmesinden son derece mutluluk duymuşlardır. Meydan dışındakiler illegal soldur temasını işlemeye güvenlik güçleriyle beraber dillendirmeye başlamışlardır. Bu satırların yazarı da polis kordonunu geçip alana girememiştir. Oysa 1 Mayıs'ı kutlamak için alanlara gelen on binlerce emekçiden sadece biridir ve illegal falanda değildir.

Tarafçıların ve türevlerinin AKP ve güvenlik güçleriyle yaşadıkları Ergenekon kardeşliği çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Güvenlik güçlerinin bu sefer orantısız güç kullanmadığını, son derece nazik davrandığını iddia etmişlerdir. Hatta gazdan etkilenmemesi için sokak kedilerini kaldırımlardan toplayıp güvenli yere götürüp koruyan güvenlik güçleri bile kameralara takılmıştır. Tabii ki kedinin sesi yoktur: "yaşasın 1 Mayıs, kahrolsun AKP iktidarı" diyememektedir, sadece "miyav" demektedir, onun için korunmayı hak etmektedir. Ama iki kolu, iki bacağı ve bir kafası olanlar için bu koruma ve kayırma ancak iktidarlara sürtünüp, miyavlaşanlara mümkündür, yoksa emekçilere değil. Sigarasız temiz havanın yaratıcısı uygar İslamcı liberal insan tipolojisi içinde yer alanlar, gazı ve suyu emekçilere karşı bolca kullanmıştır ki, Taksim meydanında görüntü ve ses kirliliği yaratmasınlar diye.

Son olarak bu satırların yazarı da Tarafçı ve türevleri gibi polis sever ama trafik polisi sever, çünkü 1 Mayıs'larda gaz ve su sıkmaz, diğer zamanlarda da telefon dinlemez, mail okumaz, yan masalara kulak kabartmaz.

"Bayramımız hepimize kutlu olsun".