Yeni-Osmanlı baltayı taşa mı vuruyor?

İkinci Cumhuriyet rejimi içeride dinselliğin hem siyasal hem toplumsal ağırlığını arttırmayı, dışarıda ise yayılmacı bir çizgiyi varsayar. Dinselleşme “halksız” birinci Cumhuriyet'ten sonra siyasetin kitlelerle buluşması iddiasına dayanır ve bu temelde bir demokratikleşme demagojisini yükseltir. Oysa bu gelişme, dünyanın anlaşılmasına ve değiştirilmesine felsefi rezervler koyan ve bu haliyle Aydınlanma öncesine referansta bulunan yanıyla demokrasinin tarihsel karşıtıdır. Yayılmacılığın içerdiği saldırganlık ise mazlum doğuculukla frekans tutturmayı ve Türkiye'yi müslüman halkların hamisi rolüne taşımayı öngörüyordu. Amerikancılığın çıplak haliyle sunulması, ancak Sovyet tehdidiyle gerekçelendirilebilirdi. Bu olmadığına göre başka referans arandı ve tarihsel arka plan Osmanlıcılığı güncellemiş oldu.

Tezin kaynakları Osmanlı-Türkiye gericiliğinde bol bol bulunsa da, bugünkü haliyle formülasyon dışişleri bakanına ait. Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik'inin 2001'de basılmasını izleyen sekiz yıl yeni-Osmanlıcılık kitapta ya da “teori”de kaldı. Metrobüs açılışında başbakanın “son Osmanlı padişahı” olarak selamlanışı ise 2009'un mart ayına denk düşüyordu. Yani Davos'taki “one minute” şovdan yaklaşık bir ay sonraya. Böylece girilen “pratik” evre, topu topu iki buçuk yılı kapsamaktadır. Bu süre içinde Türkiye, yerine göre İsrail'e, Fransa'ya, Almanya'ya, hatta en az inandırıcı örnek olsa da, ABD'ye kafa tutmuş, özellikle Ortadoğu halklarında Erdoğan sempatisi yükselmiştir. AKP ise aynı bölgeye model olarak pazarlanmak istenmiştir.

Bu sekiz yıllık teorik ve iki yıllık pratik inşa evrelerinin sonuna “Arap baharı” ile gelindi. Geride kalan toplam zaman projenin formüle edilmesi, zemininin hazırlanması ve ilan edilmesini kapsıyordu. Uygulamaya bu yıl geçildi ve işin foyası da çabuk çıktı.

2008-2009 yıllarında yeni-Osmanlıcılık göstere göstere gelirken biz bu yönelimin AKP'nin özellikle içerde işine yarayacağını, ama asıl yöneldiği alanın çok zorlu olduğunu dile getirmiştik. Bir taraftan emperyal hevesler ve büyük Türkiye yanılsamaları, çözülen Türk milliyetçiliğinin bıraktığı boşluğu dolduracak ve yoksullara hayata tutunma imkanı sunacaktı. Diğer taraftansa bu dönüşüm ilginç biçimde Kürt sorununa çözüm vaadini içeriyor ve liberal kesimler ile Kürtlere seslenebiliyordu. Ama Osmanlı'nın, sınırların ötesine geçildiğinde uyandıracağı izlenimin tam tersi tınılar vermesi ciddi bir olasılıktı. En basiti, Arap halkları Osmanlıyı asrı saadet olarak değil sömürgecilik olarak hatırlıyorlardı, çünkü. AKP'nin “yeni-Osmanlı” kavramına ara ara şiddetle itiraz etmesinin nedeni de burada aranmalıdır. Türkiye sömürgeci değil hami görünümüne bürünmeliydi. Ancak böyle bir tarihsel hafızanın yaratılıp yaratılamayacağı kuşkuluydu...

İki yıl AKP bu sakıncayı bertaraf etmeyi denemiş ve o süreçte kısmen başarılı da olmuştur. Ama bu bir hazırlık dönemiydi. Bir an gelecek ve uygulamaya geçilecekti. AKP'nin bölgede çatışmaları ertelemeye uğraştığı, İran'la doğalgaz anlaşması yapıp Suriye'yle ortak kabine toplantıları organize ettiği evre, “geri komşular”ın dünya sistemine entegre edilmesi için köprü olmak biçiminde, bir dostluk diliyle lanse ediliyordu. Ancak bu evre emperyalist-kapitalist projesinin nihai uygulaması değil, olsa olsa bu proje içinde alacağı rol için Türkiye'nin hazırlanması anlamına geliyordu. Emperyalizmin Ortadoğu'ya müdahalesinde zamanlama yapılırken Türkiye'nin hazırlıklarını tamamlayıp tamamlamadığı parametrelerden yalnızca bir tanesi olabilirdi. Onun dışında dünya krizi vardı, emperyalistler arası çelişkiler vardı, Ortadoğu'nun iç dinamikleri, Çin faktörü vb vardı. Bu durumda “bu kadar hazırlık yeter” denmiş ve yeni evreye geçilmiştir. Belki de Erdoğan'ın Libya'daki gelgitleri bundandır...

Yeni-Osmanlıcılık da, bana sorarsanız, bu en kritik noktada, asıl sınav gününde tıkanmış görünüyor. Erdoğan, Davutoğlu ve Gül'ün Suriye muhalefetinin sözcüleri olarak konuşmaları bundandır. AKP'nin bir dizi kesim tarafından uyarılmasına karşın Suriye politikasında açık riskler alması ve silahlı bir hareketi kışkırtması bundandır. İngiltere ve ABD'nin dolduruşuna gelme görüntüsü bundandır. AKP tıkanıklığı açmak için büyük bir kuvvet uygulamaktadır.

Ancak Arap rejimlerinin, gerici ve işbirlikçi karakterine karşın Libya'nın işgali ve Kaddafi'nin katlini halklarına yedirmesi, en azından birkaç yıllığına olanaksızdır. Aynı halkların ve rejimlerin Arap olmayan bir ülke olarak Türkiye'nin Arap Suriye'ye müdahalesini sindirmesi zordur.

Yeni-Osmanlıcılık uygulamaya geçildiği an, Amerikan bağlantısı görünür hale gelen bir demagoji. Bu noktayı Rusya ve İran da işlemeye başlamış bulunuyorlar ve Suriye ise direniyor. AKP'nin işlerinin o kadar kolay gitmesi mümkün görünmüyor.