Yeni bir dönem için

Son birkaç yıldır işçi sınıfının konumu ve mücadelesi hakkında verili sol düşünsel ve politik çerçeveyi geliştirmek üzere çaba göstermenin herhangi bir cazibesi olmamıştır. Bunu itiraf etmeliyiz ve kendimizi anlamalıyız.

Burada söz konusu olan, teorik açıdan ne denli ufuk açıcı olsa da politik açıdan arkaik ve kısır bir takım tartışmalarla eğleşmek değildir. Örnek olsun, solda Luxemburg'un kitle grevi görüşlerini günümüze ve pratik çıktılar almak niyetiyle taşımaya her daim kalkışan birileri olabilir. Canları sağ olsun...

İşçi sınıfına devrimci bir hat çizebilmeyi hedefleyen teorik girişimlerin son yıllardaki mührü “yeni bir işçi sınıfı hareketi”dir. Bu cüreti dile getirmeyenler bilinen eski sendikalist çerçevede ve olası açılımlarda gezinip durdular, bana kalırsa.

Yeni bir işçi sınıfı hareketinin oluşmasına dönük pratik adımlar, bu alandaki teorik analizin zorunlu koşuludur. Pratik teorinin öylesine gerisine düşmüştür ki, aklı başında marksistlerin teorinin sanal bir dünyada yozlaşmasından endişe ederek geri durmaları anlayışla karşılanmalıdır.

Önce pratik birkaç adım atmalıydı.

Tekel'de bu da olmuştur.

Demek ki düşünsel alanda da yeniden yola çıkmaya hazırlanmalıyız.

1980'lerin sonları 90'ların başında Bahar Eylemleri diye adlandırılan dalganın kendiliğinden bir hareket olduğu doğrudur. Kendiliğindenlik, hareketi kimsenin, hiçbir politik öznenin ellememesi anlamına gelmez. Yürütülen mücadelenin ekonomik taleplerle sınırlı olması anlamına gelir. Dönemin hareketliliği on yıl öncesinden kalan devrimci, ilerici kadrolar eliyle taşınmıştı. Bu kadrolar, birinci olarak darbeden arta kalmışlardı. İlk kısıt bu. İkinci kısıtları solun politik durumuydu. O ara solun tablosunu düşünün: dünyada Gorbaçovcu, ülkede en fazla Özal'a yakın bir TBKP sivil toplumculukla askercilik, Kürtçülükle Türkçülük, Gorbaçovculukla işçicilik, türbancılıkla resmi laiklik arasında gidip gelen bir Perinçek hareketi birkaç yıl sonra işçi hareketinde buldumcuk olup Emek Partisi'ni kuracak olan hareket elveda proletarya çağrısından basbayağı etkilenmiş devrimci-demokratlar...

Büyük bir dalga olan Bahar Eylemleri sendikal bürokrasinin yeniden inşa ettiği dalgakıranda parçalandı. Solu böyle olan bir ülkede ne beklenebilirdi ki?

Dalgakıranın sol tarafında bir resmi sendika solculuğu da şekillendi. Zararsızdı bu yapılanma. Çünkü Türk-İş, travmayı atlatmış ve bildiğimiz Türk-İş haline getirilmişti. Dalganın üstünde yükselen Bayram Meral ve Şemsi Denizer aracılığıyla üstelik.

Diğer tarafta DİSK ters yönden gelen travmayı sindirmiş ve 1967-80 DİSK'iyle ilgisiz bir atalet yapısı haline gelmişti.

KESK ise, bizim o dönemki sloganımız “memur değil işçi” çağrısının tersine, “işçi değil...” esasıyla oluşmuş bir yapıydı. Kuşkusuz mücadeleciydi, kuşkusuz sınıfın bir öncü koluydu. Ama işçi hareketinden gençliğe, kadın hareketinden Kürtlere kadar bütün toplumsal dinamiklerin, Demirel ile İnönü'nün ötesinde bir yenilenme yaratamadıkları 1990 politik atmosferinde, KESK mücadeleci öncü kol olarak değil sınıfın bölünmüşlük tablosunun bir unsuru olarak yer edindi.

Bu parçalı tabloya biz “sınıf hareketi” deriz. Ancak solda aynı tabloya yeni toplumsal hareket diyenler de kendilerine az gerekçe bulmadılar. Akla gelebilecek her eksenle, baklava dilimi misali bölünen bir işçi sınıfı dünyasında, kırk yıllık lobiciliğin “kimlik siyaseti” diye gizemli ve çağdaş bir şey olarak yutturulduğu günler geldi. Seksen doksan yıldır solda Bundçuluk diye bilinen sınıfın etnik bölünmesi devrimci siyaset diye bellendi.

Tekel işçilerinin sarstığı bugüne geldiğimizde ise, Türk-İş'in gündemi dalgakıranı tamir etmektir. DİSK'in gündemi yeni sol partidir. KESK'in gündemi muhtemelen Kürt barışı ve açılıma nasıl destek olunacağıdır. “Sol muhalif sendikalar” ise gündemlerini dosttan düşmandan bucak bucak saklamaktadırlar. Hepsi birden işkolu barajını geçip geçemeyeceklerini kara kara düşünmektedir. Bu yapı Tekel işçisinin yarattığı sarsıntıyı, ister istemez etkisizleştirme yönünde çalışmaktır.

Şimdilik iki ara sonuçla bitireyim.

Bir: Tekel'den yeni işçi sınıfı hareketi yönünde bir dinamizm çıkartabileceksek, verili işçi sınıfı tablosunun zayıf ve merkezi noktasına, sol politikadan uzaklığa darbe indirilmelidir. Yeni bir öncü işçi kuşağı örgütlü komünist bir omurgaya sahip olmalıdır.

İki: mevcut tablonun sinir bozuculuğu bize görmezden gelme hakkını vermez, ama değiştirmek veya izin vermemek için kıyasıya kavga etme sorumluluğunu yükler.

Sol eşzamanlı olarak sınıfın kitlesine ve sendikal odaklara yüklenmelidir.