Yaş ve Vicdan

12 Eylül'ün dokunulmazlık maddesini kaldırma tartışması patlak verdiğinde televizyon seyrediyordum. Daha doğrusu, bir gün önce Deniz Baykal ömrü hayatının hamlesini yapıp darbe karşıtlığı oyununda AKP'nin önüne geçmeyi başarmıştı. Ergenekon masallarının yeri göğü sardığı ilk zamanlardan beri "memlekette darbe yapmanın değil darbeye niyet etmenin suç olduğunu" söyleyen bizler için hoş bir durum olmuştu. Başına ne gelecekse öz güvenden ve burnu büyüklükten geleceği artık anlaşılan Erdoğan'ın Deniz beyin açılımını alaya almasıyla da iş birden ciddiye binmişti.

İşte o gün tavır beyanı kaçınılmaz olmuş ve kameralarla mikrofonlar çevrelerini taramaya başlamışlardı. AKP burnu büyüklükten geçip ayaklarını yere basmaya zorlandığında anayasacı Burhan Kuzu görevi alıp konuşmaya koyuldu.

Asıl önemli olan anayasanın geçici bir maddesi değil tamamını değiştirmekti. Asıl demokratlık öyle olurdu. Zaten bu anayasa darbe anayasasıydı. Kendilerinin niyet ettikleri eski taslakta da malum maddeye yer vermemişlerdi...

Demagoji böyle akıp giderken mucidinin Burhan bey olup olmadığını bilemediğim tezi ben ilk kez duymuş oldum: Kenan Evren'in yaşı, yargılanmak, cezalandırılmak için çok ilerlemişti!

Sol okurları arasında bu argümanı duyup da 12 Eylül faşizminin yaş politikasını hatırlamayan olmuş mudur? İdam edebilmek için yaşı büyültülen devrimci çocuklarımızı unutan var mıdır? Diyelim 70, 80 veya 90 yaş üstünde insanların cezalandırılmaları vicdanları rahatsız eder. Peki, onlarca insanın 30 yaşını görmesine izin verilmemesi? Binlerin, on binlerin henüz 40'lı 50'li yaşlarında bu dünyayla ilgili defteri kapatmaları nasıl bir iştir?

27 Mayıs, Celal Bayar'ın yaşına mı hürmet etmişti? Kimse idam edilmesin o başka. Ama gerçek suç listesi Menderes ve iki bakanınınkinden hiç de kısa olmayan Bayar hakkında siyaset yasağıyla yetinenler, Türkiye sağını bir duayenden, hatta bir Kâbe'den mahrum etmeye haklarının olmadığını teslim etmişlerdir.

Kenan Evren ve arkadaşlarının dokunulmazlığını ellemeyen otuz yılın hükümetleri ve parlamenterleri de, Türkiye'de 12 Eylül'ün geçici bir şok değil, toplumsal dokunun bir parçası olmasına ortaktır. Burhan Kuzu da... O yüzden şaşırtıcı değildir.

Sonra ekranda Hüsamettin Cindoruk belirdi. Esprili adamdır Azrail'in elini geçici 15. Maddeden daha çabuk tuttuğunu söyledi, sırıtarak. Yasayla korunan darbecilerin önemli bir bölümü hayata veda etmişlerdi zaten. Dolayısıyla bu tartışmanın kendisi kadüktü. Bir ayağı çukurda insanları mahkemelerde süründürerek mi ilerleyecekti Türkiye?

Peki, yaşı büyütülen devrimci çocuklarımız? Peki, yaşlarını bir gecede, bir işkencede veya çocuklarının idam haberinde iki katı, üç katı, beş katı hissetmiş olanlar?

Hüsamettin beyin de "kurcalamayın" demesi şaşırtıcı değildir. Düzen siyaseti gericiliğin toplumsal kaynaklarını kurcalamak anlamına gelen yolların açılmasını uygun bulmayacaktır elbette.

Yargılanmaya yaşının elvermediği iddia edilerek özel koruma tahsis edilen paşanın intihar resti ilginç oldu doğrusu. Gericiliğin Kâbesi olamasa da bilumum gericinin sevimli dedesi haline getirilen katil şefi, ehliyet sahibi olma iddiasını koruyordu anlayacağınız. Ama bu açıklama ve ona karşı Kamer Genç'in lafı gediğine oturtması, benim televizyon karşısında olduğum günün ertesinde yaşanacaktı.

Bense hâlâ haber programlarına bakıyordum ve bir kanal gazeteci Nadire Mater'e bağlandı. Nadire hanım veya Nadire arkadaş, Burhan ve Hüsamettin'i dinlemiş miydi, yoksa hem gazeteci hem 12 Eylül'ün tokadını yemiş bir eski devrimci olmanın gereğini atlamış mıydı, bilmiyorum. Ama o bir liberaldi ve AKP'nin tezi, o ve benzerlerinin kendiliğinden pozisyonunu kapsıyordu! Anayasanın 12 Eylül'e dokundurtmayan maddesiyle ilgili tartışma Anayasanın yerelci, bölgeci, daha piyasacı ve daha dinci bir değişime uğratılması projesine bağlanmalıydı. "Zaten belli bir yaşın üstüne çıkmış insanlarla uğraşmak da vicdanla bağdaşmazdı!"

Buna da şaşmadım dersem yalan olur. Ama düşününce, eski devrimcinin bir liberal olarak portresinde yaşa hürmetin uygunsuz kaçmadığını ben de idrak ettim!