Tercih yapmadan yaşanır mı?

Tercih yapmadan da yaşanır tabii, ama başkan olunmaz!

Tayyip Bey, önüne gelen müdürlüğe bizzat kendisi atama yapmanın, icabında bin kişiyi işten atıp, sağa sola ulufe dağıtmanın keyfini tam almaya başlamışken, en büyük iki şehrin bir pazar gecesi elinden çıkmasıyla “zaten başkanlık da yalanmış” diyor mudur, bilemeyiz.

Başkanlığın yalan olduğu kesin de...

Belediye yönetimleri memleketin ayrı bir başkanlık müessesesidir ve “AKP işi başkanlık” sisteminde bunların da Reise bağlı olması esastır. Bu bağ kırılmışsa, tahtın en az -veya şimdilik- bir ayağı yerinden çıkmış demektir.

Ama bu durum bile tercih yapmayı dayatır.

Tayyip bey’in morali bozulmuş, “kimse beni dinlemez ki” diye ağlamaklı olmuş olabilir. Ama tamam mı devam mı’dan başlayarak bizzat onun yanıtını bekleyen bin bir soru, tercihte bulunması gereken bir sürü yol ağzı vardır.

Yanlış anlaşılmasın, Tayyip bey 31 Mart’tan bu yana bir saniye bile “devam” demekten geri durmuş değil. Lakin bu kadarı yetmiyor.

El sıkmayalım, verdikleri sözleri yerine getirmelerini de engelleyelim…

Beyimizin sinirleri bozulmuş olabilir. Ama böyle olmaz!

Şu anda İBB Meclisi veya AKP’lilerin çelme takacak güçte oldukları herhangi bir belediye meclisi, Saraya çoktan bağlanan TBMM’den daha önemli ve ilgi çekicidir. “Su parasını bile indirtmeyin, yalancı çıksın” demekle olmaz.

Ama ne yapsın başkan bey? Tam kızgın demiri soğutmanın yolunu arayacak, yumruktu taştı havada uçuşuyor! Bu durumda Tayyip Erdoğan da ne demirden ne yumruktan geçebiliyor.

Anlıyorum, bu başkanlık halleri kolay değil. Şimdi diyemezsin ki, ben o kızgın demirle hepinizi dövecektim, şimdi soğutmaya mecbur kaldım… Olmaz tabii.

Hatta koca başkan, o yumruğu “bana rağmen attılar” diyebilir mi? Bulacak artık bir formül…

İyi de, tam “durun bulayım” derken, daha geçenlerde dövmekten beter edip emekliye sevk ettiği Ahmet hoca “demir öyle soğumaz böyle soğur” diye ön almasın mı! AKP merkezinden “ya, biz de çalışıyorduk tam…” şeklinde belgeler sızdırmakla da olmuyor. Ahmet’e yazmayan bir formül gerekecek. Bulacak artık. Madem başkan…

Bekadan da hep birlikte dönülemiyor ki! Türkiye ittifakı falan diye tam “milli mutabakata” yaslanacak, resmi ortak -yani şirket olsan, imza yetkisi var adamın- öyle bir pozisyon alıyor ki, bütün milli değerleri geride bırakmak da var! Irkçılığı, milliyetçiliği has sahiplerine terk etsen, yıllar önce, bir ara olduğu gibi “bunlar faşist” falan da diyemezsin.  Öyle bir şımarırlar ki, tarikatları bile çekerler altından. Ne de olsa faşisti, dincisi, hırsızı hepsi aynı soydan.

Devlet’in boşluğunu Doğu doldurur mu acaba? Pek de istekli ama…

Şaka bir yana, asıl adamın soyadını ciddiye almadığı anlaşılıyor başkan beyin. Yoksa başkasına bırakır mıydı, mitingleri duayla açıp ahaliye “amin” çektirmeyi! Şimdi kalkıp taklitçi durumuna da düşülmez ki…

*             *             *

Durum kabaca budur, ama önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın bu tercihsizlik çukurunda sararıp solmakla yetineceğini kimse aklının ucundan bile geçirmemelidir. O kadar da değil…

YSK gündemi şuymuş, kabinede revizyon muhtemelmiş; önümüzdeki günlerde bunlar konuşulacak olabilir. Ama hepsi bir yana, Erdoğan’ın uzun zamandır rakipsiz olduğu bir branşta yarış başladı:

Büyük sermaye, emperyalist odaklar, yani toptan şu sömürü düzeni, başka alternatifi yok diye, emekçiyi en iyi dinciler bölüp ezer diye Reisin bütün şımarıklığını sineye çekiyordu. Şimdi düzen partileri arasında düzene hizmet yarışının startı verilmiş bulunuyor. Burjuva demokrasisi dediğimiz de başka nedir ki? Sonuç olarak bu düzende son tercih sermayenindir!

*             *             *

Bir de, başka bir sınıf var ve bizim yarışçılar asıl o sınıfı, işçileri, emekçileri yok saydıklarına çok pişman olacaklar.

Bir hafta kaldı.

1 Mayıs’ın gündemi işçi sınıfının tercihinin ne olduğunda düğümlenecek.