Terbiye etmek

Aydemir Güler'in “Terbiye etmek” başlıklı köşe yazısı 3 Aralık 2012 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Suriye muhalefetinin Hatay’dan Katar’a taşınmasının üstünden daha bir ay geçmedi. Ankara’yı pek üzen, boşa düşüren bu değişimin çok önemli olduğunu, AKP’nin bununla sadece dışarda değil, içerde de tökezlemiş olduğunu yazdık.

Hem Türkiye’de dış dinamik iç dinamiğin önüne geçmişti geride kalan süreçte, hem de İkinci Cumhuriyet’in lokomotifi sanki Yeni-Osmanlıcılık olmuştu. Dolayısıyla, sorunun bir dış politika tıkanıklığı olarak tarif edilmesi yetmiyordu.

Ardından Gazze patladı. Bölge liderliği düpedüz Mısır’a kaybediliyordu.

Ve çok hızlı bir terbiye süreci yol almaya başladı. Erdoğan’ın bölge liderlerine Filistin’in devlet kutlama pastasını servis etmesi, terbiyenin ödülüdür. Ama daha önceki gün, ABD’den İran’a ticari ambargo uygulamasına ilişkin gelen mesajın birinci muhatabının Türkiye olduğu belliydi.

Türkiye’nin doğalgazına bağımlı olduğu bir komşusuyla ilişkilerini minimize etmeye çağrılması Katar “darbesi”nden daha hafif değildir. Ama pastaya bakılırsa, Amerikan masasında sırf sopa değil, havuç da var.

Ne oluyor, peki?

Türkiye’nin emperyalizmle ilişkilerinde ne zaman gerilim yaşansa ne olursa, o oluyor. Gerilimi bağımsızlaşma değil, karşı taraftan terbiye operasyonu, buradan ise yalakalık izler.

Şu veya bu nedenle kapitalist sistemle yeterince uyumlu ilişki kuramamış olmanın kefareti yüksek bir faturayla ödenir.

Çok gerilere gitmeyin, 1 Mart 2003 tezkeresini hatırlayın. Tezkereyi çuval olayı ve bizi süpürmeyin yalvarmaları izlemişti. Türkiye’nin en önemli kamu iktisat kurumlarının yabancı sermayeye özelleştirilmesi gelmişti. AKP iktidarı kendini ancak böyle affettirebildi.

Şimdi de başka bir şey olacağı yoktur. Batı ile Ankara’nın arasında stratejik veya taktik ayrımlar gözlemlendiğinde, buradan Erdoğan’ın ipinin çekilmekte olduğu sonucunu çıkartıp, ilericilik ve memleket adına sevinenler bu mekanizmayı anlamamaktadır.

Batı elbette bunların ipini çekme gücüne sahip adres. Ancak ilişkilerdeki pürüzden bunun çıkacağını kim söylemiştir ki? Tersine bu duruma düşen her iktidar hizmet yarışına koşar ve terbiye olur.

Pürüz ve terbiye arasındaki zaman aralığı ise neredeyse sıfırlandı. AKP araya öyle birkaç aylık bir gerginlik süresi girse, buna dayanamayacağını bilmekte ve terbiye bazen Erdoğan’a haber bile vermeden işleyebilmektedir.

2012 Kasım-Aralık terbiye aleti, Başbakan’a söylenmeden karar verilen Patriotlar. Bunların Suriye’den zıplayıp düşen obüs veya uçaksavar mermilerine karşı bir kabiliyeti yoktur. Öte yandan, Şam’ın Türkiye’yi balistik füzeyle vuracağı da yoktur.

Patriot sistemi, Malatya Kürecik’teki radar ve son olarak NATO kara komutanlığının İzmir’e konuşlanması, emperyalistlerin büyük savaş için tam da bizim buralara siper kazmalarından başka nedir ki!

Bu, Türkiye’nin 60 yıl önce NATO’ya giriş dilekçesi niyetine gençlerini Kore’de ölmeye yollamasından çok daha ağırdır. Yeni savaşın cephesi burada kurulacak, yani sonuç ne olursa olsun Türkiye yıkılacaktır.

Suriye politikasında ortaya çıkan faz farkını gidermek için Ankara olmadık işlere kalkışmaktadır. Terbiyenin Suriye’de alacağı biçim ise, Türkiye’nin uluslararası terör suçunun her geçen gün daha bariz hale gelmesi oluyor. AKP çetelerle ittifak halinde kendini çeteleştiriyor. Bu, proje sahiplerinin üstlenmeyip taşerona yıkacağı bir dizi risk anlamına gelir.