Suriyelileri ne yapmalı?

Vatandaşlık ve dolayısıyla seçmenlik statüsü verme hamlesinin çok zekice olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Birkaç seçim önce AKP’nin göçmenlere de oy verdirteceği yolunda dedikodular çıkınca yetkililerin yalanladığını hatırlarsınız. Ama bu içlerinden geçirmedikleri anlamına gelmiyordu, elbette. Ellerinden gelse Müslüman Kardeşleri ve bu karanlık gericilik ağının çeşitli ülkelere dağılmış milyonlarca üyesini de seçmen yapıverirler. AKP bu; niye istemesin?

Dolayısıyla sürpriz de değildi bu hamle… Ama bu beklenir hareketle bile muhalefeti tuzağa düşürmeyi tasarlamış olmalıdır Erdoğan. “Bu cahillerle benim oyum aynı mı yani” diyebilen akılsızlık bunca örnek yaratmışken, garantili bir tuzaktı bu ve yine tuzağı kuranın zekâsını kanıtlamıyordu. Olsa olsa, tuzağa düşenlerin akılsızlıkta iktidarla yarış halinde oldukları kanıtlanmış oldu!

Sözcü gazetesi medya temsilcisi olmak üzere ortaya bir “kendiliğinden” tepki çıktı. Bu tepki Türkiye’de gericiliğin yeri göğü kaplamasına karşı ciddi herhangi bir direnç göstermeyi beceremeyen düzen içi akımların malıdır. Yani sınıf karakteri itibariyle kesinkes burjuvadır.

Sanki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kendinde bir erdemlilik durumunu temsil ediyormuşçasına, ülkemizdeki Suriyelilere “bunlar hak etmiyor” denebilmektedir! Sanki zaten seçmenlerin yarıya yakını yobazlığa, ciddi bir kısmı faşizme, ondan daha fazlası “basgeççiliğe” oy vermiyor, dikkate alınır bir bölümü de Kürtçülük tarafından belirlenmiyor!

Bana sorarsanız, Suriye göçmenlerinin oy hakkına kavuşmaları durumunda Türkiye ilericiliğinin karşısında dikilecek olan tehlikenin oranı, tecavüzcüsüne sahip çıkan, kadın katliamını törelere, işçi kıyımını dikkatsizliğe bağlayan, neredeyse trafik canavarı diye bir yaratığın varlığına inananların ülkesinde öyle abartılacak bir şey değildir. Türkiye ilericiliği kendi varlığını oya dönüştürememe zaafından mustaripken ve zaten mevcut seçmen kayıtları tam anlamıyla allahlıkken, yeni seçmenlerden korkmak hakikaten saçmadır.

Ne yapmalı sorusunun yanıtı, Erdoğan tuzağına karşı kısa ve nettir aslında: “Suriyelilere seçme hakkı mı, dedin; hodri meydan!”

Türkiye ilericiliği gericiliğe rest çekmeyi hatırlamadıkça zaten bir çıkış bulunamaz. Seçme hakkının neden verilmemesi gerektiğine dair ister Sözcü kafasıyla, ister daha iyi işlenmiş argümanlarla laf üretin, tuzaktan çıkamazsınız. İşte gördünüz, diyecektir Tayyip kafası, bunlar yenileceklerini biliyorlar ve minderden kaçıyorlar! Bu tezin ikna ediciliğiyle boy ölçüşecek bir argüman yoktur…

O halde, kaybedecek bir şey yoktur ve hodri meydan denmelidir.

Tabii bazı ekler yapılmalı ki, aptallık geri püskürtülebilsin…

Bir; Suriyelileri toptan gerici, cihatçı saymak kabul edilemez. Bu insanlar Suriye toplumunun ortalamasını yansıtmaktadırlar. Elbette nasıl Türkiye’de gericiler devlet ve sermaye sayesinde, toplum ortalamasının üstünde bir örgütlülüğe ulaşmışlarsa, Türkiye’ye göçen Suriyelilerin arasında da gericilerin daha örgütlü olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Öte yandan göçmenleri vatanlarına sahip çıkmayan kaçkınlar, hainler olarak görenleri birkaç aylığına değil, birkaç dakikalığına IŞİD’in heykel kırdığı günlerde Palmira’da, kafa kestiği Alevi ve Ermeni köylerinde, şeriatın hüküm sürdüğü sıra Rakka’da görmek isterdim! Bu cengâverlerin kaçacak yer aramakla kalmayıp, paçayı kurtarmak için birbirlerini satacaklarından kuşku duyan var mı?

Sert mi oldu? O halde üçüncü olarak; bütün savaş ortamlarında, halkın topyekûn savaşa dâhil olduğu durumlarda dahi, “sıradan” insanlar tehlikenin büyüklüğü altında ezilirler. Kimileri her Türk’ün asker doğduğunu zannedebilir, ama göç olgusu tüm zamanlarda savaşların ayrılmaz ve en acı parçası olmuştur. Aklı başında kimse yaşamını korumak için yer değiştirmek zorunda kalan insanlara fatura kesmeyi düşünmez.

Dört; Suriye toplumunun ağırlığı laik ve moderndir. Göçmenler arasında bu ağırlığın ölçümünün yapılması kuşkusuz gerekli ve yararlı olacaktır. Ancak akademik saha araştırmaları açısından sıfır noktasına yakın bir yerdeysek, toplumsal ortalamanın göçmenler arasında aynen geçerli olduğunu değil, İslamcı faşizmden kaçanlar içinde laik, modern, ilerici oranının ortalamadan daha yüksek olacağını varsaymak akıllıca olacaktır.

Beş; Suriyeli göçmenin temsili görüntüleri Libya’dan, Çeçenistan’dan, Bosna’dan toplama kiralık çeteler midir sizce? Yoksa hakları için Türkiye’de ve Avrupa’da karayollarında uzun yürüyüş kortejleri oluşturan kitleler midir? Antep’te, Kilis’te işçi sınıfımızın en ezilen parçası olmak üzere atölyelere yığılan, çocuklarına ekmek götürmeye uğraşan emekçiler veya… Akdeniz’de yüzer yüzer boğulanlar İslamcı çetelerin üyeleri olabilir mi sizce? Sosyal medyada gezen o dünya güzeli kız çocuğu mudur yoksa, göçmeni temsil eden? Hani, “kurtulduk sonunda IŞİD’den, bıktık bu kara çarşaftan” diyen ve çarşafını başından sıyırıp atan kız çocuğunu diyorum… Ya da geçin bu soruları; Türkiye ilericileri halktan korkmalı mıdır, yoksa gericiliğin halkın olağan hali olduğu yolundaki salaklığı elinin tersiyle itmeli midir? İlerici diye, halk dalkavukluğuna düşmeksizin halka güvenmeyi bilene denir…

Altı; Suriye kökenli müstakbel yurttaşlarımıza, yurtlarından edilmelerinde, ölüme sürülmelerinde, diplomasinin şantaj malzemesi olarak kullanılmalarında, ezilmişliklerinde, sömürülmelerinde, kadınlı erkekli çocuklu fuhuşa sürüklenmelerinde AKP’nin bir numaralı sorumlu ve suçlu olduğunu anlatmak imkânsız mıdır? “Hodri meydan” hiç de içeriksiz bir cüret sayılmamalıdır.

Yedi; vatandaşlık haklarından yararlanmak günümüz dünyasında bu haklardan yoksun olma haline göre ileri bir durumdur. İnsanlığın bir bölümünün bu haktan yoksun tutulmasını savunmak, geçtim savunmayı bunun sürmesine sessiz kalmak vicdansızlıktır. Bu vicdansızlığı sadece Türkiye’nin değil neredeyse bütün dünyanın egemenleri hayata geçirmektedir. AKP’ye karşı olanların bazı hakların verilmesinden dolayı değil, verilmemesinden dolayı kavga etmeleri gerekir.

Sekiz; göçmenler için savunulacak en ileri talep Türkiye başta olmak üzere dünyanın ve bölgenin büyük güçlerinin Suriye’yi kurcalamaktan vazgeçmeleri, bugüne kadar çevirdikleri dolapların hesabının sorulması, güney komşumuzun yeniden ülke bütünlüğüne ve laik düzene kavuşması olabilir. Bu durumda göçmenler en istedikleri şeyi gerçekleştirebilecek ve yurtlarına dönebileceklerdir.

Dokuz; ancak önemli bir nüfus kesiminin de artık buralı olduğu kesindir. Avrupa Birliği sorunu Türkiye’ye parayla sattı! Amerikan-Rus “çözümünün” gericiliği yok etmeyeceği ama “kullanışlı” hale getirmeyi gözeteceğinden, en azından Rojava bölünmesinin süreceğinden, bölgenin tamamında etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenmeye devam edileceğinden emin olabilirsiniz. Bütün bunlar olmasa bile göçenlerin ciddi bir parçasının göçtükleri yerin parçası haline gelmeleri bir göç yasasıdır. Herkes farkına varsın, bu insanlar işçi sınıfımızın parçası oldu. Mücadelemizin de parçası olmalıdırlar.

On; zaten AKP’yi var eden temel faktör karşısına ilkeli bir mücadeleyle çıkılmaması değil midir? Oy neden değil sonuçtur. Yani oy durduk yerde ilericilerin lehine dönmez. Doğru düzgün mücadele edersiniz, şovenizmden, saçmalamaktan uzak durursunuz, politikanın yan ürünü olarak oy tablosu da zamanla değişir… Faşizm sandığa basıp yükselebilir, ama sandığa değil sınıf mücadelesine gömülür.

O halde:

Suriyeli kardeşlerimiz, hoş geldiniz saflarımıza…