Sosyalizmin güncelliği

Veya sosyalist devrimin abc'si... Gerçekten abc'dir.

Sosyalizm hayli zamandır dünya ölçeğinde günceldir. Güncelliği gözden kaçıran ama sosyalizmi hedeflediğini söyleyen özneler hep olmuştur, olur. Hedef dağların veya bulutların arkasında görünmez hale gelir onlar açısından.

Ama “hayli zaman” ifadesi bir belirsizlik içeriyor... Doğrudur ve bu nedenle tarih hem ders vermeye, hem de tarih biliminin öğrencileri tartışmaya devam etmek durumunda. Basit bir takvimleme sorunundan söz etmiyoruz, sosyalizmin ne zamandır güncel olduğunu saptamaya çalışırken.

Bir dönüm noktası devrimci pratikten hareketle belirlenebilir. Ekim Devrimi biraz da bu nedenle “büyük” değil mi? 1917 Rusya'sı, bütün geri kalmışlığı, kapitalizmin başka ülke ve bölge örneklerine göre az gelişmişliği, işçi sınıfının başka kardeşlerinin çapına, yaygınlığına, toplumsal ağırlığına ulaşabilmek için daha çok fırın ekmek zorunda oluşuna prim vermemiş ve bu maddi eksikler başka göreli avantajlarla kapatılmıştır. Eşitsiz gelişme yasası, öncülük teorisi, ikili iktidar ve devrimci durum kavramları, ittifaklar stratejisi gibi bir küme bu avantajların çerçevesini oluşturdu. Sonra 1917 Ekim'ine sosyalist devrim imzayı attı. Büyük oldu, yeni oldu, kimileri “Kapital'e karşı devrim” dedi, başkaları sosyalizmin güncelliğine odaklandı. Gözden kaçıran özneler ise, kimisi soldan kimisi sağdan diş bilediler.

Bütün bunlar Ekim'den önce Nisan Tezleri olup Petrograd garına çıkartma yapmıştı. Ufuk tefek, Doğunun parlak ama Batı Marksizminin, yani dönemin sosyal-demokrasinin standartları açısından pek de nereye konacağı bilinmeyen Lenin'i, sosyalist devrim teorisyeniymiş meğer! Yani yüz yıldır gelmekte olan uluslararası işçi sınıfının en ileri mevzisini o kazmış...

1871 Paris Komünü tartışmalarını “az daha cesaret gösterip merkez bankasına el koyaydılar...” yolunda bir pratikçi indirgemeyle mi anlamlandıracağız? Yoksa yurt savunmasından, örgütlü proletaryanın el koyma eyleminden sosyalist kuruluşa geçilemediğini mi düşüneceğiz? Merkez bankasına neden el konur ki, başka? Paris işçi sınıfı devlet kapitalizminden ne anlar üretim araçlarının özel mülkiyetine son verip, bunun coşkusuyla emekçi yığınları Prusyalı işgalcinin ve kralcıların karşısına çağırmak ve sosyalist inşaya girişmek varken...

Bir başka tarih penceresinden bakıldığında, 1848 devrimlerinin orta yerinde, devrimi söndüren ve cumhuriyetten imparatorluğa geri dönüşün kapısını açan burjuvazi göze çarpacaktır. Hani, gökyüzündeki iktidarı yeryüzüne indiren, en fazlası kul hakkından değil, insan haklarından söz edilmesini başlatan, aydınlanmanın cesur sahiplenicisi, kiliseleri yıkmayı göze alan, feodal parçalanmışlığın yerine dünyanın ve insanlığın birliğini ilan eden o devrimci burjuvaziden söz ediyoruz. Meğer burjuvanın en devrimcisi, tam da burjuva olduğu için bir sabah karşı-devrimci olarak kalkabiliyormuş! İşçi sınıfı devrimde devam dediği ölçüde burjuvazi kilise ayinine koşup, kralların, prenslerin ordularından medet umabiliyormuş. İşçi sınıfının önünde aslında ta o zamanlardan başlayarak sosyalist devrime yürümekten daha gerçekçi bir çare kalmamış! Kaç özne o günlerde bunu görmüş, diye tartışabilirsiniz tabii. Kimse görmediyse yoktur, ya da tersinden hatırlarsak, düşünmüyorum o halde yokum gibi basbayağı idealist bir yönteme başvurabilirsiniz. Ama marksistseniz ve hedefiniz komünizmse, öznenin görmeyişinin de kendine ait bir tarihi olabileceğini, yani ancak maddi deneylerin birikmesinin ürünü olarak sosyalist devrimin teorisinin, pratiğinin ve öznesinin olgunlaşacağını bilmekle beraber, maddi bir gerçeklik olarak sosyalist devrimin ta o zamanlarki güncelliğini ve nesnelliğini yakalayabilirsiniz.

1848 çok mu erken? Yok canım Büyük Fransız Devriminin tıkanmasının nedenleri ileriye gidememesiydi. Jakobenler bu tıkanışın ayırdına varmış ve burjuva sınıf aidiyetini sorgulamanın eşiğine geldiğinde Termidor darbesiyle giyotinin yolunu tutmuşlarsa, biraz ciddi olmak gerek. Kuşkusuz 18. yüzyılın sonlarında ne iktidarı ele alabilecek bir işçi sınıfı kapasitesi vardır, ne de Fransa'nın aslında bir köylü ülkesi olduğu gözardı edilebilir. Ama bugünden bakıldığında ve hatta o günün ütopyacı sosyalist ve biraz maceracı “erken komünistlerinin” işaret ettiği gibi burjuva aydınlanmasının ötesi ortaklaşmacı bir sosyalizm olmak zorundadır.

İsterseniz 20. yüzyıla atlayın. Reel sosyalizmin tarihsel zaaflarında, “üçüncü dünyanın” kapitalist-olmayan yol denemelerinde, “işte gerçekçi demokratikleşme süreçleri” mi göreceğiz? Şaka mı bu! Bizim başarısızlık deneyimlerimizin arkasında temkinli davranmayıp acele sosyalizm aramak değil, o görkemli güncelliğin hakkını verememek vardır.

Göremeyenler güzel bir manzaranın azını algılamış, yarı yolda kalmış değillerdir çoğunlukla. Yarı yol nötr değildir. “Madem öyle piyasa ekonomisini sosyalizme ekleyelim” buradan başlar. “Emperyalizm kötü ama neden tam da sosyalist olmayan öncelikli görevler adına ABD emperyalizmiyle biraz kol kola girilmesin ki” diyen yozlaşma buradan sebeplenmiştir. Daha da yakına gelelim Ortadoğu'da sosyalizmi güncel görmeyenlerdir, Amerikan bombalarının kendi tepelerine değil de eski diktatörleri devireceğini sanıp umutlananlar.

Bunlar sosyalizm hedefinden söz ediyorlarsa haindir! Halkın çıkarlarından söz ediyorlarsa, yine haindir!

Ha bir de sosyalizmin güncelliğinden uzaklaşmanın türlü çeşit sonucu olur. Bugünün Türkiye'sinde bu yol komünist kulvarı kuşatan iki muhalefet akımından herhangi birine meyletmek biçiminde somutlanabilir. Kimisi Kürtçülüğe sığınmayı, kimisi sosyal-demokrat/kemalist mecralara akmayı güncel ve gerçekçi bulacaktır. Sosyalizm şimdi olmaz ki!

“Yahu amma da uzattın. Biz de o kadar okuduk. Teoriyi kimse reddetmiyor. Ama reel politika ile marksist teori bir ve aynı şey değil. Arada ideolojiler, sınıf mücadelesinin taktikleri, kendi başına güncel pratikler vb ile dolu geniş bir alan vardır. Sosyalizmin güncelliği ve evrenselliği teoridir, hayat gridir...”

Yukarıda yazdıklarıma verilecek en demagojik ve cahilce yanıt bu olur. Kimseye tavsiye etmem.

Bu demagoji ve cehalet, ezberci eğitim sisteminin ürünü olabilir. Tipik göstergesi “bu öğrendiklerim hayatta ne işe yarayacak ki” serzenişidir.