Solda Siyaset ve Aydın

Ya da siyasal alan ile kültürel alan. Siyasetçi ile entelektüel. Siyasal aydın ile kültürel aydın...

Bu ikisi arasında, bize göre, bir bütünsellik olduğu doğrudur. Ancak bütünsel bir tanım yaptık diye, gerçek hayattaki sorunlar çözülmüş olmuyor. İki alan ve iki alanın insanlarının birbirlerini bütünlemeleri halidir sağlıklı olan. Ancak arada kopukluk bulunması istisnai değil, çoğunlukla, neredeyse bir kural olmuştur.

Hakkında sürekli bir takım denemeler yapılan bu ilişkiden, -kültür, sanat ve bilim insanlarını bilmem, ama- sol siyasetin bazı dersler çıkarması ise artık zorunludur.

Nedir siyasetin bu konudaki sicili? Basitleştirelim ve iki uçtan söz edelim.

Birinci uç, sol siyasetin kültür ve sanat alanına doğrudan müdahalede bulunmasıdır. Darılıp gücenmece yok siyasetin böyle bir hakkı vardır. Her şey bir yana, dönüştürme gücüne sahip olan, dahası tanımında dönüştürücülüğü barındıran taraf burasıdır.

Ancak müdahalenin kültürel, sanatsal alanın iç dinamizmini görmezden gelmesi, hiçe sayması başka bir şeydir. Sol siyaset, dar anlamda kendinden ibaret değildir ve -başka oluru yok- aydından beslenmek durumundadır. Peki ya aydın siyaseti beslemek yönünde herhangi bir işaret vermiyor, niyet belirtmiyorsa?

Mecburen, siyasetçi açısından, iş başa düşecektir.

Zorunluluktan kaynaklanan bu durumun marazi özellikler taşıyacağı ve dolayısıyla bir dizi maliyet yaratacağı ise bilinmelidir. Siyasetin, dışarıdan, zorlama yöntem ve üsluplarla aydının sahasına dalması, her örnekte zücaciye dükkânına fil girmiş gibi bir etki yapmayabilir kuşkusuz. Ama her durumda aydınların siyasetle aralarındaki mesafeyi kapatmaya yaramamış, hatta çoğu zaman bu mesafeyi bir statükoya dönüştürmüş, aydınlarda örgütlü siyasete karşı bir iritasyonu körüklemiştir.

Bu, genellikle devrimci demokrat bir tarzdır. Hoyratlık, yüzeysellik ve toyluk gibi sıfatları beraberinde getirir. Hem aradaki mesafeyi hem de siyasal alanın kalite düşüklüğünü kalıcılaştırır. Türkiye solunun devrimci demokratları bu yanlışı çok yapmışlardır ve aydınların sola zaten örtülü bir alerji besleyen unsurlarının elini güçlendirmişlerdir.

Diğer uç ise, özellikle 1990'ların -yine devrimci demokrat kökenli olmakla birlikte- partili deneyimlerinde kendini gösterdi. Kültürel alan verili haliyle ve verili aydınlarıyla, olduğu gibi siyaset tarafından kapsanmaya kalkıldı. Tartışmadan, eleştirmeden. Onca zamandır sol siyasetten uzak düşmüşlüğün açtığı bütün yaraları taşıyan aydınları oldukları gibi kabul ederek...

Bu yaklaşımda sol siyaset sadece bir vitrindi. Artık itilip kakılmayan, işine karışılmayan, bu anlamda "saygı gösterilen" aydınlara, aslında yerine göre fark edilmeyen, yerine göre göz alıcı aksesuarlar olmak düşmüştü. Demem o ki, sol siyasetin kültürel alanı ve o alanın insanlarını etkilemekten vazgeçmesi, itip kakmanın yerini samimiyetsizliğin almasından başka kapıya çıkmaz.

1990'ların partili mücadeleye yönelen devrimci demokrasisinin yaptığı, aşağı yukarı budur. Siyasetçinin iş yoğunluğuna, sıkışıklığına bağlı olarak, iki kesim arasındaki ilişki, aydının önünde reverans yapmaktan aynı insanlara şımarık çocuk muamelesi yapmaya kadar salınım gösterebilmiştir.

Aydını olduğu gibi kabul etmek, ilgili kültürel alanların da mevcut halleriyle, yani düpedüz düzenin egemenliği altında sürüp gitmesine onay vermekten başka anlama gelir mi? Müdahalesiz ve samimiyetsiz ilişkinin aydınla siyaset arasındaki duvarları kaldıracağı beklentisi ise, solun kendini kandırmasından ibarettir. Son olarak kaliteye gelince bu durumda, önceki düzeye göre olsa olsa küçük oynamalar yaşanabilmiştir.

Sonuç saçma ötesidir. Türkiye'nin verili ilerici aydını, statükoyu değiştirmek için herhangi bir sistematik çaba içine girmemekte, ama olduğu yerden ara sıra aklına yatan siyaset deklarasyonlarına imzayı basıvermektedir. Bu imzalar herhangi bir yükümlülük de getirmez zaten. Şuna oy vereceğim dedikten sonra bile CHP'cilik yapmanın mümkün olduğu tecrübeyle sabittir!

Bu deneylerden kimi dersler çıkarmanın zamanı gelmiş olmalıdır. Hoyratlıkla sağlıklı entelektüel şiddet başka şeylerdir. Dürüst ilişki dengecilikle karıştırılmamalıdır...

Geriye ortak üretim kalır.

Siyasetle birlikte üretmek için, aydının düzenin kendine sunduğunun bir cendere olduğunun ayırtına varması, piyasanın kalite düzeyini aşağıya çekmesine isyan etmesi gerekir. Tabii, satın alınmayı de içine sindirememesi. İsterseniz, "sağ olasın AKP" diyebiliriz. Gericilik ve piyasa, "ortalama okumuşları" kamyon kamyon satın alırken, aydın olmakta direnenlere, sol siyasetten başka çıkış yolu bırakmıyor.

Sol siyaset, bunca kötü, tuhaf ve sonuçsuz deneyden sonra bir başka içerik ve tarzın eşiğine dayanmış bulunuyor. Eklemeye gerek bile yok bu değişimin genç bir siyasal aydınlar kuşağına, hiç değilse böyle bir kuşağın öncülerine yaslanması gerekir.