Solculuk nedir?

Bir kere kazanılmış bir hak değildir. Nasılsa solcu sayıldım, kabul gördüm; bundan sonra bütün yapacaklarımı da solculuk diye yuttururum… Bu olmaz. Ne iyi tiyatrocu olmayı böyle bir onay belgesi haline getirebilirsiniz, ne kaç yıldır mücadele ettiğinizi. 

Çekilen acılar, uğranan haksızlıklar… Bunlara insani bir saygı duyulmasını beklemektir hak olan. Ama çok acı çektim, madem öyle şimdi size en pespaye fikirlerimi solculuk diye yutturacağım… Kimse kusura bakmayacak.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da solculuğun ne olup ne olmadığının ısrarla hatırlatılması gerekti 20. yüzyılın sonlarında. Sol demokrasidir denmişti. Sol modern kapitalist Avrupa’ydı. Sol piyasanın rekabeti ve verimliliğiydi. Meğer solun emekçi hakları diyerek tırnaklarıyla kazıyıp kazandığı şeyler, verimsizliğe neden oluyordu. Sol piyasanın rekabeti ve özgürlükçülüğüydü. Daha neler neler…

Madem öyle biz de hatırlattık. Solculuğun sınır çizgilerini çekmek gerekiyordu, çektik.

Piyasa karşıtlığı, emperyalizm karşıtlığı, gericilik karşıtlığı… 

Deniyor ki, negatif propaganda çok kötüymüş. Her taraf negatif figürlerle doluyken ve var olanın değiştirilmesinin biricik yolu onun eleştirilmesiyken, kötü olanın “söylem” olduğunu, üslup olduğunu saptamış siyaset bilimciler! 

Şimdi bir de buna takmayayım ve pozitifinden ve artık Türkiye için söyleyeyim: Solculuk yurtsever, laik, kamucu bir üçgenin içinde var olabilir. 

Çizgi dahil derler bir dizi spor dalında. Burada çizgi hariçtir! Yurtseverliği, laikliği, kamuculuğu belirsiz hale getirenler soldan ihraç edilir.

Solculukla komünistlik bir ve aynı şey değildir. Ama solun çizgileriyle oynayanların kaderi ortaktır. Kimse ihraç etmese bile kendileri çıkarlar giderler solculuğun alanından dışarı. Komünistliğin artısı işçi sınıfının iktidarı için mücadele etmemizdir. 

“Neden işçi sınıfının iktidarı için mücadele etmiyorsunuz” diye kimseyi sıkıştırmak aklımızdan geçmez. Çünkü, Marx’ın çok eskiden söylediği bir söze anıştırmada bulunursak, emperyalizmin, gericiliğin ve piyasanın yıkıcılığını keşfetme onuru bize ait değildir. Bizi ayırt eden, hele Türkiye’de, yurtseverlik, laiklik ve kamuculuk için verilen mücadelelerin zorunlu olarak işçi sınıfı devrimine ve iktidarına götüreceğidir. 

Komünizmin ölümüne ne çok taktılar kafayı! 1848 devrimleri yenildiğinde de “işte öldü, öldü” diye tepinildiğine eminim. Paris Komününden sonra ha keza. Naziler Sovyetlere girdiğinde bazı, Nazi olmayan devlet yöneticilerinin de neşeden kahkahalarını kontrol edemediğini yazıyor tarih. Sovyetler çözüldükten sonra komünizmin cenazesine koşan ne kadar da çok oldu. 

Bugün Türkiye’de TKP’nin ölümünü bekleyen çok kişi ve çevre var. Olay sınıfsal ve karşı sınıf ile onun etkisi altındakiler tarafından pek sevilmediğimizi biliriz. 

AKP’ye demokratik devrim derler; ve eşittir TKP bitmiştir! ABD Ortadoğu’ya demokrasi getirmiştir; ve eşittir TKP bitmiştir! AKP’yi iktidardan düşürmek öncelikli görevdir; ve eşittir TKP bitmiştir! Özelleştirmelere böyle kategorik biçimde karşı çıkılmamalıdır, çünkü piyasa verimlidir; ve TKP bitmiştir! Ekonominin yapısı değişmekte, hizmetlerin alanı genişlemekte, bilgisayar teknolojisi çağ atlatmaktadır; ve TKP bitmiştir! Din özgürlüğü vardır; ve TKP bitmiştir! Faşizmi veya şeriatı durdurmak gerekirken sosyalizmden söz etmenin zamanı değildir; ve TKP bitmiştir! Hatta faşizmi veya şeriatı durdurmak gerekirken laiklikten, yurtseverlikten, kamuculuktan söz etmenin de zamanı değildir; ve tabii TKP bitmiştir!

Haberler kötü: Türkiye’de komünizm değil, onun dışındaki sol bitmektedir. 

Emperyalizmle ilişkisi karşıtlık olarak tanımlanmayan bir solculuğun Türkiye’de tutunma şansı hiç ama hiç yoktur. Türkiye’nin modernleşme tarihi dünya kapitalizmiyle kirletilmiş, hatta geçen yüzyılın başında Türkiye diye bir ülke emperyalizm tarafından iptal edilmek istenmişti. Bu çizginin üstünde gezinenlerin solculuğu bitiktir.

Yurttaş hakkının yerine kul hakkını geçirmeye kalkan bir solculuğun yutturulma şansı olmaz bizim ülkemizde. Dinci gericiliği toplumsal yaşamdan, siyasal karar mekanizmalarından temizlemek solculuğun alfabesidir. Kadın erkek eşitliği de orada başlar, emekçinin sadaka değil hak iddia etmesi de. Bunun taktiği olmaz. Sağcının oyunu almak için dinciliğe başvuran sadece iflah olmaz bir oportünist değildir. Daha önce var idiyse, solculuğunu oyunu aldığı sağa rehin vermiştir artık. Komünistlerin dışındaki sol iftar sofralarında gezinirken, inşallah maşallah diye ellerini açarken hakikaten bitmiştir.

Daha yeni belediye seçimi oldu. Toplumun kolektif örgütlenmesinden murat edilen ya kâr maksimizasyonudur, ya da yurttaşların gereksinimlerinin karşılanması. İlk durumda belediye anonim şirketlerin toplamıdır ve CEO’su vardır. İkinci durumda belediye bir halk örgütlenmesidir. Eskiden sosyal demokratlar bu ikisini harmanlayıp yuttururlarmış ve bir nevi solculuk icra ederlermiş. Sonra komünizm öldü demişler ve sineğin yağına göz dikmişler. Yağmacılara karşı halkın safında yerini alıp bunu ilan etmeyen bir solculuk, hele neo-liberalizm çağında bitmiştir.

Komünizm ise yalnızca emek-sermaye çatışması sürdükçe varlığını korumakla kalmaz. Komünizm 2019 Türkiye’sinde aklı da önü de açık, çok deneyimli ve gencecik, emekçilerin omuzlarında yükselişi önlenemeyecek bir akımdır.