Sol Nerede? AYDEMİR GÜLER

Son günlerin sorusu bu. Medyanın, Susurluk günlerinde yerinde duramayan ve sürece politik rengini veren solun şimdi neden aynı tutumu tekrarlamadığını eşzamanlı olarak ve değişik kollardan sorması rastlantı değil. Liberal kesimlerin aynı çerçevede sola öfkeyle saldırmaları ve yarım akıllarıyla yönlendirmeye çalışmaları da rastlantı değil.

Ben de tek bir hafta sonunda iki sorgulamaya muhatap oldum. Sabah gazetesinin Pazar ekinden gelen yazılı değerlendirme isteğine Habertürk'te bir tartışma programı yetişti...

Rastlantı değil, derken komplocu bir yaklaşım ima ettiğimi sanmayın. Durum bu sorgulamayı gerektiriyor.

Dün Kemal'in yazısında kullandığı ifadeyle "solu tasfiye operasyonu"nun tutmadığı açığa çıkmıştır.

Solu tasfiye operasyonu Ergenekon dalgasına, bu dalga AKP'nin egemen güçler içinde pozisyon tutma hamlesine, bu hamle de cumhuriyetin tasfiyesine eklenmiştir.

Sola operasyon çeşitli evrelerden bugüne geliyor. Ancak kritik moment 22 Temmuz 2007 seçimleri.

Bu seçimlerde solun bağımsız yani örgütsüz, liberal yani piyasacı, demokrat yani AB tipi insan haklarına endeksli sunumuna birkaç kol su taşıdı. Önemli bir kol Kürt hareketiydi. Bir diğeri DTP dışı milletvekili adaylarıydı (ve bunlardan seçilen tek aday olarak Ufuk Uras).

Üçüncüsü de amorf, sınırları belirsiz, içeriği şekilsiz sivil toplumculuk alanı.
(Yeri gelmişken daha önce, sanırım yine soL'da gündeme getirdiğim bir iki noktayı hatırlatmak durumundayım. Kürt siyaseti, bağımsız adaylar taktiğine başvurmuş olması halinde önceki tüm seçimlerde meclise girebilirdi. Önerdiğim veya karşı çıktığım için değil, ama neden 1994'te meclisten tasfiye edildikten sonra bağımsız aday yolunu zorlamak yerine yüzde on barajını geçmeye çalıştıklarını birinin açıklaması gerekmez mi? Açıklamıyorlar!

Diğeri de, Uras'ın "birinci bölgede yürütülen seçim çalışması" konulu reklam kuşağı artık gına getirdi. Hesap meydanda. Uras daha önce aynı bölgede HADEP ve ÖDP'nin aldıkları oyların toplamından daha çok değil daha az oy almıştır! 22 Temmuz'da seçilmiş olmak hesapsız kitapsız konuşma hakkı vermez.)

İkinci kritik moment bu yılın başında AKP'nin üniversiteye türban girişimiyle gündeme gelmiş ve sol alelacele bu girişime kuyruk yapılmak istenmiştir. Bu saldırı geri püskürtülmüştür.

Solu türbana kolay yoldan bağlayıvereceklerine o denli güveniyorlardı ki, AKP düzenlemesini özgürlük diye pazarlayan imza kampanyasını başlatmak için ismi sol tınılar veren birilerini aramaya bile gerek duymadılar. Doğrudan gerici bir takım öğretim üyelerinin ön ayak olduğu kampanya Üniversite Konseyleri'nin karşı hamlesiyle boşa çıkartıldı.

Kronolojik olarak değil, siyasal olarak üçüncü sayabileceğimiz kuyruğa takma denemesi ise Ergenekon'la gündeme geldi. Hadi solun damarlarında aydınlanmacılık falan vardı, türban netameli bir konuydu. Ama darbe korkusu karşısında kimse gıkını çıkartamazdı...
Sanıyorlardı ki, solun bir bölümü kampanyaya katılacak, diğerleri darbeci ilan edilme korkusu ve hatta gözaltı tehdidiyle sineceklerdi. Bu da olmadı.

TKP'nin bu noktada sağlam durduğu ve bir ideolojik barikat oluşturduğunu söylemek abartı olmaz. Şöyle bir akıldan geçirilirse, TKP'nin emekçi halkın kazanımlarını tümden yok etmeye ve solu soysuzlaştırmaya yönelik bu sürece karşı çok sayıda kitle eylemi gerçekleştirdiği hatırlanacaktır. İstendiği kadar medyada yer verilmesin, bu eylemli direnç bir siyasal-ideolojik birikim oluşturmakta ve kimi sonuçlar vermektedir.

Sonuçlardan biri yeni kampanyaların bir türlü sol ses verememesidir. Ortak Akıl kürsüsü 24 Ocakçı/12 Eylülcü Özal'ın bakanı Hasan Celal Güzel'e, Hak-İş'lilere kaldı. Darbeye Dur De'ciler ise Nazlı Ilıcak'la, türban imzaları birkaç ay önce elinde patlayan İhsan Dağı'yla iş görüyorlar. Zeynep Tanbay'ın ise eş durumu dışında bir sol temsil ehliyeti bulunmuyor.
Bu arada solda başkaları da var.

Örneğin Birgün yazarı Melih Pekdemir: "Vakti zamanında kampus Maocuları, baş tehlike sosyal emperyalizm deyip Sovyetlere karşı ABD ile ittifak savunurdu. Şimdiki kampus liberalleri de ayni indirgemeci mantığı sürdürmüyor mu? Liberalizm adına 'tehlike AKP değil darbe' deyip cemaat kuvvetlerine katılıyorlar. Üstelik bizden de ayni tercihi bekliyorlar. Ama portakal orada kal!"

Örneğin Evrensel gazetesi yayın yönetmeni İhsan Çaralan: "Arkasına ABD ve AB'yi de alan kimi güç odakları, geleneksel, bir zamanlar kullandığı ama artık ayaklarına bağ olan kontra güçleri (eski derin devleti) tasfiye ediyor. Bu kontra kalıntılar, bir yandan milliyetçi, neo-faşist bir ideolojik politik çizgiye savrulurken, öte yandan 'küreselleşme karşıtı', 'antiemperyalist' bir söyleme sarılıyor. Ama bu tutum daha çok, gözden düşmüş olması, hizmetlerinin takdir edilmemesinden... Ergenekon, siyasi bir dava. Ancak daha şimdiden bu davanın, bir uzlaşma, bir alışveriş üstüne oturtulduğu görülmektedir."

Bunlar iyi gelişmelerdir. Türkiye soluna liberal martavalları ucuz yoldan yutturacağını sananlar yanlışlanmaktadır. "Devrimcilik oyunu bozmaktır" diyordu geçenlerde biri. Türkiye solunun, kendine dönük liberal oyunu bozmaya başladığı görülüyor.