Sınır

Erdoğan’ın Fırat’ın Doğusu için yaptığı anonslar sıklaştı. AKP politikalarının bütünü düşünüldüğünde, hangi açıklamaya inanmak hangisi ciddiye almamak gerektiği hep tartışmalıdır. Savaş çığırtkanlığı seçime giderken bir blöf mü, gerçek bir uyarı mı?

Yanıtın bir bölümü ilkesel değil konjonktürel. Yani saat başı değişebilen güç dengeleriyle ilintili. Suriye’de Anayasa sürecine çeyrek kala, inisiyatif zaten Moskova-Şam hattındayken ABD’nin Türkiye’yi daha da uzağa itme ihtimali azalmış, anlaşılan. Öte yandan Trump Kürt Memet’in kaşına gözüne hayran değil ve Ukrayna krizinde sadakatini kanıtlayan Erdoğan’ı toptan karşı tarafa ittirmeyi tercih etmeyecek. 

Putin ise Suriye Kürtlerine kapıyı aralık tutma şansına zaten sahip. Moskova’nın ABD-PYD ittifakının Suriye’de sorun çözmeye hizmet etmediği yolundaki mesajının satır araları pekâlâ böyle bir davete ışık tutabilir. Bir de bakmışsınız, Amerikan askeri TSK’ya yol verirken Putin Suriye Anayasasına Kürt temsilcilerini davet ediyor. Şaşırmamak gerekir.

Bir yanıyla dünyamız ilkesizliğin dibine vuruyor. Ancak Erdoğan’ın ilkesi olmasa da, tehdit anonslarının artık bir tarihselliği var. “Çözüm süreci” biterken bu başladı. Suriye’de Emevi Camiinde namaz hayal olmuştu ve elde kala kala güçlenmiş bir Kürt hareketi kalıyordu!

Türkiye’de hükümetin partneri, Suriye’de özerk bölge sahibi, dünya kamuoyunda önce “Zalim Esat’a” sonra Ortaçağ kaçkını IŞİD’e karşı özgürlük savaşçısı… Bu koşullarda, Eşme ruhuyla zirveye çıkılmışken yeniden tehdit ve saldırı sahnesine indik. O günden beri Kürt düşmanı militarizm dönemsel bir ilke statüsüne çıkmış bulunuyor.

Hal böyle olduğu için Fırat’ın Doğusuna müdahale seçime yönelik bir şovenizm pompalamasına indirgenemez.

Dünyamız ise modern çağların en ilkesiz periyodundan geçmektedir. Stratejiler giderek kısa ömürlü hale geliyor. Ama herhangi bir strateji ölmüyor da! ABD’nin Ortadoğu’daki temel dayanaklarından biri olarak Kürt dinamiğini seçtiğinde Barzani-Talabani ikilisine gözünü dikmişti. Sanırsınız ki ele avuca sığmayan Öcalan faktöründen çok rahatsızdı Washington. Oysa Irak merkezli Kürt aşiretlerinin soldan dengelenmesinden öteye geçmediği takdirde aynı faktör verdiği rahatsızlıktan daha fazla getiri sağlayabilirdi. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi ABD açısından Kürt hareketine sınırlarının gösterilmesidir. 

Ondan sonra, bu hareket gösterilen sınırların içinde hareket etmiş, Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasına, İslamcılığın meşrulaşmasına, neoliberal haydutluğun demokratlıkla taltif edilmesine, AKP karşıdevriminin barış umuduyla aklanmasına hizmet etmiştir. 

Şimdi ABD aynı anda TSK’nın operasyonunu hoş görüp, PYD’yi kendisine daha da mecbur kılmayı neden beceremesin? 

Bu oyundaki ayarsızlıkları değerlendirmek üzere Moskova hazırda bekleyecek, o da hem Türkiye’nin ABD’ye karşı ağırlık oluşturmasından memnuniyet duyacak, hem de Batı kazığı yiyen Kürtlerin himayesine ortak olmayı deneyecektir. 

Sanmayın ki, bu mücadelelerin şifrelerini çözmek marifet. Sanmayın ki, siyaset bu. 

*    *    *

Buraya kadarı bölgemizin ve dünyanın irili ufaklı egemen güçlerinin itiş kakışı. Ancak unutmayalım ki, itilen ve kakılanlar sıradan insanlar. Tepelerine bomba düşüyor, kuşatma altındaki şehirlerde yaşıyorlar. Çocuklarına okul da ekmek de bulamayabiliyorlar. Birbirlerini düşman zannediyorlar ve bir kez buna inanınca hakikaten düşman gibi davranmaya yönelip oyunun piyonu haline geliyorlar. Şovenizm ve milliyetçiliğin böldüğü halklar yukarıdaki denge oyunlarının yaşam bulduğu zemini oluşturuyorlar. Kendilerini kullanan ve bir o yana bir bu yana çekiştiren yabancı veya kendi egemenlerine yapışıyor, kendilerine benzeyen başka uluslardan emekçilere karşı içlerinde nefret büyütüyorlar. 

Bir yandan da barış özlemi hemen yanı başlarında, yine içlerinde direniyor sıradan insanların. Bu yüzden onlara “büyük insanlık” da deniyor... 

Türkiye’nin sıradan insanları, emekçileri, yoksulları, aydınları, işsizleri, öğrencileri… Bizim egemenlerin arasındaki “büyük siyaseti” etkileme olanaklarımız az. Hayal görmenin manası yok; gerçekten çok az. Ama büyük insanlığın ataleti olmadan bu kirli, bu karanlık büyük siyaset sürdürülemez. 

Solculuk egemenlerin belirlediği siyaset sahnesinin şifrelerini çözmek, olup biteni açıklayabilmek değildir. Bu beceri solculuğun kendisi değil önkoşuludur. Sonra sıra büyük ve sıradan insanlığı o şifrelerin prangasından kurtarmaya gelir. Erdoğan tehditleri arttırır, biz emekçilerin barışa susamışlığını açığa çıkarırız. Başkaları kılıçlarını biler, biz emekçileri kol kola girmeye çağırır, kol kola girmelerini örgütleriz.

AKP neyi yapabilir, neyi yapamaz, sınırı nedir yapabileceklerinin? Kim bilir!

Bizim işimiz egemenlerin sakil siyasetlerine bir emekçi sınırı çizmektir.