Seçim nedir?

Rus uçağı krizinde iki günde yazacak bir şey bırakmayan arkadaşlarıma teşekkür edip seçimden kalan bir başlığı halletmeyi deneyeyim bugün…

*    *    *

Seçimden sonra Türkiye’de sol hiç bu kadar parlamentarist olmadı diye yazmıştım…

Şu “Seçmen ne mesaj verdi?” diye analizler (!) var ya… Sanki 50 milyon seçmen yok da, beş veya elli kişilik bir kurul var; oturup bütün partilere not veriyorlar. Ana akım yorumculara sorarsanız olay böyle. Sınıflar yok, ekonomik güdüler veya ideolojiler yok. Ya da bunlar birbirleriyle mücadele içinde bulunan unsurlar değil, hep birlikte o -büyük harfle- Seçmen’de buluşuyorlar. Uyum içinde, birbirlerini bütünleyerek hüküm veriyorlar: “Yaz kızım; HDP’den desteğimi biraz çekiyorum, ama barajın üstünde kalsın. CHP’den umudum var, ama bu sefer de beğenmedim, bir hamle yapamadı, yerinde saysın…”

Bu saçmalıktan kurtulmak yetmez. Çünkü başlıktaki sorunun birinci yanıtı şudur: Parlamenter demokrasi denen kapitalist siyasal rejimlerde seçim egemen sınıfın egemenlik mekanizmalarından bir tanesidir. Bazen göreli önemi artar, bazen eksilir, ama çok sayıdaki mekanizmadan biridir yalnızca. Seçim kararın alındığı moment değildir. Seçimin esas işlevi, sınıfsal olarak bölünmüş ve bu temelde karmaşık bir dizi parçalanmaya uğramış bir toplumda ortak payda yaratmaktır.

Yani, daha açık yazarsam, hayatın her alanında eşitsizliği yaşayan insanların her birinin eline aynı oy pusulası tutuşturulur ve “haydi, denir, bakın eşitsiniz işte.” Yoksullar, emekçiler, hastasına ilaç, çocuğuna okul parası denkleştiremeyenler… kendilerini o gün diğerleriyle aynı düzeyde hisseder.

Özetle seçim düzenin bekası için vazgeçilmez bir yanılsamayı üretir, yayar. Parlamenter seçim çağımızın en büyük yalanıdır. Parlamentarizm solda bir eğilim değil, yalancılıktır.  

Ancak ikinci olarak; egemen sınıflar, içinde eşitlik nosyonunun tanımlayıcı bir öge olarak yer aldığı bir mekanizmaya kaderlerini teslim edecek kadar salak değillerdir. Seçimin dışında para, medya, silah, ideoloji, yargı, eğitim ve daha neler neler var, egemenlik mekanizmalarının arasında. Örneğin ABD’de genellikle seçmenlerin yarısı oy kullanır ve oy kullananların yarısı dünyanın bir numaralı adamını “belirler.” ABD buna bel bağlayacak kadar hafif olabilir mi? Veya; 1 Kasım’da muhalefet partileri ve emperyalist merkezler, medyaları, akil insanları, etkileyici türlü kişi ve kurumlarıyla kalkıp, tebrik kuyruğuna girecek yerde seçim sonuçlarının güvenilir olmadığını ilan etseydi, neler olacağını herhalde kestirebilirsiniz.

Seçim sonucu başka, ülkenin kritik kararlarının alınması başta. Bu ikisi arasında uyum sağlamaya çalışırlar, uyumsuzluk kriz anlamına gelebilir çünkü… Ama bu kadar. Bundan fazlası burjuva devletten bir şey anlamamaktır. Bakmışsınız, parlamentarizm…

Üçüncü olarak, hal böyleyse, biz, Lenin’in dediği gibi kendi sayımımızı yaparız seçimlerde. Kaç kişi olduğumuz sınıf mücadelesinde yakın geleceği örgütlemek için önemli bir veridir… Seçime güvenmek anlamına da gelmez. Seçime kafayı taktıysanız, bir sonraki seçimde oyları nasıl ne kadar arttıracağınız sorusu hayatınıza damga vurur. Marksistçe yaklaşıyorsanız, oyla yapılan destek deklarasyonu nerede nasıl örgütlenme kanallarının açılmasını sağlayabilir diye bakarsınız. Maksat, devrimi yakınlaştırmaktır.

Dört: Marksistler seçim analizinde sosyoloji veya ekonomi veya psikoloji bilimlerinin birikimlerinden yararlanır elbette. Ancak bu bilimlerin kendi adlarına kurdukları sistemlerden ayrı ve her biriyle de toplamıyla da çelişen başka bir bütünlüğümüz vardır bizim. Marksistler, seçim sonuçlarını, esas olarak, bir karar anı olarak değil, bir gösterge olarak dikkate alırlar.

Örneğin Obama’nın başkan olması, emperyalizmin, hegemonyasını sürdürmek ve derinleştirmek için mazlumlara seslenmeye karar verdiğini göstermiştir. Reagan ve Bush mazlumları sindirmeyi temsil ediyorlardı. Kasım 2015’de Türkiye’ye dair verilen karar ve oluşan tercih, üç yıla yakın zamandır yönetilemeyen ülkenin AKP tarafından yönetilmesine dayanmaktadır. Yönetilemezliğin altındaki faktörler AKP’nin başkasıyla ikame edilmesi yoluyla değil, gerektiğinde AKP düzeltilerek temizlenecektir.

Karar budur ve önce bu belirlenmiştir. Sonra seçim yapılır. Kararı alanlar, tartışanlar, kabul edenler ve uygulayanlar birbirleriyle itişip kakışarak, yeri geldiğinde bizi öldürüp (!) birbirlerini tehdit ederek bu noktaya varırlar. Seçim işte o noktadır. Çok önemlidir ve tamamen önemsizdir.

Parlamentarist değil devrimci bir birikiminiz varsa işe bile yarayacaktır.