Aydemir Güler

AKP ülkeyi böyle bir kurumsal mekanizma üstünden yönetebileceğini zannediyorsa, doğrusu çok yanılır. Bileşim, iktidarın meşruiyet kaybını giderebilecek bir enerji kaynağı içermemektedir. 

Saray’da son randevu

Aydemir Güler

Murat Ağırel’in, Timur Soykan’ın ve TİP’in park buluşmasına katılan onlarca gencin gözaltına alındığı gün İmralı heyeti Saray’daydı. Cumhurbaşkanı, MİT Başkanı ve AKP Başkanvekili tarafından ağırlanan iki DEM temsilcisi, o gün, bir gün öncekinden daha umutlu olduklarını söylediler. Umut algılarını memlekette diğer olup biten şeyler etkilememişti belli ki… 

Öcalan’ın avukatı sola “bir Bahçeli kadar olamadınız” derken, sadece -hukuk mekanizmaları söz konusu olduğunda- temsil ettiği hareket ile sol arasında açılan mesafeyi değil, Kürt siyasetinin Türkiye toplumundan kopuşunu da ilan etmiş oldu. Mezopotamya Ajansına tam ne gün konuştuğunu araştırmadım, ama o sırada ya gençler dövülüyor, ya savcılar aydınlar hakkında suç uyduruyor, polisse birilerinin evini basmaya hazırlanıyor olmalıdır… 

Bu fiiller şu anda Kürt halkı dâhil olmak üzere toplumun büyük çoğunluğunun tepkisini çekiyor. Son haftalarda Türkiye “Erdoğancılar ve diğerleri” biçiminde ikiye bölünmüş değil. Yoksulluktan, adaletsizlikten veya geleceksizlikten çeken on milyonlar, neden şikâyet ediyorlarsa 19 Mart’ı öyle yaşadılar.

Kürt siyaseti bu tabloyu görmezden gelerek kendi eksenini temel alan bir başka saflaşmaya çağırıyor ülkeyi. Bırakalım bunun yanlış olmasını veya siyaseten gerici bir karakter taşımasını, gerçekçi olmadığı da açık. Türkiye’yi belirleyen olgu, AKP iktidarının muhalefeti yok etme operasyonunun kışkırttığı gerilim ve mücadeledir. Kürt siyaseti bunun yerine kendi gündemini ikame edemez. Böyle bir işlemi kimse yapamaz… 

Kuşkusuz bütün siyasal akımların verili gündeme, öne çıkan saflaşma üstünden eklemlenmesi söz konusu değil; ve zaten öyle de olmadı. Dedik ya, 19 Mart aynasında bütün kesimler kendi sorunlarının yansısını buldular. 

Veya öne çıkan saflaşma CHP ile AKP arasında olduysa da, yine her akım bu saflaşmaya müdahale etmeyi denedi. Örneğin Kemalizm bir militan gençlik mücadelesi olarak yeniden şekillendi. Biz, sınıfsallığın belirleyiciliğini, krizin egemen güçlerin yönetme yeteneğini yitirmesiyle bağını işaret ettik; seçme-seçilme hakkı için ayağa kalktık. 

Ama toplumsal yaşamda ve siyasette, gündemi beğenmeyip başka sahaya çıkmak saçmadır. Bunu yapan marjinalleşir. O maçı kimse izlemez! Birinci nokta, bu.

İkinci olarak, İmralı heyetini kabul eden bileşime dikkat: Bütün meyveler aynı sepette! Cumhurbaşkanı “seçilmiş”tir. MİT yüksek güvenlik bürokrasisidir. Yönetici partinin tepesi ise başka bir şey… Bu fotoğraf bir tercih. Toplantıya katılanların istedikleri kurumları, kişileri bilgilendirmeleri her durumda mümkünken, bu bileşimin ilan edilmesi, iktidarın yola nasıl devam etmek istediğini gösterir.

AKP ülkeyi böyle bir kurumsal mekanizma üstünden yönetebileceğini zannediyorsa, doğrusu çok yanılır. Bileşim, iktidarın meşruiyet kaybını giderebilecek bir enerji kaynağı içermemektedir. 

Enerji, olsa olsa, görüşenlerin neden bir gün öncesine göre umutlu olduklarının topluma yansıtılmasından türetilebilir. Elde, suratlara yapıştırılan gülücüklerden öte bir şey yok! Üçüncü nokta da budur. 

Bahçeli’nin aceleciliğinde de yansıdığı gibi, Kürt sorununa ilişkin açık bir tartışma yapmaksızın yol alınabileceği zannediliyor. Bu mümkün değildir. İşin acayip tarafı, tahmin edebildiğimiz içeriğin kamuoyuyla paylaşılabilme olasılığının sıfır olmasıdır. 

İmamoğlu hakkında terör soruşturması yürürken Öcalan’ın nasıl özgürleşeceğini anlatabilmek, değil, sola ders vermeye yeltenen avukatın, kimsenin harcı değildir. “İstanbul ittifakı”nda yerini aldı diye sopa yiyen Kürt siyasetçileri Cumhur ittifakına meyledecekse bunun, iyi kötü, bir açıklaması olmak zorundadır. “Süreç” ile ABD’nin yeni büyükelçisinin sözleri veya İsrail füzeleri arasında birtakım bağlar olabilir; ama bu bağlar, ancak gündemin kamuoyundan neden kaçırıldığını açıklar ve sorunu katmerli hale getirir. AKP’nin kaybettiği oyları DEM’le telafi etmesi halinde CHP’nin seçim hesabı elbette tutmaz; ama bu dönüşüm “terörsüz Türkiye” demagojisi ile açıklanmış olmayacaktır…

İktidar, devasa Kürt sorununu dişe dokunur bir şey konuşmadan bir çırpıda çözemeyeceğini idrak edip tartışmanın kapılarını açtığında ise çıkış yolu tümden kapanacaktır. AKP’nin bir kez daha demokrasi havarisi ilan edilmesini Türkiye toplumu yemez. Son haftaların deneyimi bir şeyi gösterdiyse, o da AKP’nin “yemezseniz yediririz” diyerek kılıç çekme gücünün olmadığıdır. 

Son randevu, sıkıntılı süreçte bir ferahlama vaat etmiyor.