Saatin alarmı

Ateşkes dediğin barış değil, savaşın ne zaman devam edeceğini söyler. Trump’ın temsilcileri saati kurmuşlardı. Putin yeniden kurmakla yetinmemiş görünüyor. Suriye’de Anayasa komitesinin çalışmaya bombalar havada uçuşurken başlaması saçma olurdu. Erdoğan işin bu kısmına gölge etmemeyi kabul etmiş oldu. İdlib’den de memnunmuş üstelik; nispi sükûnet deniyor, ama olsun… Şam ile ilişki kurmanın da önü açılmış görünüyor. Bundan kaçmanın yolunu bulmak için yeni bir maraza çıkarmak gerek ve AKP’nin o kadar gücü, en azından şu an bulunmuyor. Zaten önce Rus Dışişleri, ardından Türkiye Savunma Bakanlığı operasyonun bittiğini açıkladılar. 

Lakin kurulan denge sarsak bir dengedir. Türkiye’nin kontrolüne bırakılacağı anlaşılan bölgenin operasyon hedefleriyle alakası yok. Ama Şam-SDG anlaşmasıyla gündeme gelen TSK-ÖSO’nun palas pandıras çekilmesiydi ki, bu sonuç AKP açısından ölümcül olurdu. Esat’ın, Türk-Rus zirvesinin öncesinde Erdoğan’ı hırsızlıkla suçlayarak hatırlattığı AKP’nin savaş suçlarıdır ve Suriye devlet başkanı aslında sadece hırsızlık ve işgalcilikten söz ederek gerçeğin pek azına değinmiştir… 

Bu tür bir çöküşün soluğu hissedildikten sonra akıbeti belirsiz de olsa belirli bir “toprak kazanımı” durumu idare eder. Elbette AKP daha fazlasını, PYD’nin sınır bölgesinden tasfiye edilmesini gösterecektir, ne elde ettin diye soranlara. 

Haksız değil. Bu karmaşık oyundan zararla çıkan Kürt hareketi oluyor. Diyarbakır belediye başkanının aynı gün tutuklanması bunun altının çizilmesi anlamına gelse gerek. Şimdi Kürt siyasetinde tahterevalli oyununun sürmesi, yani iki ana akımdan Barzaniciliğin yıldızının parlaması beklenir.

Peki saatin alarmı susturulmuş mudur? Bu soruya olumlu yanıt veren, dünyanın halinden herhangi bir şey anlamamıştır!

ABD’nin Ortadoğu’da inisiyatifi Rusya’ya bıraktığı söyleniyor. Son büyük yatırımını Arap Baharına yapan ABD emperyalizmi epey zamandır Çin rekabetine konsantre olmak istiyordu. Bu tercih Ortadoğu’yu kendi haline bırakmak değil, barut fıçısına çevirmek demektir. Bölgede savaş ve istikrarsızlık kışkırtmak büyük güçler için çocuk oyuncağıdır.

İkincisi, bu dünyada ne zaman bir mekanizma sıkışsa, çarklar dönemez hale gelse, makine yağı niyetine kan kullanılmaktadır. Trump’ın “çocukların kavga etmesini bir süre seyredip sonra ayırma” esprisi, bu alçak betimleme, büyük veya küçük her dönüşüm için kan dökmenin normal olduğunu ilan etmiş bulunuyor.

Üç; resim sadeleşemeyecek kadar karıştı bir kez. Kürt siyaseti bugün Suriye’nin ulusal egemenlik şemsiyesi altına girmiş olsa da manipülasyona açık karakterini terk etmeyecek. Açıklamalar ABD’ye dönük beklentilerin canlı olduğunu kanıtlıyor. Öte yanda IŞİD bitmediğini ve operasyonel imkanlarını koruduğunu gösterdi. Diğer cihatçı akımların önemlerini yitirmesi kaçınılmaz olsa da tümden yok olmaları imkansızdır. Türkiye bunca yıldır girdiği denklemden geri düşmemek için varını yoğunu ortaya koyacaktır. Bu keşmekeş Rusya’nın varlığının kalıcılaşması demektir. Yani barut fıçısı!

Çatışma dinamiklerini daha da çeşitlendirebilirsiniz. Ama en temelde, bu somutlukların ötesinde bir olgu yatıyor. Hem de yüz yılı aşkın zamandır!

Kapitalist emperyalizm savaşların asli yaratıcısıdır. 11-12 yıl önce patlayan dünya krizinin atlatılmasından değil yönetilmesinden söz edebiliyoruz ancak. Atlatılamamasının göstergelerinden biri de neo-liberalizmin iflasından sonra çözüm olarak neo-liberalizmin dayatılmaya devam edilmesi oldu. Kapitalizmin başka bir çare üretemediği görülüyor. Kâr oranlarını arttırmaya yarasa da, halk kitlelerini ikna edecek, siyasal krizi bastıracak bir inandırıcılık buradan çıkmaz. Emperyalizmin savaş eğilimi spazmlar biçiminde kendini gösterir; bu koşullarda spazmların arası son derece kısalmak zorundadır. Savaşın süreklileştiğini bile söyleyebiliriz!

Türkiye bu kanlı denklemin orta yerine yerleşmiş bulunuyor. Savaş siyasetin silahla devamıdır denirdi. Artık savaş siyasetin olağan araçlarından biridir. Saatin alarmının iptal edilmiş olması gündemden düşmüştür.

Madem öyle, sosyalizm yoksa barış da yok. 

Veya ya barbarlık ya sosyalizm!