Restore edilemeyecek bir dünya

Syriza Troyka’ya, yani emperyalizme direnemez diyebilmek için allame-i cihan olmak gerekmiyordu. Hiç karmaşık değil. Kapitalizmin yarattığı sorunları kapitalizmin içinde çözemezsiniz. Bu, marksizmdir. Kibirlilik falan değil.

Ama dahası; kapitalizmin yarattığı sorunları bugün kapitalizmin içinde hafifletemezsiniz de. 2008 krizinden sonra bir nevi keynesçiliğin, yeni bir “New Deal”in, yani emekçi sınıflarla yönetenler arasında bir konsensüsün veya denge durumunun geri gelebileceğini zannetmek için, tarihi tam tersinden anlamış olmak gerekirdi. Tek başına kapitalizmin krizi çözümsüzlüğü gösterir. Çözüm için işçi sınıfı, devrimci program, mücadele, önderlik gerekir. Gözlerini bu eksikliği gidermeye dikenler, evet küçük mutluluklara sırtlarını dönmüş olurlar. Bu da, leninizm oluyor.

Dünyayı değiştirme mücadelesiyle küçük mutluluk arayışını birbirine karıştıranların varlığı çözümsüz kapitalizme atılan can simididir. Emekçilerin daha iyi yaşayacakları bir yeni denge bile büyük mücadelelerin, bükülemeyen bileklerin ürünü olabilir ancak. Uzlaşmacılığın, fırsatçılığın bu taraklarda bezi olmaz. Rusya-Batı veya daha beteri, ABD-AB gerilimlerine bu tür manalar yüklemek için değiştirmekten ümidi kesmiş olmak gerekir.

2008 krizinden sonra nerede kolay çözüm arandıysa, altından emperyalizmin düzeni restore etme inisiyatifi çıktı. En bariz haliyle Arap Baharı dalgasında. Öncesi ve sonrasıyla, sosyalizm anlamına gelmeyen “bir başka Avrupa” hayallerinde. Şimdilerde Güney Avrupa’nın uçlarında reformist solumtrak yükselişlerde…

Dün gibi değil; resmen daha dün! Ege’nin karşı yakasında sosyalizm kuruluyordu. Syriza Avrupa’yı yeniden biçimlendiriyordu. AB Atina önlerinde çatırdıyordu… Kolay çözüm, eşittir sömürü düzeninin restorasyonu.

Bazen eksik doğru, hiç yoktan iyi olabilir. Örneğin teorik olarak beş para etmez demekten hiç çekinmemek gereken “kapitalist olmayan yol” sosyalist devrim dinamiği eksikli bir dizi toplumun Sovyet sosyalizminin enerjisinden bir biçimde nasiplenerek emperyalist sistemle mesafeyi açmaları anlamına gelebilmişti, 20. yüzyılın ikinci yarısında.

Bugün Syrizacıların beğenmediği reel sosyalizm var olmadığı için, eksik doğru da yok. O, doğruya ne kadar kaldığını ölçen bir tabir. Bugün doğrudan kaçış var. Bugün Avrupa’da doğrudan kaçan, Petras’ın deyişiyle sol olmayan sol, kapitalizmin can simididir. O nedenle dün akşam Atina’da gaz bombaları patlatmaları hiç de sürpriz olmadı.

İşçi sınıfının mücadelesi ve sosyalizmin gücü yükselecek ki, karşı taraf halklar için hakikaten ve görece daha iyi bir denge noktasına gelsin. Bu da, sosyalist reel politikadır. Sosyalizmden kaçarken eli yüzü düzgün reel politika da üretilemez.

Lakin kaçak ve siyasetsiz oportünizmin attığı can simidinden de bir şey çıkmıyor. AB emperyalizmine karşı Avrupa’nın solu ne kadar mücadele etti ki? Arap halklarının cehenneminin açılışını solun geniş kesimleri alkışlayınca, bahar yuttturmacasının ömrü kaç ay uzamış oldu? Syrizacı, Podemosçu akımların kitlelere yaymaya çalıştığı hayaller neyi değiştirebiliyor?

Olmuyor ve olacak gibi de görünmüyor. Kapitalist sistem kriz travmasından sonra bir düzlüğe çıkmak için verdiği uğraşta bir adım ileri iki adım geri temposunda. Sahte solun o bir adımı çılgınca alkışlaması, geri atılacak adımları engelleyemez de, örtemez de.

Doğrudur; dünyamız 2015 itibariyle bir devrimci çözüm patlamasının arifesinde görünmüyor. Ama ihtiyaç budur ve bu ihtiyacı belirsiz veya orta vade denebilecek bir süreyle ertelemek becerilemiyor.

Türkiye de restore edilemeyecek bir ülkedir.

AKP diktatörlüğünün yönetemediği bu toplumda sömürünün, gericiliğin ve bağımlılığın yeniden üretilebilmesi anlamında bir restorasyonun bu seçimden çıkmadığı anlaşılmıştır. Her gün değişen ibre, gün itibariyle “ya AKP-CHP, ya erken seçim” ikilemine dönmüşse, ne böyle bir koalisyon devrimci çözüm ihtiyacını bir süreliğine unutturabilecek güçtedir, ne de erken seçim düzen içi bir çözümü tahkim edecektir.

Uğraşacaklar didinecekler; alkışlayacaklar birbirlerini kutlayacaklar; bir arpa boyu yol gidip krizlerinin çözümsüzlüğünü yine ortaya dökecekler…

Orada yine marksizm, leninizm, devrimci siyaset gerekecek. Restore edemedikleri ülkelerimizin sosyalizme ne kadar da yakın olduklarını göreceğiz.