Referandumda iyimser olmak

16 Nisan için iyimserlik, hayır sonucunun çıkacağına inanmak mıdır? Ne kadar inanırsak o kadar iyimser mi oluruz?

Biriken veriler bu olasılığın bu terimle karşılanamayacak kadar güçlendiğini söylüyor. Ama öyle olmasa bile, topu topu iki seçenekten ibaret ve genel hatlarıyla başa baş giden bir oylamada hayır tahmininde bulunmak iyimserlik olmaz. Gerçeğin en az yarısından söz ediyoruz…

Kuşkusuz öbür yarısı -veya yarıya yakını, yarıdan bir miktar azı- referandumu Erdoğancıların kazanmasıdır ve bu seçeneği düşünen bir ilericiye de, tersinden, kötümser denmemelidir.

Buraya kadarki giriş cümleleri bizi bir kez daha yan bir konuya yönlendiriyor. Hayır seçeneği basit bir tahmin olmanın ötesinde varınızı yoğunuzu bağladığınız bir angajman haline geliyorsa, risk büyüktür. Hayırdan başka bir Türkiye hayal edemeyenler, tahminleri doğru çıkmadığında çökerler ve kaçarlar. Oysa o koşullarda işin doğrusu “mücadeleye devam” demektir. Mücadele her zaman her yerde yaşamı anlamlandıran biricik davranış biçimidir; ama burada kast ettiğim bunun ötesinde bir durum. Çokça üstünde durduğumuz gibi, anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi, Tayyip Erdoğan ve ekibinin iktidarını tahkim etmesine, güvenceye almasına yetmeyecek. Her cephede yerlerde sürünen bu yapı sürdürülebilir değildir; ve oy kurtarmaz. Mücadele felsefi bir doğru olmaktan başka, güçlü bir güncel maddi temele oturuyor: Türkiye son yıllarda gittiği gibi gitmeyecek, kırılma kaçınılmaz. Yani mücadele kısa vadede sonuç vereceği için de pek yerinde bir tercih olacak… Böyle bakmayan ama ruh halini tek bir olasılığa yükleyen, evet karşısında yıkılır. Hayır çıktığında ise yıkımın farkına varmaz!

Bir önceki köşe yazısında tartıştığım “gerilimsiz hayır” bir yanıyla hayır oylarının artmasına, sağdan oy devşirmeye yaramakta. Ama diğer yanıyla “gerilimsiz hayır” yani “bi şi olmasın”cılık, İkinci Cumhuriyet’e reddiye hakkının halkın elinden alınması anlamına gelir. Gerilim kaçakları “İkinci Cumhuriyeti nasıl istersiniz” diye sormaktadırlar ve dişleri sökülmüş bir Erdoğan’ın ve dolayısıyla çözülme kulvarına sokulmuş bir AKP’nin tercih edilebileceği mesajını yaymaktadırlar. Hayır’a tam angajmanla yatıp kalkan, böyle nefes alıp veren Türkiye ilericisi, daha az kadının öldürülüp daha az çocuğa tecavüz edilmesine, ekranlarda sabah akşam zırvalayan yobazların ve etrafa saldırıp duran dinci faşistlerin seyrelmesine razı olacak demektir. Bu bir pakettir ve rıza gösterilecek şeyler arasında Meral Akşener’e sempati, özelleştirmelerin hukuka uygun sürdürülmesi, kentsel dönüşümün estetize edilmesi, işçilere “aynı gemideyiz” safsatasının dayatılması, emperyalizmle kişilikli bir uyum ilişkisi kurulması da yerlerini alacaklardır. Bu bir yıkım paketi değil de nedir?

Çare her durumda mücadeleye devam diyebilmektir. Üstelik bütün değerleriyle cumhuriyetçilik, artık çok kolayca işçi sınıfına ve sosyalizme bağlanır…

Başa ve başlığa dönersem referanduma iyimserliğin kılavuzluğunda yaklaşmaktan ben “hayır’a inancı” anlamıyorum. Buradan ne pahasına olursa olsun hayır, veya eskimiş tabirle “bas geç” çıkar. Bedel niyetine mücadeleden vazgeçilmez. Vazgeçilirse sonuç yıkımın bir başka türüdür.

Mücadeleyi 16 Nisan akşamından itibaren hayır’ı cebimize koyup sürdürmek, elbette en güzeli olur!

Evet çıktığında Erdoğan’ın yönetme yeteneği düzelmeyecek, Türkiye siyasi krizden çıkamayacak. Hayır çıktığında ise düzenin şu an göz önünde olan ve sırasını bekleyen bin bir aktörü, yurt içindekiler ve dışardakiler, ekonomide borusu ötenler veya kamuoyunu belirleme gücünü elinde tutanlar… hep birlikte yobazlığı örtülmüş bir İkinci Cumhuriyet rejimini memlekete yutturmak için baskı kuracaklar. Tayyipsiz bir dünya vaadi en büyük silahları olabileceği gibi, sadece dişleri sökülmekle kalınmayan, ağzına bir de bant yapıştırılmış bir Erdoğan, her gün zafer havasının yeniden solunmasını sağlayacağı için maksada daha uygun bile gelebilir!

Bizim alternatif mücadele perspektifimiz çok daha insana yaraşır olacaktır: Hesap sormak için örgütleniriz. Bu mücadele ve örgütlenme alanının zannedilenden çok daha geniş olması bize bağlıdır. Bizim referandum iyimserliğimiz bu zemine oturur.

Yoksa İkinci Cumhuriyetçi bir CHP ile İkinci Cumhuriyetçi bir MHP’nin Özal ve Demirel’e rahmet okutturacak AKP demokratlarıyla toplanıp çarpılmasından elde edilecek olan “kurtuluş” senaryoları İlhan Selçuk’u mezarında ters döndürür. Emek ve insanlık düşmanlığının 27 Mayıs atıflarıyla süslenmesi ise Albay Türkeş’i kabrinde kahkahalarla güldürecektir.