Politik Cesaret

Cesaret sözcüğü önüne politik, medeni, kişisel, kolektif gibi bir dizi sıfat alabilir. Geçenlerde bu sıfatlardan bazılarının da, başbakanımız söz konusu olduğunda, “parasal”, “Amerikan”, “Obamasal” vb olabileceğini yazmaya getirdim.

Eğer bunlar arkasını sağlam yere dayayanların “oh ne ala” dedirten cesareti türündense, solda bunun bir izdüşümü söz konusu olamaz. İşçi sınıfı ve emekçi halka yaslanan solun yığınlardan alacağı kuvvetin herhangi bir garantisinin bulunmadığı açıktır. “Eskiden Ruslar vardı” türünden terbiyesizliklerse Hadi'ye, Ahmet'e, Mehmet'e, Ertuğrul'a yakışır ancak. Onlar da bilirler, Sovyet desteğiyle en fazla hareket etmiş olan Afgan komünistlerinin Kızıl Ordu çekildi diye Moskova'da daire bakmaya gitmediklerini, yollarına ölümüne devam ettiklerini ve resmedilmesi, anlatılması güç bir katliama uğrayarak Kabil sokaklarında direklere çekilerek can verdiklerini.

Devrimci, adı üstünde cesurdur. En fazla bizden çıkar diye yarışa girmenin ise anlamı yok. Zira asıl gereken ve önemli olan bireysel değil politik cesaret. Bizim bireylerimizin cesaretinin bol olmasının kaynağı da burada aranmalı aslında.

Türkiye'de 22 Temmuz 2007 ile 6 Nisan 2009 arasında kritik bir dönemeçten geçildi. İlki genel seçimlerdi ikincisi Obama'nın gelişi. Bu karar periyodunda 2002-2007 Cumhuriyetçi muhalefetinin yenilgiye uğradığı kesinlik kazanmış ve tescil edilmiştir.

Girdiğimiz dönem düzenin yeni-osmanlıcı konsolidasyonuna ve AKP'nin tekleşmesine sahne olmaktadır. Artık yeni bir konjonktür açılana kadar Cumhuriyet mitingi benzeri bir şey görmeyeceğiz. Genel olarak Türkiye ilericiliğinin alanı daralmaktadır. Bu dönemde AKP'ye, gericiliğe, faşizme, emperyalizme karşı ajtasyonun kitlesel alıcılarına rastgelmek zor. AKP cephesi muhaliflerini kuşatmaya ve hareketsizleştirmeye devam ediyor.

Bu koşullarda ortalama akıl fiziki geri çekiliş ile ideolojik ve siyasi içeriğin geri çekilmesi arasında bağlantı kuracaktır. “Madem öyle hem sesimizi az çıkartalım, hem de şu veya bu nedenle AKP'ye karşı konumlanan sol dışı pozisyonlara doğru açılalım”... Ortalamacı ders bu olur.

Ortalama aynı zamanda korkaklıktır.

Maceracı bir ders türü de var: Eyleme, ajitasyona, slogancılığa devam... Buradan bir şey çıkmayacağını tekrarlamak bile fazla. Bunu cesaretle, kahramanlıkla karıştırmanın alemi yok.

Devrimci akıl ise cesaretini içeriğinden alacak. AKP'nin kapitalizm içi eleştirisi çöküyorsa, çare sosyalist eleştirinin yükseltilmesinden başka ne olabilir? Demokratlık veya kemalistlik bile yapılamazken sosyalizm propagandası da nereden çıktı, yaklaşımının marksizmle ve devrimcilikle ilintisinin çok zayıf olduğu görülmelidir. Pratikte “demokratlıkla idare etmek” Cumhuriyet mitinglerine katılan, emperyalizmi lanetleyen, bizim şarkılarımıza tempo tutan yığınları AKP karşısında çaresiz, çıkışsız bırakmak olur. Saldırı ve yenilgi karşısında ılımlılaşmayı öngörmek karşı tarafın zaferini teyit etmekten, dahası yeni saldırıları teşvik etmekten başka anlama gelmeyecektir.

Sol günün tablosu karşısında bir toplumsal alternatif olarak sosyalizmi öne çıkarmalıdır. Üzerimize gelen sele, yeni bir baraj kurmaya elverecek ölçüde direnmenin başka yolu yok. Sol, o ölçüde derinleşmelidir.

Bu toplumsallaşmış sosyalizmin dışavurumcu, etiketçi olmaktan süratle uzaklaşması gerekiyor. Açık söylemek gerekirse, sol bunun reçetesine sahip değil. Türkiye solu, sosyalist içeriği sulandırmakla sosyalizmi en keskin sloganlara indirgemek arasında gidip gelir. Sosyalist içeriği gündelik yaşamın dokularına, siyasetin kıvrımlarına, slogansız ama heyecanlı, gösterişçi ve gösterişli olmasa da derinlikli yollarla taşımak sol için, bu hızla öğrenilmesi gereken yeni bir ders. Cesaret budur.

Solda cesaret örneklerinin çoğalması, politik cesaretin oturtulmasından geçecek.