Aydemir Güler

Türkiye’nin ihtiyacı emekçi halkın bütün sorunlarının siyasette güçlü biçimde temsil edilmesidir. Sola çeken bir ülke bu temsiliyetin sağlanması için daha elverişli bir ortam demektir. Bizim planımız da budur.

Plan ne?

Aydemir Güler

Siyasi iktidarın başlattığı operasyon, “bütün düğmelere birden basmaya” benziyor. Karşı tarafın yolsuzluk yapmak için “çete” kurduğu iddia ediliyor. Bu suçlamaya “terör örgütüne kaynak aktarma” tezi ekleniveriyor. Terör örgütü denince, gündeme getirilen başlıklar arasında, yerel seçimlerde DEM ile CHP’nin kimi ortaklıklarına yer verildiği için, tam akla PKK geliyorken, onun yanına FETÖ sıkıştırılıyor. O sırada Bahçeli, geçenlerde fesih kongresi için güvenlik tereddütlerini ve Öcalan’ın katılması gereğini telaffuz eden PKK’ye Malazgirt’te toplanma daveti çıkarıyor! Hepsi alınıp bir “dış güçler” senaryosunun içine sokulmak isteniyor. İktidarın silik mi silik ortaklarından biri protestolara “renkli devrim” girişimi adını takarak bu saçmalık yığınına yetişmeye çalışıyor…

Kamuoyuna da Erdoğan planının neyi ne kadar öngörüp hesapladığını tartışmak kalıyor!

“Erdoğan planı” denebilir, çünkü start işaretini CHP’li belediyeleri “silkeleme” komutuyla Cumhurbaşkanının verdiğini biliyoruz. İktidar, operasyonun bu boyutunu örtmeye zaten ihtiyaç duymamıştı. Tersine, açık oynamak bir tercihti. 

Demek ki, operasyonun oluşturacağı basıncın CHP’yi dağıtmaya yeteceği varsayılıyormuş… Bunu da yine Erdoğan, Özel’in “darbecilik” suçlamasına neden yanıt vermeye değmeyeceğini söylerken açık etti: CHP’nin içine işaret etti.

Anlaşılıyor ki, iktidar ana muhalefet konumunu ortadan kaldırmak istiyormuş. Bu uğurda CHP’ye kayyum atamak bile hesaba katılmış…

Bütün bunların planlanmadan yapılması imkânsızdır. Ama bunların bütününden bir ana plan çıkartmak daha da imkânsızdır. 

Yaşananların adını daha önce koyduk; Türkiye yönetilemiyor. AKP merkezli iktidar Türkiye’yi yönetemiyor. 

Yukarıda “saçmalıklar” dedim. Güçlü iktidarların veya güçlü zamanlarında bu iktidarın nice saçma kumpası yutturmayı becerdiğini biliyoruz. O günlerde değiliz.

Ve ortada başka başlıklarda büyük projeler uçuşuyor. Malum süreç, Ortadoğu liderliği, Avrupa’nın güvenlik “mimarisi”, yeni anayasa, belki ekonomi politikasının uygun bir zamanda halkı içine soktuğu cenderenin gevşetilmesi ve seçime gidilmesi… 

Bazen büyük projeler yönetme zorluklarının aşılmasının yolu olabilir. Ancak Türkiye örneğinde mesele “zorluk” olmaktan çıkıp yönetme krizine dönüşmeye başlamış bulunuyor. 

Arada fark var. Yönetme krizi büyük proje kaldırmaz. 

Erdoğan-Bahçeli projelerinin birer mayına dönüşmesi ciddi olasılıktır. İçinden mutlu sürprizlerin çıkmasını planladıkları kutuları nereye yerleştirdiklerini bile bu hengâmede unutmuş olabilirler. Şu anda siyasi iktidarın, günlük akışı yönetme becerisini de yitirdiği örnekler yaşanıyor. Yasaklar uygulanamıyor, CHP dağıtılamıyor, politik inisiyatif üstünlüğü yitiriliyor, muhtemelen değil, açıkça iktidar bloku oy kaybediyor… 

CHP ise köşeye sıkıştırılmış kedinin tırmalaması gibi, onlarca yıldır özenle kaçındığı sokağa çıkmak zorunda kalıyor. Diploma iptal gecesi İmamoğlu ile Özel’in açıklamaları arasındaki açı, Erdoğan’ın CHP’nin kaldırabileceği ağırlık konusundaki tahmininin temelsiz olmadığını sergilemişti. İmamoğlu’nun dramatik betimlemelerine, Özgür Özel idare mahkemesine güven beyan ederek yanıt veriyordu. Bu fark kapanmasaydı, başka bir tabloyla karşı karşıya olurduk. 

Şimdi ise Türkiye mücadele tarihinin bir kuralı iş başındadır: Sokak sola çeker. 

“Sola çekmek”, bizde öyle renkli/kadife senaryoların, liberal/emperyalist manipülasyonların kolay kolay tutmayacağı anlamına gelir. “Sola çekmek”, halkın bütün sorunlarının, toplumsal atmosferin şekillenmesine katılması anlamına gelir. Yoksulluk da, laiklik de, Cumhuriyet de, geleceksizlik de kortejde yerlerini alır. 

“Sola çekmek”, düzenin bütün aktörlerinin karakterine ters düşer. Kimileri konunun başlangıç noktasına, Cumhurbaşkanı adaylığına dönülecek anı şimdiden özlemiş, gecikmeden endişelenmeye başlamış olmalıdırlar. 

Son olarak; sokak sola “kendiliğinden” çeker. Lakin siyasette kendiliğindenlik yetmez. Türkiye’nin ihtiyacı emekçi halkın bütün sorunlarının siyasette güçlü biçimde temsil edilmesidir. Sola çeken bir ülke bu temsiliyetin sağlanması için daha elverişli bir ortam demektir. Bizim planımız da budur.