Oyunun cazibesi

AKP’nin Kürt politikası uzun süre bir adım ileri iki adım geri temposunda ilerlemişti. Lafın gelişi veya ironik olsun diye öyle demiyorum; bu tempoda da ilerlenir. Gerinizde kimlik reddi, Diyarbakır cezaevi kabusu, 90’lı yıllar savaşı varsa, bu kadarını bile ilerleme olarak kabul edecek bir toplumsal atmosfer pekala oluşturulabiliyor.

Kaldı ki, çözüm süreci bir Amerikan barışıdır ve emperyalist çarelerin halkın derdine deva olduğu görülmüş şey değildir. Defalarca söylediğimiz gibi içinde bulunduğumuz tarihsel dönemde Kürt reformu, Ortadoğu’nun emperyalist yeniden yapılandırılmasında Kürt siyasetinin bir enstrüman haline getirilmesi demektir.

Hal böyle diye, dertli halkların hayata küsmelerini kimse bekleyemez. Daha iyisi, oyunu bozmayı denemek olur. Emperyalizmi, o karta elini uzattığına pişman etmek mümkündür. Siyaset, her şeye değilse de, çok şeye kadirdir. Devrimci siyaseti iddialı olduğu, yüksek hedefler koyduğu için maceracılıkla suçlamak gerçekçilik değil ihanet, oportünizm, revizyonizm vs oluyor.

Kürt siyaseti emperyalizmin oyununu bozmayı değil, buradan fayda türetmeyi tercih etti ve o an bugün yeniden yükselen acıları kaderin parçası haline getirdi. AKP bir ileri iki geri temposunu bu sayede hayata geçirebildi. Madem ki oyunun parçası bir taraf var, strateji masanın karşı tarafını zayıflatmak, bölmek olacaktı.

AKP’nin şu anki savaş taktiğini gerekçelendirirken PKK’nin silah bırakmasını diline doladığını görüyoruz ve bunu ciddiye alamıyoruz. Eğer bu çözüm sürecinin bir ilkesi olsaydı, kısa süre öncesine kadar süregiden yumuşamayı asla açıklayamayız. Silah hep vardı. Mesele Kürt siyasetinin emperyalist düzenlemeler çerçevesinde gerekenden fazla ağırlık kazanmış olmasıdır. ABD’nin bu kadar önemli bir enstrümana ihtiyacı yok ki. Emperyalizmin, müttefiklerini kendi ayakları üstünde durabilen, kendince büyük güçler olarak tahkim etme ihtiyacı sosyalizmin çözülmesiyle ortadan kalkmıştır. Emperyalizmle ittifaka giren, ulaşabileceği boyutların da büyük ağabey tarafından sınırlanmasını kabul eder.

AKP ise, bir kez daha zor gününde bu diyalektiği yakalama becerisini gösterdi. Bu beceri gericilikte, uşaklıkta, zalimlikte sınır tanımayanların ayrıcalığıdır.

Erdoğan Kürt dünyasının içindeki ayrımlara oynama yeteneğini daha önce kanıtlamıştı zaten. Şimdi sadece Barzani ve Apo gelenekleri arasındaki mesafe büyümüyor, ikinci geleneğin kendi içinde ayrışma kanalları açılıyor. Sonuç verip vermeyeceği mücadelenin konusudur; görürüz. Ama baştan bilebiliriz ki, bu mücadelede sol yoktur. Çünkü başa dönersek, sol yalnızca egemenlerin planlarını bozmak için mücadele ediliyorsa varlık kazanabilir. O yoksa, sol da yoktur. “Büyük siyaset”in aktörü olmak, sol siyaseti otomatik olarak büyütmüyor.

AKP’nin senaryosu emperyalizme kim daha iyi hizmet eder yarışı. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarıyla kim başedebilir? Yeterince yaralı ve yorgun AKP’nin hayatını uzatma karşılığında vereceği çok şey var. Nasılsa Büyük Ortadoğu Projesinin “eş başkanlığı” veya Yeni-Osmanlıcılık türü densizliklere geri dönüş ihtimali kalmadı. 2003’e döndüler: “Süpürüp atmayın, çok yararlı olabiliriz…”

Kürt siyasetiyse IŞİD açmazında. ABD’nin “IŞİD’e karşı aldığı her önlemi desteklemek” durumundaki bir hareket, bugünkü acılı sarmalın dışına çıkamaz. Olsa olsa AKP’nin üsler başta olmak üzere açtığı bütün kapılardan sahaya inen emperyalizmin, çözüm sürecinin yeniden başlaması için de müdahalesi talep edilebilir. Talep buysa, ABD Büyükelçisi Bass sazı alacaktır: “Operasyonlar konusunda bir iki ay sabredin.”

AKP’nin ABD’ye üslerini açması, ABD’nin sabır tavsiye etmesi, zamanı geldiğinde AKP’nin savaş taktiğine “o kadar da değil” diye ayar vermesi… bütün bunlar bile “ilerleme” sayılabilecektir!

Hem erken seçim yaklaşıyorsa, bir kere daha AKP’nin geriletilmesine odaklanılsa fena mı olur? Bu yolla Erdoğan’ın başının üstünde bir kez daha kılıç sallandırmak mümkün olacaktır. Öyle bir kılıç ki, suçların her türünü içeren listesi hızla uzayan AKP, altına koşa koşa girer…

Sol ne yapsın peki? Bu “büyük” oyunun cazibesi mi, oyunu bozmak mı?