"Ortalama CHP'li"

Ortalama CHP'li 30 Mart seçimlerinde adaylarının kazanacağına inanıyordu. Adayı beğeniyor veya beğenmiyor olabilirdi. Genel merkezin tercihlerine saygı duyuyor veya isyan ediyordu ama seçimin kazanılacağına ilişkin inanç, umut ve beklenti gözlemleniyordu bu insanlarda.

Şimdi durum farklı. Artık ortalama CHP'li Tayyip Erdoğan için “bari birinci turda kazanamasa” diyor. Demese de, belli ki içinden böyle geçiriyor...

Yeri gelmişken, kimdir bu “ortalama CHP'li” derseniz, kastettiğim CHP yönetimi, temsilcileri değil. Yani aday seçiminin ve politikanın arkasında duranları kastetmiyorum.

Dahası, ortalama CHP'li bugün, resmi üyelik, kendini angaje hissetmek, parti aidiyetine sahip olmak anlamlarında CHP'li de değildir. Ortalama CHP'li Türkiye'nin bu gerici diktatörlük altında mahvolmasına duyduğu tepkiyi belirli bir ilericilik nosyonuyla yorumlar. AKP diktasını ilgisiz, kayıtsız bakışlarla izleyen, gericiliğin de “bu vatanın evladı” olduğu fikriyle uyuşmuş olan, boyun eğmeyi alışkanlık haline getirenler 2014 Türkiye'sinde CHP'liliğin ortalamasını temsil etmiyorlar.

CHP ortalamasına -daha kolay anlaşılsın diye riskli bir şey söyleyeyim- Haziran direnişi damga vurur.

İşte geçen yaz aylarında, gençse nalburdan bir toz maskesi kapıp kendini sokağa atan, daha ileri yaştaysa en azından o muhteşem halk manzarası karşısında gözyaşlarını tutamayan bu nüfus kesimi, Mart ayında biletini keseceğini düşündüğü Erdoğan için, şimdi “kazanacaksa da ikinci turda kazansın” diye hissetmektedir.

Bundan on yıl önce sosyalizm penceresinden bakıldığında, bu insanlar, hiç de bilimsel olmayan betimleyici bir kavramla “orta sınıf” olarak algılanabiliyordu. Tuzu kuru denir ya, o manada... Bundan on yıl önce aynı kesimler, geleceğe uzanan insani duygu ve ilerici düşüncelerle değil, çözülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti'ne dönük nostaljiyle ve bundan türemiş bir muhafazakarlıkla AKP'ye karşı çıkıyorlardı.

Sonra ekonomik kriz ezdi geçti. Fark ettiler ki, artık üniversiteye gitmekle sınıf atlanamıyor, gelir düzeyi bile yükselmiyor. Yeğenleri, çocukları ve kendileri düpedüz ücretli köle olmuşlardı. Dinci gericilik koyu bir diktatörlük olarak üstlerine çöküyordu. İşçi olmak ile özgürlük istemek Türkiye toplumunda ister istemez bir kez daha çakışmaya başlamıştı.

1930'ların arkaik cumhuriyetçiliğine ideolojik olarak duyulan bağlılık, harekete geçirme gücünde değildi artık. Harekete geçenler, Birinci Cumhuriyetin kayıp gittiği koşullarda, diktatörlüğe karşı özgürlük talebi tek mantıklı arayış olduğu için karakter değiştiriyorlardı.

Parantezi açalım ve kapayalım: Cumhuriyet mitingleri ve Haziran direnişi arasındaki fark, bana sorarsanız budur. Farklılık önce ideolojiktir, altına dikkatle baktığınızda sınıfsaldır.

Ortalama CHP'li budur. Konunun CHP'yle pek bir alakası yoktur.

Aralarındaki ilinti, İkinci Cumhuriyetin paydaşı olduğu gelişinden belli olan Kılıçdaroğlu çizgisinin geri müdahalelerine birinci dereceden maruz kalmalarındadır. Sanırsınız ki, CHP'lidirler! İster mafyatik Sarıgül, ister MHP'li Yavaş, ister Erdoğan'ın eski adamı İhsanoğlu olsun, sanki kararları mutlak biçimde bağlayıcı olan bir partinin disiplinli üyeleriymiş gibi davranıp, çaresiz giderler sandığa. CHP'li değillerdir. Ne tuhaf ki CHP'den başka alternatifleri de yoktur.

Çocuklarımız sokakta öldürülürken hükümeti istifaya çağıramayan muhalefeti aşmışlardı. Tek tek aşmışlardı, ama sloganları yeni bir örgütlenmenin deklarasyonuna dönüşmemişti.

Tek tek gelirsiniz. Örgütlenir, kalıcı olursunuz. Örgütlenmezseniz, birey olarak gelen birey olarak geri gider. Haziran direnişinin temel eksiği budur.
Bana sorarsanız, ne 30 Mart adayları ne de ismi üstünden çocukça sloganlar türetilen Ekmeleddin bey kazanmak için bulunmuş adaylar değildir. Bu adaylıklar büyük çoğunluğu “ortalama CHP'li” olan “bizim” halkımızın yeniden boyun eğmesi için buluşturulmuş tipler, bir örgütlü suçun unsurları, büyük bir ihanetin küçük aksesuarlarıdır. Örgütsüz ve ortalama CHP'li nezdinde Haziran direnişi buharlaştırılmak istenmektedir.

Bu buharlaşma önlenemezse Türkiye halkı tarihsel bir imkanı kaybeder. Kaybetmek ne kelime görülmemiş faşizm durdurulamaz.

Ama buharlaşma önlenirse AKP'nin belediyeler veya Çankaya zaferlerinin beş paralık kıymeti kalmaz. İhanet aksesuarları tarih kitaplarına bile girmez.

* * *

Önleyecek olan, önlenmesini sağlayacak olan belirli bir öznedir. Biz komünistiz ve kendiliğindenliğin sınırlarını biliriz. Pek güvenmeyiz kendiliğindenliğe. Yani buharlaşmanın önlenmesi mücadelenin konusu ve bizim işimiz olmalıdır.

Önce soldan başlamak zorundayız. Ekmeleddin ve ekmek sözcüklerini yan yana getiren akılsızlığı kovmalıyız. Siyasetsizlik vaaz eden, ortalık birkaç aylığına biraz boşaldı diye Demirtaş kuyruğuna koşan veya kayan kişiliksizliği etkisizleştirmeliyiz. Muhtarlık seçimiyle ilgilendiği kadar dahi Çankaya'yla ilgilenmeyen yerelciliğin sol sayılmasına son vermeliyiz.

Bunları yaptıkça CHP’li veya başka tür ortalamacılığın yerini sol seçenek arayışı alacaktı. Haziran, sol seçeneğin yolunun açılmasından daha değerli ne içerebilir?