Örgütsüz politizasyon

Örgütsüz politizasyon “düzen” standardıdır. Kitlelerden söz ediyorum. Yoksa siyaset hep “kurumlar”a ihtiyaç duyar. Kurum kimisi için devlettir, kimisi için parti, başkasına göre sivil toplum kuruluşları… Düzen yanlıları, politizasyon olsa bile, kitlelerin örgütlü hareketinden haz etmezler. O harekette potansiyel tehlike hissederler. Haklıdırlar…

Devrimciler politik hamlelerini kitlesel örgütlülükle beslemeye ihtiyaç duyarlar. Sosyalizm zaten tanım gereği örgütlü kitlelere dayanmak zorundadır. Şu veya bu nedenle ortaya çıkacak eksiklikler eski düzenin sızacağı gedikler anlamına gelmiştir her zaman. Bizden öncekilerin çok ağzı yandı bundan. 

Bazen devrimci olmasalar da, mevcut durumu, statükoyu sarsarak değiştirmek isteyenlerin de, geçici olarak kitleleri örgüte çağırmalarına rastlanır. Ama geçici olarak. 

*          *          *

Bugünlerde AKP’nin seçimi kaybetme olasılığının “devrim” olarak nitelendiğine rastlanıyor. Bir bakıma bu olumlu gösterge sayılır. Demek ki, devrim toplumun itibarlı değerlerinin arasına katılmış. 

Tabii bu ilk kez olmuyor. Çok daha uç örnekler yaşandı. Darbeciler yaptıklarına darbe diyemeyecekleri için, sempatik bir çağrışım arıyorlardı eskiden. Devrime de dilleri varmıyor ve ihtilalde karar kılıyorlardı. 

Yakın tarihimizin gördüğü en gerici darbeler serisini beceren AKP de icraatlarını devrim olarak adlandırmadı mı? AKP aklayıcıları aynı kavrama başvurmadılar mı?

Demek ki, bir de ters gösterge var. Devrim dillere düşünce devrimcilerin titiz olması, zokayı yutmaması gerekiyor.

*          *          *

Teorinin kıvrımları bir yerde saklı kalsın; ben burada devrimden mevcut düzenin iyileştirilmesine ve dolayısıyla iyileştirilerek korunmasına, daha iyi yönetilmesine çıkan işleri anlamamak gerektiğini söylemekle yetineyim. Devrim radikal bir iştir. Zaten doksan yıldır ülkenin en zenginlerinin başını çeken bir ailenin çocuğu Fenerbahçe’ye başkan olduysa, mevcut düzende o kadar da radikal bir değişim gerçekleşmiş olmayacaktır. 

Madem örnek diye verdim ve ben de hasbelkader Fenerli sayılıyorum, kongreye sol ve devrimci anlamlar yüklemenin hakikaten çok uyduruk bir yaklaşım olduğunu not edeceğim. Mesele basittir. Birkaç yıl önce AKP’nin futbola müdahalesi ve Aziz Yıldırım’ın savaş sanayisini ilgilendiren rekabet işleri çakıştı ve Yıldırım ister istemez kendisinin doğal ortamı olmayan bir alana savruldu. 

Bu düzende, modern kent yaşamında, geniş halk kitleleri için dayanışma ve bağlanma gereksinimi futbol endüstrisinde karşılığını buluyor. Zamanında bir diktatörün iktidarının kaynakları arasında futbolu göstermesinin nedeni de halkın gerçek sorunlarını temel alan dayanışmadan ve bağlanmadan bu yolla uzak tutulabilmesine dayanır. 

Lakin bu iki kavram, yani modern dayanışma ve modern bağlanma, AKP tipi biat kültürüyle çelişir. Erdoğan ve adamları, başka birçok başlıkta olduğu gibi bu konuda da cehalet duvarına çarptılar. Kapılar suratlarına çarpılınca kalkıp kendilerine sıfırdan kulüp yaratmayı denemeleri de aynı sosyal cehaleti yansıtıyor. 

Şimdi de, devrim falan olmadı Fener’de. Sözünü ettiğim kitle AKP’nin adamını kustu. Kusar, normaldir. Kusmasa şaşmak gerekir. Daha fazlası olacak; AKP’nin adamı diye bellenenlerin bu memlekette yatacak yeri kalmayacak.

*          *          *

Ben örgüt ve politizasyon konusuna döneyim.

Devrim radikal bir iştir ve kitlelerin örgütlü politizasyonunu mutlaka içermek zorundadır. Ancak bu olduğunda, düzeni kökten değiştirecek bir dinamizm ortaya çıkabilir.

Türkiye son derece politiktir. 

Politizasyon konusunda da eli en zayıf olan AKP. Çünkü Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu paralı askerdir. Adama “namazı kaçırırsan hiç yaşama” diyeceksin, inanacak. Sonra prompterın başından ayrılıp camiye gidince de, artık başına gelmeyen kalmamıştır. Bunlar inanmayan, modern insana yakışan biçimde doğru veya yanlış herhangi bir değerle alakası kalmamış, gel deyince gelip git deyince giden, hatta öldür deyince de öldüren bir güruh istiyorlar. Bu anladığımız politizasyon değil. Hava değiştiğinde saklanacak delik arayacakları kesindir.

Türkiye çok örgütsüzdür. Onu kast etmiyorum ama, söyleyeyim; kurumsal anlamda örgütlülük çöküşü var. Ne ordu ordu, ne okul okul, ne adliye adliye. Devlet ikna ederek ve hizmet sunarak çalışan bir zor aygıtıdır. İknası da yok, hizmeti de. 

Ama asıl kitleler anlamında Türkiye örgütsüz. 

Bu olmadan düzen değişikliği gündeme giremez. Değiştiriyoruz diyen yalan söylüyordur. 

*          *          *

İşin daha önemli tarafı, çok politize olan, özellikle AKP’den ve yaptıklarından bıkmış kesimleri çok çok politize olan Türkiye toplumunda, herkesin örgütlü kitleden kaçıyor olmasıdır. 

Açık yazayım. Mitingleri dolan İnce’nin ihtiyacı oy verdikten sonra herkesin evine işine dönmesi. Sandık güvenliği teknik bir mesele değil. CHP bu çizgisi nedeniyle sandık güvenliğinde hep sınıfta kaldı. Bu sefer daha iyisi olmasını samimi olarak diliyorum.

HDP içinde olup kendilerine sosyalist diyenler var. Bunlar, ABD emperyalizmiyle ilişkiler, Kürt milliyetçiliği, dinci gericilik, emek ekseninden kaçma eğilimi ve piyasacı, neoliberal düzenlemeler gibi birincil başlıkların üstünü örtmek için afra tafrayı siyaset diye pazarlıyorlar. Hepsi budur. 

HDP’nin kendisi ise kendisine ait olmayan oylara göz diken bir partidir. Burada ideoloji kalmaz, burada ilke kalmaz. Sadece her nabza uygun şerbete ihtiyaç olur. Bu faydacılık çizgisi fazla kurcalamayan bir politizasyon ister, örgütlülük dendiğinde de çok sınırlı bir şeyi anlar. 

Türkiye çok politize ve çok örgütsüz bir toplum. 

Bu açıya denk gelen tek bir siyasal akım olduğunu vurgulayarak bitireceğim. O biziz. 

Gün tam anlamıyla örgütlenme günüdür.