Örgüt mühim

1 Mayıs’ın çıktısı budur, bana sorarsanız. Denebilir ki, “bir örgütlülüğün içinden bakıyorsun, o yüzden de az veya çok bir sübjektivizme kapılarak abartıyorsun.”

Olamaz böyle şey demeyeceğim, ancak aklı başında herkes gerçeklik duygusunu yitirmeye götüren öznelcilikle, kolektif öznenin hareket kabiliyetinin, kapasitesinin önünü açacak, yani mücadeleyi güçlendirecek bir konumu ayırt edebilir. İkincisi, gerçeklikle teması yitirmeyecek, ama gerçekliği değiştirmenin yolunu arayacaktır. İkinciyi ille birincinin sınırları içinde yorumlayan bir yaklaşımdansa sadece örgüt düşmanlığı çıkar.

Örgüt düşmanlığı karşı yakanın solun içine sızdırdığı bir silahtır. İflah olmaz öznelciliğinse çok örneği var. Ne yazık ki!

Ve örgüt önemlidir.

1 Mayıs 2016’da bir dizi ilde serbestçe kutlamalar düzenlenebildi. Bu durumda kalabalıkların buluşması da mümkün oldu. İyi…

İyi de, en önemli eylemin şehri olarak İstanbul’a baktığınızda, izinli bir 1 Mayıs’ın emeğin başkentinde zaten her zaman kitleselliği yakalaması beklenir. Lakin birkaç yıl öncenin Taksim kutlamalarından bu yana sayıların düştüğü açıktır. Bu gerilemenin birincil belirleyeninin solun ve emek güçlerinin politik zayıflaması olduğuna inanmıyorum. Buna inanırsam, Taksim’in dolup taştığı 1 Mayısların solun ve emekçi sınıfların tepe yaptığı konjonktürler olduğunu da varsaymış olurum. Hayır, böyle değildi.

Türkiye’de, ama hele İstanbul’da 1 Mayıs sağlıklı bir politik yansıtıcı değildir. Zira 1 Mayıs çok uzun zamandır politik durumla bağı zayıf bir gün olmuştur. Bu, sermaye iktidarlarınca planlanmış bir sonuçtur.

“Taksim’e niye bu kadar taktılar?” Tam da bu nedenle işte! Türkiye ilericiliğini siyasal içeriği zayıf bir fetişe mahkûm etmek için değilse bu takıntı, ülkenin deliler tarafından yönetildiği basitliğine inanmak durumundayız. Karşı-devrimi bu kadar inatla icra etmek delilere özgüdür. Ama karşı-devrimin deliliğe indirgenemeyecek bir tarihsel rasyonalitesi vardır. Egemen güçleri bu anlamda hafife almayın. Bizi yenmek için siyasetsizleştirmeleri gerekiyordu.

Taksim de önemlidir. Taksim’i 1 Mayıs Alanı haline getirmekse düz militanlık ve “cesaret daha fazla cesaret”le değil, devrimci, militan bir siyasetle olur. Türkiye’nin 1 Mayıs tarihi buradan yazılacak.

O zaman, “işçi sınıfını sermayenin karşısında ayağa kaldırmak için tek ve birleşik 1 Mayıs’ın İstanbul’un Taksim’inde kutlanması” yönündeki eski girişimler anlam kazanacak. O zaman, memleketin AB’cilikle boğulduğu günlerde “işçi sınıfını AB’ye karşı konumlandıran bir 1 Mayıs” uğruna yolunu ayırmanın değeri anlaşılacak. O zaman, yeri geldiğinde sendikaları, sınıfın birer simgesi olarak gerici iktidar karşısında ezilmekten kurtarmak için, sendika bürokrasisinin 1 Mayıs’ına sahip çıkmak doğru bir tutum olarak kayıtlara girecek.

Bakırköy kürsüsünde bir konfederasyon başkanının kelimesi kelimesine “işçiler bu kadar da duyarsız olmasın” lafı, alana çıkmanın yetmediğini gösterir. Sendika başkanının işçi sınıfı adına konuşma ehliyetini yitirişi… Sınıfın bir örgütünün örgütsüzlüğün dilini benimsemesi…

Sayıların düşmesinin görünürdeki mazereti “terör tehdidi”, korkutmadır. Gerçek nedense örgütsüzlüktür. Bilinen sendikalar sınıfın örgütsüzlüğü anlamına geliyorsa, “hoş geldiniz” selamı bile dar ve kör bir pragmatizm tarafından belirleniyorsa, örgüt kortejleri daralıyorsa, korkutma geri püskürtülemez.

1 Mayıs görkemi solun tepe yapmasından kaynaklanmamıştı. 1 Mayıs gerilemesi de politik bir gerilemeyle açıklanamaz.

Örgüt her zamankinden daha önemlidir. Sağlıklı sınıf siyasetinin örgütsel boyutunun güçlü olması gerekir. Türkiye’de bilgi açığı yok. Türkiye’de bilgiyi devrimci aklın ve siyasetin parçası haline getiren örgütlülük açığı var. Bu nedenle solda son birkaç yılda yaşanan tasfiye büyük darbeydi. Liberalleştirilen ve Kürt milliyetçiliğine eklemlenen solda, tanım gereği örgüt kalmaz. Ne siyasi parti, ne sendika, ne meslek odası, ne demokratik kitle örgütü…

Daha önce asker postalıyla, Özal-Demirel demokrasisiyle (!) atomize edilen toplum, şimdi de yobaz sopasıyla, ne idüğü belirsiz bombalarla sindirilmek istenirken, örgüt çok ama çok önemlidir.

1 Mayıs 2016, Türkiye’nin bir dizi anlamlı merkezinde kızıla boyanmışsa, bu bir şov değildi. Kızıl, örgütlenme çağrısıdır.

Çağrının neye, nereye yapıldığını imam hatip tartışmasına balıklama atlayan medyadaki gerici güruh anlamış bulunuyor.

Ne yaptığını bilen örgüt memleketin biricik çıkış kanalını aydınlatmaktadır. Tasfiyeciliğin, örgüt düşmanlığının, milliyetçiliklerin ve liberalizmin karşısında yeni bir örgütlenme sayfası açılmış bulunuyor.