Aydemir Güler

Ama muhalefetsiz bir mutlak hegemonya… görülmüş şey değildir. Bundan sonra da görülemeyecek. İktidarın muhalefeti toptan bitireyim derken, bu düzeni bitiş noktasına getirmesi daha yüksek olasılıktır.

Muhalefetin kalmadığı ülke

Aydemir Güler

Sağ partilerin sağ iktidarlara muhalefet etmesi, Türkiye’de pek görülen bir durum değildir. Tabii çok partili döneme geçildiğinde yasal alanda iki taraf da sağcıydı; ama bu geçiciydi. TKP’nin baskılanmasıyla ve bir Amerikancılık terörü estirerek hayatın böyle sürdürülebileceği düşünülmüş olmalı… Ama ne çare ki, on yılın sonunda, 27 Mayıs hareketi, yani Ordu bile sağın kontrolünde tutulamayacaktı. O ordu ki, 40’lı yıllarda Nazi sempatizanlığına itiraz etmemiş, 50’lerde NATO’ya bağlanmayı kabul etmişti. 

Soldaki boşluğa, asıl işçi sınıfı ve sosyalizm aktı. 1965’te birinci TİP’in 15 milletvekili çıkarması üzerine CHP solculuğunu ilan etti. Mecburiyetten…

Yolların çatallandığı nadir dönemler sonra da oldu. 1974’te Erbakan, Ecevit’le koalisyon ortaklığı için diğer sağdan ayrıldı. Maksadı sağın sağa muhalefet ettiği bir durum yaratmak değildi. Milli Selamet Partisi eliyle dinci gericilik düzenin yedek güçlerinden çıkıp asli güçler sınıfına taşınmış oldu. Henüz çok erkendi, ama şeriatçıların iktidar olabileceği kamuoyuna ilan ediliyordu böylece. İlan yayınlandıktan sonra Erbakan, Demirel ve Türkeş’in yanına döndü.

Darbelerin kural olarak iktidardaki sağa karşı düzenlenmesi bir diğer “çok faydalı eserdir”. Bir kere, yeni gelen var olandan sadece bir tık daha sağdaydı. Darbenin sertliğini hissettirmemek için iyi yöntemdi. Yeni gelen, yerini aldığı “demokratik hükümetin” isteyip de yapamadıklarını hayata geçirecekti. Korkacak bir şey yoktu!

Sonra, baskı rejimine karşı gelenler listesine sağ da otomatik olarak girmiş oluyordu. Resmen mağdur olmuşlardı. Ara dönem kapandıktan sonra hayat yine sağdan, üstelik “demokrasi mücadelesi” adına sürebilirdi.

Sol ise konu haricine itilmiş olmakla kalmıyor, “demokrasi niyetine” darbecilerden uzun boylu farkı olmayan sağı desteklemeye yönlenmiş oluyordu. Hadi öyle demeyelim, sağa da açık bir demokrasi cephesini, “darbe karşıtı program” olarak önünde hazır buluyordu sol. Makul olan buydu. Nitekim 1970’lerde genel solculuk algısı, Milliyetçi Cephe ile memleketi darbeye hazır hale getiren Adalet Partisi’nin CHP ile koalisyon kurup darbeye set çekmesini ümit etmeye kadar gevşemiştir!

12 Eylül sonrasında da sol, bilumum sağcının siyaset yasağının kalkıp kalkmayacağı sorusuyla yapılan referandumda, olmadık bir sahtekârlık örneği değil, demokrasi sınavı görecekti. Hal böyle olunca kimileri Özal’la demokratikleşme görüşmesi yaptı, başkaları dergilerinde Demirel’e röportaj sayfalarını açtı… 

Uzatmayayım; ne demiştik? “Sağ iktidara sağ muhalefet” formülü kalıcı olamaz. DYP ile ANAP birbirlerine muhalefet etmekten ziyade birbirlerini ikame etmişlerdi. Aynı Refah Partisi’nin diğer sağla rekabetinde olacağı gibi, mesele sağda ana akımın kim olacağıdır. Normali sağ iktidara, sol görünümlü bir muhalefettir.

*    *    *

Bugünse Türkiye’de düzen muhalefetsizliğe koşmaktadır.

AKP-MHP-BBP blokunun diğer sağcılardan müteşekkil gerçek bir muhalefeti olamayacağı yakın geçmişte görüldü. Diğer sağ, ya İYİP gibi, DEVA gibi CHP’nin cebine saklanarak, ya da ZP gibi ikinci tur numaraları çekerek Erdoğan’a büyük destek vermiştir. AKP zaman zaman kendi muhalefetini kendisi seçmekte ve karşılaşacağını bildiği toplumsal tepkiyi zararsız bir adrese yönlendirivermektedir. AKP’nin sağ muhalifleri bundan öte değildir.

Buna MHP’nin bir zamanlar AKP’ye gösterdiği milliyetçi ve laik tepki de dâhildir.  Sadece yukarıdaki anlamıyla, yani muhalefetin adresini iktidarın tespit etmesi anlamında da değil. MHP partilerin içinde en “devlet partisidir” ve düzenin kritik kavşaklarında ağırlık merkezi nasıl tecelli oluyorsa, oraya aktardığı enerji belirleyici rol oynar. Hep böyle olmuştur. 

Bu durumda muhalefet rolü, uzun süredir, -zaman zaman sol olmadığını ilan etse de- CHP ile -sol olmadığını dört dörtlük örneklerle sergilese de- solculuk ısrarından geri basmayan HDP/DEM’e kalmıştı. Bunların birbirlerini iten bir manyetik alana sahip olmaları, sağ iktidar açısından her daim çok kullanışlı oldu. 
Şimdi Kürt hareketi, düzeni dengesizleştiren yanları törpülenerek merkeze çağrılıyor. Bu davet çoktan kabul edildi. 

Ağalığı onurlandırılan Ahmet Türk ve yeni Menderes anıtı önerisi kabilinden katkıları kabul edilen Önder, uygun profil veriyorlar. Muhtemelen o cenahta kimileri “Suriye’de Alevi katliamı” veya “katliamcı HTŞ ile el sıkışma” gibi olaylara katlanamayacaktır. Önümüzdeki süreç Kürt hareketinin çekimine girmiş solcu/muhalif kesimler için zorlu geçecek… Velhasıl, Kürt hareketi başkalaşarak sağ merkeze bitişiyor. 

CHP ise böyle giderse tasfiye olacağa benziyor. Birkaç gelişigüzel örnek:

Bir CHP Parti Meclisi üyesi MHP’den atılan fırça üzerine, anında Bahçeli övgüsüne döndü. 

Genel başkan, asgari ücret başlığında “biz yokuz” diyeli beri siyasetten kendini gerçekten yok etti. 

Önseçimden kaçmasıyla tanınan CHP’nin bu sefer de ikinci bir aday adayı bulamaması herhalde bir şaka olmalı. 

İstanbul dükalığı, AKP’nin belediyeler üstünden açtığı bombardıman karşısında küme düştü. 
Ankara dükalığı ise son olarak “zamanı belirsiz bir seçim için hizmeti aksatmadığını” açıkladı… 

Cumhuriyet’in kurucu partisinin, artık bir parti olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. 

*    *    *

En başa dönersek, bu boşluğu, alavere dalavere yoluyla, sağdan doldurmak söz konusu olamayacaktır…

Lakin bütün bu hesaplarda bir büyük eksiklik göze çarpıyor. Türkiye, bir sağ iktidarın, bütün siyaset alanına yayılıp, neredeyse mutlak bir totaliter hegemonya kurabileceği bir ülke midir? Toplumun benzersiz bir gerilim yüklendiği koşullarda AKP böyle bir hegemonya kurabilecek parti midir?

Erdoğan’ın Türkiye’yi soktuğu dar koridorlarda başka şansı olmadığı anlaşılıyor. Ne kitlesel yoksullaşmanın girdaplarından ne de Ortadoğu bataklıklarından öyle demokratik demokratik geçemeyeceğini biliyor. 

Ama muhalefetsiz bir mutlak hegemonya… görülmüş şey değildir. Bundan sonra da görülemeyecek. 

İktidarın muhalefeti toptan bitireyim derken, bu düzeni bitiş noktasına getirmesi daha yüksek olasılıktır.