Muazzam 
örgütler ülkesi

6-7 Eylül saldırılarını, AKM yangınını solcuların üstüne atma girişimlerine sahne olmuş bir ülkeyiz. Bunlar “Küçük Amerika” rüyasıyla doğrudan bağlantılı. Soğuk Savaş ABD’si, komünistlerden şeytan üretme atölyesiydi ve bu, küçük Amerikalara en hızlı ihraç edilen maldı.

Yakın zamanlarda “muazzam örgüt” olarak Ergenekon karşımıza çıkartılmıştı. Geçen Aralık’tan sonra sahip çıkanı kalmayan iddiaya göre, Ergenekon hem bildiğimiz kontrgerillaydı, hem PKK’yi kurmuştu. Hem sağı, hem solu organize ediyordu... Bildiğimiz veya okumaya kimsenin takatinin kalmadığı abuk sabuk o iddianame işte...

Artık paralel yapı var. Hakkında rivayet çok. Kimine göre polise toplumsal olaylarda aşırı güç kullandırtarak provokasyon yaratıyor, hükümeti güç duruma sokuyor: Örnek, Haziran günleri.

1 Mayıs yaklaşırken öğreniyoruz ki, aynı yapı göstericilere karşı güç kullanmayıp Taksim alanını teslim edecekmiş. Maksat provokasyon olsun!

Memlekette başımıza ne gelse, karı koca kavgasında bile, daha önce Ergenekon’a kayan aklımız, şimdilerde malum zevatı suçlu bellemek zorunda...

Bizim toplumumuz bunu yer mi peki? Örneğin Haziran’da ortalığı gaza boğan, çocuk öldürenlerin bunu düşmanlık olsun diye değil, halkı hükümete karşı provoke etmek için yaptıklarına ve olur da Taksim açılırsa, açanların yine aynı provokatörler olduğuna inanılır mı?

Hayır olmaz, diyemem. Bu gelenek memlekette var. 12 Eylülcüler ekonomiyi bozanın solcular ve işçiler olduğuna inandırmışlardı ya...

Sonra her belanın devletin ekonomiye karışmasından kaynaklandığına ikna olduk. 1990’larda durum aşağı yukarı buydu ama ekonomiden, sağlıktan, eğitimden çekip gitmesi istenen devlet, köy boşaltmaktan, faili meçhullerden, Ege semalarında Yunanlılarla dalaşmaktan, gençlerini oraya buraya NATO veya BM askeri olarak yollamaktan vazgeçemezdi. Devletin baş sorumlu ilan edilmesi kendi içinde çok tutarlı görüşler biçimini alamaz. Komünistten şeytan üretmek kadar kolay değil...

Şeytan taşlamaya ve “muazzam örgüt” imaline “aşağıda” da çok rastlanır. İslamcılara göre her şeyin arkasında Yahudi komplosu vardır... Tabii yer yer solda da kimileri işin kolayına kaçmış, bu sefer de bütün dünyanın CIA’nin veya bütün Türkiye’nin Vehbi Koç’un parmağında oynatıldığı senaryolar yazılmıştır!
Geçelim bunları. Ortada mücadeleler var. Komplo teorileri ve bu doğrultuda çarpıtmalar mücadelelerin aracı.

Mücadelenin bir tarafında da halk var. Yani bizim taraf!

* * *

Şimdi AKP ve medyası 1 Mayıs’ı bir felaket günü olarak resmetmeye çalışıyorlar. İşleri bu...

Önemli olan solun, emekçilerin yanıtı.

Çok açık söylenmesi gerek. 1 Mayıs’ı kriminalize etmek bir Tayyip politikasıdır. “Bizim taraf”ın yanıtları arasında buna denk düşecek tek bir sözcüğe, tek bir satıra yer vermek sorumsuzluk olur.

Kuşkusuz siyasette rest çekene “rest” denir. Ama nasıl?

1 Mayıs, Taksim dahil her nerede kutlanacaksa, işçilerin, emekçilerin, tüm halkın, kızlı-erkekli, çoluk-çocuklu, yaşlı-gençli, dedeli-torunlu dayanışma bayramıdır.

Faşist tehdit ve teröre yanıt kitlelerin meşru büyüklüğüyle verilir. Meşruiyetin kaynağı, her zaman ama hele AKP diktası koşullarında, kanun nizam falan değil, sadece kitlelerdir.

Ama gaz sıkarlarsa?

“Sık bakalım...”ın yüzbinler tarafından söylendiğinde nasıl bir gücü, moral üstünlüğü temsil ettiğini tecrübe etmiş bir halkız.

Halksız restleşme ise devlet terörünün tam da aradığı şey.

Milyonlar yine bir araya gelsinler hele, “sık bakalım” demekten kimse geri durmaz merak etmeyin.

Bizim de bir “muazzam örgütümüz” var: Halk kitlelerinin ta kendisi!