Mitingden Sonra

Sağlığın piyasaya, insanın cinayete teslim edildiği, sözün bittiği yerde...
Şeşen ailesinin derin acısını ve öfkesini paylaşarak...

Geçtiğimiz Cumartesinin, 29 Kasım 2008'in işçi sınıfı hareketi tarihinde önemli bir yere sahip olacağını söyleyebiliriz. Önemin içine hangi anlamı yükleyeceğimiz ise belli değildir.

Belli değildir, çünkü bu önümüzdeki dönemin konusudur.

29 Kasım birçok açıdan başarılıdır.

Örneğin miting yapıyorsanız, nicelik önemlidir. 29 Kasım sarsıcı büyüklükte bir mitingdir.

Her zaman her yerde nitelik önemlidir. Mitinglerde niteliğin kendini kürsüde ifade etmesi birinci tercihtir. 29 Kasım kürsüsü AKP'ye odaklanarak, AKP'yi emek, ülke ve insanlık düşmanı bir saldırının taşıyıcısı biçiminde resmederek, çözümü sınıfsal bir arayışa yerleştirerek ve ülkenin diğer sorunlarını genel olarak sağlıklı bir hiyerarşi içinde, AKP karşıtlığı ekseninde yapılandırarak doğru, sağlıklı bir kürsü olarak kayda geçmiştir.

Eylemin formu, estetiği de önem taşır. Miting, önceden rahatlıkla tahmin edilebileceği gibi, medyanın baş tacı ettiği provokasyon denemesi dışta bırakılırsa, sloganları, iç dayanışması, kürsü-kitle iletişimi gibi bir dizi açıdan da başarılıdır.

Dışta bıraktığımız provokasyon denemesi ise solda kimi kesimlerden büsbütün umut kesilmesi gerektiğini söylüyor! Bunların 29 Kasım'da on binlerce işçi ve emekçinin AKP'ye meydan okumak üzere buluşmasının ne anlama geldiği konusunda en ufak bir fikirlerinin bulunmadığı anlaşılıyor!

Lakin, son not hariç, bütün pozitif puanlar üst üste konsa da bir gerçek değişmez: 29 Kasım mitinginin anlamını ancak ilerideki günler belirginleştirebilir.

Geçen hafta solda "kendi bahçesini çapalama"ya meraklı olanlara değinmiştim. Aslında hafif bir tabirdir. Solda, "keşke gidip kendi bahçesini çapalasa" dedirtecek tuhaflıklar vardır. Biraz soyut ve nazik ifadeyle solda birçok kesim "örgüt-siyaset denklemi"ni yanlış kurmaktadır.

En sade biçimiyle söylersek, örgüt, siyaset için vardır. Siyasetin örgüte göre eğilip bükülmesinden kaçınmak gerekir. Siyasette doğru soru ne yapılması gerektiğidir. Örgüte bükülürken yamulan soru ise "elden ne geleceğine, ne yapılabileceğine" odaklanır.

Örgüt başlangıç ve bitiş noktasıdır. Örgüt olmadan sınıf siyaseti ne başlatılabilir, ne de amaca ulaşılır. Ancak bizzat örgütün gelişebilme koşulu, kendini siyasete tabi kılmasından başka bir şey olamaz.

Siyaseti kendine bağlayan örgütten sakil pragmatizm çıkar, etkisizlik çıkar, bürokratizm çıkar. Ama iş çıkmaz!

Bir dizi siyasal ve sendikal yapı bu denklemle ilgili sınav sorularından geçer not alabilecek gibi görünmemektedir.

Artık geride kaldığına göre söyleyebilirim. Başka parti veya örgütlerin iç işleri bizi ilgilendirmez ama o parti veya örgütler de kendi iç hizip çekişmelerini sınıf mücadelesinde birbirlerini çelmelemeye taşıma hakkına sahip değillerdir. Türkiye solunda kendi çıkarı için toplamın başarısızlığını dileyenler vardır.

Sanmayın ki, yalnızca siyasal alanda... Türkiye'de kendi konfederasyon merkezini çelmeleyen sendikalara da rastlanmaktadır...

Herkes gericiliği, emperyalizmi, piyasacılığı temsil eden AKP'yi geriletmenin şart olduğunu söylüyor ve Türkiye seçime gidiyor.

Siyasal veya sendikal solda, emek düşmanlığında AKP'yle yarışan solculuk kalpazanlarına göz kırpanların, ağızlarından çıkanı duymadıkları, anlamadıkları açık değil mi? Kimi çevreler açısından "CHP'yi sol saymıyoruz" sözü CHP'yle pazarlığın açış cümlesi haline getirilmiştir!

Solda siyaseti sadeleştirmeye gereksinim vardır ve bunun nasıl yapılacağını merak eden -bize değil- 29 Kasım tarihindeki Ankara Sıhhiye'ye bakabilir.

"Sol değil halk birleşsin" demek ise topu taca atmaktır.

"Önemli olan siyasal yapıların değil yerel dinamiklerin birliğini sağlamaktır" diyenlerin, bu sözlere kendilerinin de inanmıyor olmalarını diliyorum.

Türkiye bizim tabirimizle "felaketin eşiğinde." Herkesin kabul edeceği sözcüklerle, emekçiler krizin faturasıyla karşı karşıya. Rosa Luxemburg'un geçenlerde bir iktisatçımızın güncelleştirdiği ifadesiyle durumun özeti şu: Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!

Solcu, kendi örgütsel çıkarlarını merkeze koymak ve elden ne gelebileceğine bakmak yerine, böyle bir ortamda görevin ne olduğunu kendisine sormalıdır. Hiç olmazsa bu denli dramatik bir ortamda...

Barbarlık seçeneğini polise sokak ortasında adam öldürterek, Ardahan'da MHP'yle kol kola iç savaş provası yaparak, yardım diye dağıttığı sadaka kömürden bile çalarak... AKP iktidarı temsil ediyor.

Türkiye solu sosyalizmi temsil etmenin hakkını vermek durumundadır. Şimdi söz sırası, 29 Kasım'ın yeni bir emekçi ve sol dalganın ilk umutlu, görkemli adımı olarak kayda geçmesini isteyenlerdedir.