Mayınlı ülke

İkinci Cumhuriyetin 10 Ağustos'ta bir adım daha attığı doğru. Ancak uzun geçmişi olan mekanizma değişmedi: AKP diktatörlüğünün her ileri adımı bataklıkta ilerlemek anlamına geliyor.

Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir kazanımı bu kişinin en az üç suçtan yargılanmaya mahkum olduğu gerçeğini değiştirmeyecek: Katliam, yolsuzluk ve savaş suçları.

Son günlerde, AKP'nin “en suçlu” ikinci ismi Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığa tırmanma olasılığı güçlendi. Ancak olası başbakanın rejimin yumuşak karnı olacağı da kesin. Davutoğlu savaş suçlusu olarak, sözünü ettiğim mekanizmanın canlı örneğidir. En fazla riske giren, en fazla kıdem almakta ve kıdemi arttıkça riskler de içinden çıkılmaz hale gelmektedir.

Sadece kişiler değil. Kentsel dönüşüm denen ve inşaat sektörünü şişiren ekonomik mekanizma kârlılık vaadiyle paralel biçimde krize doğru hızlanan bir koşu adeta.

Dış politika da öyle. AKP'nin IŞİD macerası, emperyalizmin Arap Baharı çıkmazının rövanşı. Operasyon, Şam'da direniş duvarına çarpınca önce Ukrayna'da faşizm, hemen ardından Suriye ve Irak'ta islamcı katliam kartları oynandı. AKP bu ikincisinde riski en fazla üstlenen özne olarak hamlesini yaptı. İlk bakışta çok tutarlı. Ortadoğu'da zora giren bir işbirlikçinin yapması gereken, ABD'ye hizmet yarışında kendini feda etmeye hazır olduğunu göstermektir! IŞİD'in beslenmesi ABD'ye yeni bir askeri müdahalenin vesilesini sundu. Kürt sorununun beklenen çözümü için yeni bir moment, yine IŞİD saldırganlığı sayesinde yakalanıyor...

Ama, olay burada bitmiyor. AKP, Öcalan'ın zamanında başkaları için kullanıp siyaset dilinde güncellediği kavramla “mayın eşeği”dir.

Erdoğan, Davutoğlu, Hakan Fidan, Yalçın Akdoğan... Bu ekibin stratejisinin mantığı böyle. Maceracıdırlar. Maceracı oldukları kadar, bu yolun mahkumudurlar. Kafaları, şekillenmesinde doğrudan katkı sahibi oldukları kaosu avantaja dönüştürmeye çalışır. Kurdukları modeller mükemmel olduğu ölçüde, gerçeklikten uzaklaşır.

IŞİD etrafı yakacak. Irak'ın bölünmesi tek çıkış yolu olarak kabul görecek. Kürtlerin ileri adımları Türkiye içi çözüm süreciyle yan yana gelirken, PKK'de yoğunlaşan Kürt siyasal temsiliyeti, Irak Kürtleri, İslamcı Kürtler ve AKP'ye yatan Kürt burjuvazisi tarafından parçalanmış olacak. ABD sürecin iktisadi, diplomatik ve askeri unsuru olarak sahaya yerleşecek...

Erdoğan ve arkadaşları bu çok faktörlü denklemi, bir orkestra gibi yönetebileceklerini tasarlıyor olmalılar. Peki kakafoniden orkestra çıkacağını kim söylemiş?
Müzikte olmasa da, uluslararası siyasette kakafonik bir orkestra var oldu, diyelim. Bunun yönetiminin bizimkilere bırakılması mümkün mü? ABD bunların “biz yönetiyoruz” demesine ara sıra izin verirse, oluşan yeni ve ağır riskleri üstlenmeyi tercih etmeyeceğindendir. Mayın eşeğine daha fazla yük bindirecekler.

Yüklerden biri İslamcı terörün ta kendisi. Türkiye bu örgütlerin faaliyet alanı haline dönmüş durumda. Bu tür akımları bir yandan besleyip, diğer yandan düşman ilan etmek, hem kullanıp hem vurmak her babayiğidin harcı değil. Bu iş AKP'nin boyunu aşar.

Kaos yönetimi yalnızca emperyalistlerin başedebileceği bir oyundur. Omuzlarında suç listelerinin ağırlığını, ekonominin kırılganlığını taşıyan bir bağımlı ülkenin yöneticileri, bu tür süreçlerde ister istemez bataklıkta ilerlemiş olurlar. Şişen faturanın vadesinin ertelenmesi için hep daha fazla borçlanacak, daha kırılganlaşacak, daha bağımlı hale geleceksiniz... Çare yok!

Üstelik olay iç, bölgesel ve küresel egemen güçler arasında başlayıp bitmiyor. Türkiye'nin şeriatçı orduların av sahasına dönüşmesi toplumsal dinamiklerin yerinden oynamasını getirir. Dtolayısıyla AKP ilerici, aydınlanmacı birikimi dağıtmaya mahkumdur... Ama o kadar kolay değil.

Balkon konuşmalarından artık liberal uzlaşma çağrıları değil savaş naraları yükselmek durumundadır. Denge politikası işlemez. Yeni güçlü ittifaklar kurulamaz. Sadece biat! Ama bu, tanım gereği, yetmez.

En fazla yatırım yapılan başlık olarak Kürt çözümünün de yapısal kısıtları var ve bunlar gözle görünür hale gelecek. Kürt toplumunun kentli, emekçi, aydın damarlarının bu kısıtlara yerleşmesi güçlü olasılık.

Özetle AKP'nin bataklık yürüyüşünde toplumsal dinamiklerin sıkışmasını zaman zaman rahatlatacak, biriken gazı tahliye edecek çok fonksiyonlu bir siyasete yer kalmamıştır. AKP hep daha totaliter, daha tekçi, daha diktatoryel olmak zorundadır.

Bu bir mayın tarlasıdır. Erdoğan'dan sonra AKP ne olacak sorusundan daha önemlisi, tüm bu açmazları gözeten devrimci bir stratejinin nasıl örüleceğidir.