Kudüs’ün tozu ve yalan eller

AKP rüzgarına baksanız, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan oylamayı Türkiye kazanmış bile zannedebilirsiniz.

Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun, ABD Başkanının Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme kararının üstünde ter ter tepindikleri doğrudur. Toz kaldırmayı da becerdiler. Bir de turpların üstüne Trump yazınca, o turpları ısırınca ne olduğunu anlatabilselerdi, harika olacaktı!

BM’de Trump’ın “Kudüs İsrail’in başkentidir” kararının geri çekilmesi oylandı. Bu oylamanın sembolik olduğu açıktır. Başka nasıl olabilir ki? ABD, İsrail devletinin kontrolündeki bir bölgede bir binaya “Büyükelçilik” tabelası asarsa, buna kimsenin herhangi bir yaptırım uygulayamayacağı gün gibi aşikardır. Toz kaldırmaksa serbesttir.

AKP hakkında bir yöntem önerimiz var. Bunların ağzından çıkan herhangi bir cümleye ilk refleks olarak “uyduruyorlardır” diye yaklaşın. Çoğu durumda haklı çıkarsınız.

AKP hükümetinin daha önceki bazı uygulamalarında, örneğin geleneksel olarak ülkelerin başkentlerinde eşzamanlı olarak imzalanan ikili anlaşmalar söz konusu olduğunda Ankara’nın muadilinin Kudüs olduğunu fiilen kabul ettiğini soL portal göstermiş bulunuyor. Toz işte bunlar görülmesin diye çok kaldırılmalıdır.

AKP başbakanı Kudüs’te Filistin nezdinde bir elçilik olduğunu da konsolosluk olduğunu da söyleyebilmiştir. “Zaten Kudüs’ü Filistin başkenti saydığını” söyledikleri Türkiye devletinin neden şimdi bunu yeni bir karar olarak lanse ettiğini de anlamak mümkün değildir. Toz bu çelişkiler görülmesin diye göğe yükselmelidir.

Cumhurbaşkanının İslam İşbirliği Teşkilatını toplantıya çağırdığı ve bu toplantıda Kudüs’ün Filistin’in başkenti ilan edildiği ise tamamen doğrudur. Bu kararın Trump’a sert bir yanıt olduğu görüntüsü kendiliğinden çıkmaktadır. Lakin ABD’nin kararı ne kadar sembolikse, İslam ülkelerinin kararı da “o kadar”, yani eşdeğer düzeyde sembolik olamamaktadır! Çünkü Kudüs Filistin’in veya herhangi bir İİT üyesi devlerin değil İsrail’in fiili kontrolündedir. Dolayısıyla siz “ben de seni tanımayrum” dediğinizde Kudüs’te ABD’nin İsrail Büyükelçiliği var olmayı sürdürür. İİT toplantısında karara el kaldıranlar ise Kudüs’te Filistin Büyükelçiliği açmak için popolarını kaldırmayacaklardır.

Olan Filistinlilere olmaktadır. Üzerinde ter ter tepinilen aslında Filistin halkının kanıdır, çekmeye devam ettiği acılardır.

Beyaz Saray’ın böyle bir ilginç sayfayı açmasındaki amacı Kudüs’ün başkentliği hakikaten Tel Aviv’den devralması değildi. Bu bir politik güç gösterisidir ve ABD Başkanının buna ihtiyacı vardı. Başkan içeride ve ABD Ortadoğu’da kendilerini hiç rahat hissetmiyorlar. Dünyanın gündemine el koymak ABD’nin işine geldi. Gündemin içeriği ise, resmedilen tablonun gösterdiğinin aksine talidir.

Göstermelik işlere ve toz bulutlarına ihtiyaç duyanlar arasında ABD de, İsrail de, Türkiye de var.

BM Genel Kurulunda Trump’ın ağır bir yenilgi aldığı doğrudur ve Türkiye’nin de orada bir adet oyu, tabii ki belli bir ağırlığı vardır. Güzel; ama 35 ülkenin katılmadığı ve 128 evete karşılık 9 hayır ile sonuçlanan oylama ABD açısından bir yıkım da olmamıştır. ABD geleneksel biçimde özel olarak iki örnekte, Küba aleyhine ve İsrail lehine oylamalarda BM platformunda çok kere sefil olmuştur. Sefillik emperyalistten silah, para, hegemonya gücü eksiltmez! Dünyamız bir yüzsüzler cennetine dönmüştür ve Demirel’in “dün dündür bugün bugündür” sözü Havana ve birkaç yeri daha ayrı tutarsak 21. Yüzyılda bütün başkentlerde, başkanlık saraylarına, parlamentolara gönül rahatlığıyla asılabilir. Altına da isteyen istediğinin imzasını koyar. Maksat tozdan göz gözü görmesin…

Lakin ortalığı sakinleştirmek mümkündür. “Ben de tersini ilan ederim” atarlanmaları çöptür. Filistin ise İsrail’in işgali altındadır!

İsrail’in işgalciliğinin hukuken reddedilemez bir açıklığa kavuşması, işgalin sonunu anında getirmeyebilir, getirmeyecektir. Ancak Filistin’e Birleşmiş Milletler’de üyelik değil de, “gözlemcilik” tanınmasının temel nedeni sözünü ettiğim açıklığın oluşmasını önlemektir. Filistin BM’nin olağan bir üyesi olduğunda, İsrail’in hukuk ve insanlık katliamını sürdürememesi, sürdürdüğü durumda BM’nin kurumsallık ve hukuksallığının delik deşik olması beklenir. Bu alçaklık düzeni sürebilsin diye, dünya Filistin’i Vatikan ile aynı konuma yerleştiren bir konsensüste karar kılmış bulunuyor.

Öte yandan aralarında görüşüp barışta buluşmaları beklenen iki taraftan birinin BM üyesi diğerinin BM’nin üye olmayan gözlemcisi olması son derece saçma bir asimetridir. Gerçekten çözüm isteyen varsa, tarafların eşdeğer statüde bulunmaları da bir önkoşul olmalıdır.

Gerçekler yerine tepinin. Toz kaldırın, gerçekleri örtsün!

Bunların Filistin dostluğu koca bir yalandır. Filistinli olup da bu uydurmaları dostluk nişanesi olarak kabul ve ilan edenler de bizimkilerden daha az yalancı değillerdir. İİT ve BM sıralarında tozdan başka sonuç vermeyen kararlara ellerini kaldırmakla yetinenler için de aynı şeyi söylemek mümkündür.

Madem Filistin’i bu kadar seviyorsunuz, doğru düzgün bir zeminde karşısına çıkın ABD’nin, İsrail’in! Filistin’in Birleşmiş Milletler’in eşit haklı bir üyesi olması için sokun o nazik ellerinizi taşın altına…

Ama yok, yok. Elleriniz size lazım. NATO zirvesi olacak yakında. Orada Amerikan generallerinin elini sıkacaksınız. İsrail’le ekonomik veya askeri ilişki kesmek diye bir niyetiniz olmadığına göre çok ihtiyacınız olacak ellerinize. Koymayın taşın altına hiçbir şeyinizi. Filistinlileri kimse sayıyla vermemiş bu dünyanın egemenlerine. Siz o ellerle daha ne paralar sayacaksınız!