Kimin şansı var?

Bana sorarsanız AKP'nin beş başlıkta derdi var. Geriye başka bir şey bırakmayacak kadar kapsamlı olan bu başlıkların ilki ekonomik alandan:

2008-2009 evresinde Türkiye'nin dünya krizinin temel etkilerini hissettiği doğrudur, ama bu etkilerin düzenin dengelerini alt üst etmekten bir biçimde alakonduğu da yalan değildir. Lakin krizin bitip gitmiş olması için edilen dualar tutmadı ve Türkiye'nin Avrupa'yı bunaltan ikinci dalga karşısında daha ağır risk altında olduğu belli. Adı konmamaya çalışılan zamlarla bu risk azaltılmaya çalışılıyor. Zor iş...

İkinci olarak bizim, ilk ortaya atıldığında dile getirdiğimiz “Yeni-Osmanlıcılığın eski imparatorluk sömürgelerinde tutmasının zor olduğu” yolundaki tezimiz gecikerek doğrulanmıştır. Libya'da emperyalizmle saldırganlık yarışına girdiği günden Suriye'de baş provokatör konumuna geldiği bugüne, AKP iktidarı bu defteri kapatmış oldu. AKP Türkiye'si bölge halkları nezdinde hami olamadı emperyalizmin taşeronu olarak güvenilmez bir konuma yerleşti. Daha önemlisi bu yolun geleceğinin olmadığı. Enerji sektörü İran ve Rusya'ya bağımlı, kriz riskleri karşısında soğuk soğuk terleyen Ankara, Suriye savaşını acilen kışkırtıp aradan kaçırmaya çalışan bir maceracılığı siyaset diye denedi ve olmadı. Hoş olsa da kriz, olmasa da...

Üçüncüsü Türkiye'de gericileşmenin sınır çizgilerinin giderek belirginleşmesi. Eğitimdeki düzenlemelerden ne murat ettikleri belli: Diyelim, 4-5 yıl sonra toplumun aydın-modern kesimleri ve Aleviler çocuklarını seçmeli Kuran dersinden muaf tutmaya cesaret edemeyecekler, imam-hatipli oranı birkaç katına çıkacak... Ama bu “murat edilen”. Böyle bir teslimiyet noktasına merdiven çıkar gibi varılacağını kimse söyleyemez. Çünkü bu bir paket. İçinde yoksullaşmanın etkilerinin tarikat ve valilik yardımlarıyla massedilmesinin mümkün olup olmayacağı da var Türkiye'nin bölgede Sünni bloğunun eli sopalı lideri haline gelip gelmeyeceği de, laik kesimlerin siyasal direnci de... Ben bu dönüşümün o kadar kolay olacağına kesinlikle inanmıyorum. Türkiye'nin kadınlarına, öğrenci gençliğine, Alevilerine ve aydınlarına daha fazla güvenmek gerek.

Dördüncü olarak Kürt sorunu geliyor. AKP'nin çözüm diye kast ettiği, Kürt toplumunun dinselleştirilmesi, Kürt siyasetinin parçalanıp ana kolunun AKP'lileştirilmesi, Öcalan otoritesinin Barzani figürüyle dengelenmesi, modern, ilerici ve halkçı her şeyin tasfiyesi, bölgenin mülk sahibi sınıflarının ihya edilmesi ve bu sayede Irak Kürtlerinin emperyalist oyuna dahil edildikleri örneğin bütün Kürtler için tekrar edilmesi... Ekleyelim: Bunların karşılığında anadil, kısmi özerklik ve Öcalan'ın hapislik koşullarının pazarlığa açılması.

Model bu da bu noktaya giden yol fazla engebeli. Anayasa yılının dördüncü ayı bitiyor. Elde avuçta ne var? Yerel seçimleri 2013'e çektiğine bakılırsa, AKP'nin gelişmeleri test edeceği ara tarihi takvimlemeye çalıştığını düşünebiliriz. Yani “2012'de çözüm olacak” ilanı geri çekildi bile.
Buraya kadarki dört kriz dinamiğinin yükselişe geçmesi, beraberinde beşinciyi, yani yönetim krizini de getirir. Daha bu yılın başlarında hükümet-tarikat sürtüşmesi ile kendini belli eden, ama ondan ibaret olmayan kriz yatağından söz ediyorum. Başka ne var, derseniz, ben liderlik meselesini önemsemekten yanayım: AKP İkinci Cumhuriyeti derinleştirmek için ihtiyaç duyduğu enerjinin önemli bir kısmını, siyasal otoriteyi tekleştirerek, otoriter-totaliter yapıyı lider kültüyle biçimlendirerek elde etti. Ama bu tür pratikler hep sorunludur. Liderlikteki pürüzler anında büyük krizlere dönüşebilir. Tepeden aşırı bir kuvvet uygulayarak elde edilen sonuçların büyük bölümü afra tafradan, etrafın geçici olarak terörize edilmesinden ibaret kalır. İlk fırsatta da sağlam zannedilen yapı çöküverir...

AKP rejiminin önündeki süreç bunları vaat ediyor. Yanına solu da koyun. Bu kriz başlıklarını gözeten, işçi sınıfını, laik kesimleri örgütlenerek hazırlayan bir sosyalist solu...

Buraya kadar söylenenler mantıklıysa, soru şu: Bu koşullarda Türkiye'nin geleceğinde hangi akımın daha fazla geleceği olur?

Sosyalizm yanıtı yalnızca “bizim” iddiamızdan değil, ülkenin nesnel gidişatından da çıkıyor...