Kayıkçı dövüşünde halkı kırmak

Kayıkçılar arasındaki kavgada taraflar birbirlerini kürekle dürtermiş de kimse suya düşmez, sandallar devrilmezmiş. Soykırım tartışması da buna benzemedi mi?

Her Nisan ayında hangi parlamentonun konuyu neresinden tutacağı, Amerikan başkanının o tılsımlı terimi kullanıp kullanmayacağı beklenir... Ben şiştim! Bu tartışmalarda solun bir çıkarı yok ve halkların kayıkçı kavgasında kırılmasını reddediyoruz. Her Nisan Türklerle Ermenilerin birbirlerini biraz daha uzak hissetmesi genetik zorunluluk olabilir mi? Saçma diyorsanız, kayıklara damla su sıçramayan bu kavgada asıl maksadın tam da düşmanlığı yeniden üretmek olduğunu söyleyebiliriz...

Türk, soykırımcılıkla suçlanma tehdidine karşı tahrik ediliyor. Konu milli mesele halini alıyor ve her milli meselede olduğu gibi ulusu oluşturan taraflar suni bir ortak paydada bir araya getiriliyor.

Olan, ezilenlere, yönetilenlere oluyor. Bir anda kendilerini -üstelik isteye isteye- egemenleriyle kol kola sokulmuş buluyorlar! Ona anasını yatıramadığı hastaneyi, çocuğu için ödeme yapamadığı okulu, işsizliği dayatan egemenleriyle...

Anadolu’nun gayri müslimlerin arındırılması “milli birliğe” değil, milletin egemenlerine yaradı. Osmanlı-Türk burjuvazisi 19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl başlarına kadar Hıristiyan-Yahudi bir ton taşımıştır. Bütün ülkeyi kapsayan bu tabloda İstanbul Rum, İzmir Sebatayist ve Çukurova Ermeni sermaye-yoğunlaşma merkezleriydi. İzmir resmi İslam kimliğiyle yeni sermayeye eklemlenirken. İstanbul ve Çukurova sermayesi ve ülke sathına yayılan servet, basitçe el değiştirdi. 

Her sınıftan üyeleri vardır “Rumlar” veya “Ermeniler”in. Doğdukları memlekete yabancılaşan konfeksiyon işçisi Aleko veya marangozhanede ter döken Sarkis değildi. Toplumun eski burjuvazisi kaderini “bağımsız Türkiye” seçeneğinden ayırmış, ülkesine yabancılaşmıştı. Bu sınıfın tercih ettiği şey, uluslararası sermayeyle doğrudan entegrasyondu. Kâr oranları öyle daha yüksek olacak, çarklar güvenlik ve istikrar için dönecekti.

Kaybettiler. Yeni milli burjuvazi eskisini tasfiye etti.

Yeni burjuvazi eskisini tasfiye edeceği zaman, “kâr için kan dökeceğini” nasıl ilan ve itiraf etsin? Her zaman her yerde olduğu gibi, kendisini tüm ulusun temsilcisi olarak dayattı, Türk-Müslüman burjuvazi. Sıradan, yoksul, ama çıkarlarının milli olduğuna kanmış haldeki Kürtlere ve Türklere, inanışı ve dili farklı olan komşularını öldürmek gibi bir acımasızlık, veya anasız babasız kalan bebekleri evlat edinmek gibi bir iyilikseverlik kaldı. Bütün halklar gibi bizimkiler de aynı anda hem iyiydiler hem kötü...

Ülkeyi emperyalist boyunduruğa sokturmamak ve yeniden kurmak. Bunun yolu, kapitalizm altında çok kanlı oluyor. Anadolu yeniden inşa edilirken boydan boya kanla yıkandı. Sermayenin yararına...

Tartışacaksak bunları tartışalım. Para babalarının halka neler yaptığını açığa çıkartalım.

Yüzleşilecekse, bırakın oyun oynamayı da, emekçiler patronlarıyla yüzleşsinler bakalım.

Soykırım tartışmasını da alın kafanıza çalın!

Ama efendim, şimdi siz soykırım mı diyorsunuz, başka bir terim mi tercih ediyorsunuz? Boş verin, milliyetçi-liberal kafanızı zorlamayın anlamayacağınız şeylere. Halklar birbirleriyle uğraşmak yerine egemenlerle yüz yüze ve göğüs göğüse geldikleri gün, kendi kavramlarımızı üretiriz biz.


Bu yazı 19 Nisan 2015 Pazar tarihli Günlük soL'da yayımlanmıştır.