İhbar kokuşması

Dün Orhan Aydın yaşadığımız sendromun öyküsünü yazdı

İhbarcılık sendromu, insanlığın en berbat hallerinden biri. Ama olay 21. yüzyıl dünyasını karakterize eden insani çöküşle açıklanıp bitecek gibi değil.

Orhan ağabeyin naklettiği gerçek yaşam öyküsü, İkinci Cumhuriyet denemesinin uğradığı iflasın 15 Temmuz sonrası belirtilerinden biridir. Biraz hatırlatma ve zemin temizliğiyle başlayayım.

Birincisi; Birinci Cumhuriyet artık yok. Ama belki 12 Eylül 2010’dan beri yok.

İkinci olarak bu yaklaşık altı yılda ne olduğunun özetle adını koymak gerekir. 2010 sonrasındaki AKP “başarıları”, yani parlamento ve yerel yönetimler anlamında dört tane genel seçim, Haziran Direnişinden intikam, Gülen merkezli atakların geri püskürtülmesi, başlı başına bir büyük başarı olarak iktidarda kalmayı sürdürmeleri, eğitim sistemine, devlet yapısına, TSK’ya yeniden yapılandırma müdahaleleri… Bunların hepsini üst üste koysanız da yeni rejim çıkmaz. Yeni rejim diyebilmek için, bu süre bir oturuşma, denge bulma açısından yeterli olmalıydı. Olmuyor. Türkiye bu delilikle “barışmıyor” veya bizim tabirimizle İkinci Cumhuriyete sığmıyor. Artık hukuksuz ve devletsiziz. Keyfi bir çeteci tarzıyla yönetiliyoruz.

Üç: Ne önceki yapı sürüyor ve hatta geri dönmenin imkânı var; ne de yeni bir statü şekilleniyor. Bu geçici hale günümüz emperyalist-kapitalist sisteminin işleyişine yönelik kimi analizlerde kaos yönetimi de deniyor. Kuralsızlık, geçicilik, hukuksuzluk gücü elinde tutana avantaj olarak dönüyor. Ancak söz konusu ülkenin önündeki seçenekler de alabildiğine çeşitleniyor. Ucu açık bir kriz…

Dört: Çeşitlenen seçeneklerin arasında çöküş de var. Son derece kırılgan hale gelen yapıyı kimsecikler ayakta tutamayabilir. Kaza kurşunları ani ölümlere neden olabilir... Türkiye, bana sorarsanız, bunun ötesinde, emperyalizm tarafından planlı programlı yok edilmek istenecek bir ülke değildir. Bunun maliyeti ağır olur, demiyorum; bu maliyet tasarlanarak göze alınamaz, çünkü tamamen belirsizdir, hesaplanamaz. Belirli bir hiyerarşi içinde, başta ABD emperyalizmi, ama onun ardından bir dünya gücü olarak Rusya, içerde ve çevrede başka ağırlık sahipleri, örneğin büyük sermaye veya yerel yeni yetme sermaye… Her biri ve tamamı, kaotik Türkiye’yi kendine göre yontma imkanına sahip oluyor. AKP’nin geriye dönemeyen ve bir yere de gitmeyen, oturmuşluk anlamında rejim denemeyecek “rejimi” farklı çıkarların çatışma ve uyuşma diyalektiğinin ortasında nefes alma olanağı buluyor.

Beş: Bir kriz uzun süreli olabilir elbette. Ancak bunun ağır bir kokuşma üretmemesi için çatışan taraflardan birinin bazı erdemler adına mücadele veriyor olması gerekir. Bu ancak taraflardan biri sol olduğu takdirde mümkündür. Sağ sağla uğraşırsa, sadece çürürsünüz.

Sayı olarak 40 bine çıktığı söylenen ihbarları buraya oturtabiliriz. Şunlar soL portaldan alıntı:

“Oğlunu ihbar eden baba, kocasını ihbar eden eş, komşusunu ihbar eden vatandaşlarımız var.” Bundan önceki benzeri çürüme belirtisi Cumhurbaşkanına hakaret ihbarlarıydı. Herkesin herkesi ihbar ettiği bu durum 15 Temmuz’la rasyonelleşmiştir: “15 Temmuz darbe girişiminin ardından Edirne’de Gülen Cemaati'ne yönelik soruşturmayı yürüten İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Şube Müdürü 4’ncü sınıf Emniyet Müdürü’nün telefonunda ByLock haberleşme programı kullandığı belirlendi… göz altına alındı.” Ve bir yetkilinin açıklamasına göre AKP'de “bugüne kadar 874 belediye başkanı ve 12 bine yakın meclis üyesi ile ilgili FETÖ soruşturması yapıldı.”

Bu iş kavga eden karı kocanın soluğu Erdoğan’a hakaret etti diye savcılıkta almasına benzemiyor. Burjuva siyaseti ve devleti, üstelik sadece AKP değil, topluca “Fetöcü”dür. Çünkü şeriatçı bir karşı-devrim olarak İkinci Cumhuriyet denemesinin politik öznesi Erdoğancılık olabilmişse de, örneğin hukuk, akademi, ordu hatta istihbarat gibi alanlarda modernitenin ihtiyaç duyduğu kadrolar ancak belirli bir eklemlenmeyle temin edilebilirdi. Bunlarsız yeni rejim kurmaya kalkışamazlardı. Şimdi bunları yok etmeden ayakta duramazlar. Ama yok ettiklerinde de ayağını basacak zemin kalmaz.

Türkiye sağı derin bir çürümeyle kendini imha etme yoluna girdi. Bu yol herhangi bir yere çıkmaz. Bu krizin hedefi, tünelin ucu yok.

Çözüm anahtarıysa erdem üreterek mücadele veren bir sol ve emekçi yükselişinde. Çürüyenler atılacak ve başka bir ülke kurulacak.