İdlib: Demek ki neymiş…

Sorun gericilik, cihatçılık, katliamlar falan değilmiş!

Suriye’de AKP derin bir oh çekti. Ne de olsa, çok kısa süre önce, Şam-Moskova-Tahran cephesi İdlib’i süpürmenin eşiğine gelmişti ve sonra gözlerin Ankara’ya çevrilmesini kimse engelleyemezdi. Şam bunun bir dizi sinyalini veriyordu zaten. TSK’nın işgalci olduğu, bunca yıl cihatçıların nasıl beslendiği… Malum günah sandığı yeniden açılıyordu. Öyleyse kimse Türkiye’de yapılan cihat toplantılarını, yakalanan TIR’ları, patlayan bomba imalathanelerini, yasadışı sınır geçişlerini hatırlamazlık edemeyecekti. Yolun sonunda Erdoğan’ın savaş suçlusu ilan edilmesi bile vardı.

Tabir caizse, Tayyip Erdoğan şaka maka ipten döndü.

Bu dönüşün bir diplomasi başarısı olduğu ise daha büyük bir şakadır. Rusya ve İran’la yapılan zirvede, canlı yayına geçileceği bilgisinin Türk dışişlerine verilmediği söylendi. Bu söylenti bile AKP’yi makaraya almaktır. Ama bana sorarsanız, o kadarı olmamıştır. Olmamışsa bile, evsahibi İranlılar “Rusların başkan, sizin reisi canlı yayında ezecek” diye fısıldadıklarında mesela; bizimkilerin yapacak bir şeyleri yoktu ki. Muhtemelen AKP’liler “olmaz sakın ha” falan diye hoplamışlardır. Ama “korkacak bir şey mi var” dokundurmasına yanıt veremeyecekleri gibi, dost ve müttefik komşular “üzmeyin canınızı, demişlerdir, ezdikten sonra suyunu yine hep birlikte içeriz.” Erdoğan ve Çavuşoğlu hangi köşeye sıkışacaklarını seçme özgürlüğüne sahip olabilirler yalnızca.

Özetle durum diplomatik başarı değil, elde avuçta ne varsa rehine verme sürecinin devamıdır. Son açıklamalarda “sıkıntı” olarak adlandırılmaya başlanan ve dış manipülasyonun adresi konusunda yavaş yavaş karartma uygulamasına geçileceği hissedilen ekonomik kriz bahsinde, önümüzdeki aylarda ne tür adımlar atıldığına bakarak rehin listesini net olarak görebileceğiz.

Erdoğan bir vesileyle Türkiye’nin askeri ve ekonomik anlamda bir süper güç olmadığını dile getirmiş. Dünyanın kaçtan büyük olduğu konusunda aklı dağılmış. Anlaşılan McKinsey IMF’den önceki duraktır. Yani gidişat bellidir. AKP Türkiye’si, üstüne en büyük emperyalistlerden en kişiliksiz bölge güçlerine kadar herkesin üşüştüğü bir canlı cenazedir.

Ortadoğu’da ise gericilik, cihatçılık, katliamlar… bunlar o büyük siyaset masasında sorun olarak görülmemektedir. İdlib’de mutlu sona herkes seviniyor. Buradan tahliye edilen ve Türkiye himayesine giren cihatçılar ile zaten TSK’ya devşirilen diğer cihatçılar eliyle, o kadim proje, tampon bölge kurulacağa benziyor.

Eş zamanlı olarak gündemin ön sıralarına yükselen ilgili Wikileaks belgelerinin en sade yorumu, emperyalizmin Suriye konusunda gerçekçi olduğu ve başka Arap ülkelerinde olduğu gibi bir çökme yerine, Baas rejimini zayıflatma, ülkeyi bölme ve istikrarsızlaştırma programı yaptığını söylüyor.

Bölen aktörler cihatçılar, Türkiye, Kürt milliyetçiliği oldu. ABD ve Rusya ise doğrudan sahaya inmiş olmaktan memnun. Rusya için ilktir. ABD ise Irak işgalinden sonraki gerilemeyi telafi etmiştir.

Şimdi Suriye’nin başına dinci gericiliği musallat eden ABD, dinci gericilerle silah elde savaşan Kürt milliyetçilerinin hamisidir.

Şimdi Suriye’nin dinci gericiler eliyle bölünmesine karşı devreye giren Rusya, dinci gericilerden kendine işgal bölgesi kuran, tamponcu Türkiye’nin arkasındadır.

Şimdi aynı Türkiye Batı emperyalizmine ve kimde sıcak para varsa ona, elindekini avucundakini teslim etme telaşı içindedir.

Şimdi Suriye’nin kuzeyinde biri Kürdo-Amerikan, diğeri Türko-Rus iki işgal bölgesi vardır. 

Bölgemizin bütün halkları kapitalist emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı tereddütsüz bir çizgi çekmedikleri sürece bu tür berbat senaryolar daha çok oynanır.

Ha, bu arada kimse savaş suçu meselesinden paçasını kurtardığını zannetmemelidir. O suç listesi emperyalistlerin oyunundaki yakar top olmaktan er geç çıkacak, sıra halkların hesap sormasına gelecektir.