Haziran'ın yolu

Hataya karşı bağışıklık diye bir şey yok. Ama hataya karşı önlem alınır, alınmalıdır.

Kimse kusura bakmasın; ben tartışmakta özel bir keramet bulanlardan değilim. Yalnızca sınırları iyi çizilmiş ve bunun ötesinde belirli bir çözüm kümesini arayan bir tartışma ilerletir.

Yani, kabul etmeliyiz ki, problemin birden fazla çözümü olabilir. Siyasette tartışan ve arayanların önceden ilkelerle belirlenmiş bir çözüm kümesi olmak zorundadır.

Örneğin Birleşik Haziran AKP'yle yıldızın barışması seçeneğini dıştalar. Bu nedenle CHP'nin merkezci eğilimlerine, uzlaşma niyetine camiye girmeye, Tayyip'in eski arkadaşlarından yıldız yapmaya meraklı kanatları olamaz BHH'nın.

Aynı nedenle Kürt kardeşlerimize yönelik çağrıların inceltilmesi gerekir. Erdoğan'a, Fidan'a yardım etmekten söz etmiş az Kürt siyasetçi yok. Demek ki, AKP'yle mutlak karşıtlık halindeki bir cepheleşmenin bu türden siyasetçi ve siyasetlerle ortak zemini olmaz.

Haziran dersleriyse kuşkusuz var. Ama dikkat! Teoriyle pratik arasındaki ilişki, pratiğin teoriye öncülük ve ön açıcılık edeceği şeklinde tek yönlü tarif edilirse, artık teoriye ihtiyaç kalmamış demektir. Siyasete pratik yön veriyorsa ve teori ancak pratikten öğrendiğimiz kadarıyla var olabiliyorsa, siyaset pratiğin boyunduruğu altında demektir. Pratikçilik bu, anlayacağınız...

Haziran deneyiminin öğrettiklerinden efsane üretmeyelim. Hiç gerek yok; efsanesiz de yeterince değerliler çünkü.

Türkiye kendisine güvenmeyi, ölü toprağının altında uykuya mahkum falan edilmediğini öğrendi. Türkiye'nin ihmal edilmesi, yok edilmesi, görmezden gelinmesi, sindirilmesi imkansız bir büyük parçasının AKP rejimiyle koptuğu görüldü. Bu kopuşun büyük oranda geri dönüşsüz olduğu anlaşıldı. Gericilik derinlere kök saldıkça insanı insanlıktan çıkartır; doğru. Haziran direnişi, bu etkinin tek yönlü olmadığını, gericiliğin aynı zamanda karşı tepkileri suladığını gösterdi. Hepsi çok değerli.

Ancak Haziran'ı bayrak edinmek, Haziran'ı hak etmek ve ona layık olmak için, eksiklerden de alınacak dersler olmalı. Eksik kalan, yani yaşanmamış olandan söz ediyorum. Pratiğin öğreticiliği bu noktada bitiyor. Yaşanmamış bir pratik de öğretir. Tek yönlü olarak değil, teorinin yardımıyla öğretir.

Örgütsüz bir halk yenilgiye, öncüsüz bir direniş geri çekilmeye, siyasetsiz eylem sönmeye mahkumdur. Hedefsiz yürüyüş yorucu, tüketicidir.

Bir eylem neden tarihseldir? Devrimci ve sosyalist hareket neden 1848 devrimlerini, Paris Komünü'nü tartışır durur. Hepsi kesilmiş, yenilmiştir oysa! Üstünden yüzlerce yıl geçse, sosyalist dünyanın çocukları “boş verin şu Ekim Devrimini, alt tarafı 70 küsur yıl ayakta kalabildi” diyebilirler mi? Bu deneylerin kimisi burjuvazinin ihanetine uğrayan işçi sınıfını, başkası merkezi bir önderlik kuramayan toy işçi sınıfını, bir diğeri kendisini yeniden üretemeyen öncü partiyi anlatıyor bize. İçerdikleri büyük yürüyüşlerden belki daha öğretici, eğitici olan gerçekleştirilmemiş olanlardır. Bu eylemler başardıklarından fazla başaramadıklarıyla tarihsel anlama kavuşmuşlardır.

Peki 1848'den, işçi sınıfından korkan burjuvazinin kendi burjuva devrimini sokakta bıraktığını çıkarıp teorileştiren Marx olmasaydı, Paris Komünü'nün boşlukları, yine Marx sayesinde, Lenin sayesinde marksist-leninist devrim ve devlet teorilerine katkıya dönüştürülmeseydi, bu deneyler neden, nasıl “tarihsel” olacaklardı ki?

Eylemin kitle gücü ve salgıladığı devrimci enerji sadece yaşandığı an teorinin, siyasetin ve örgütün boşluklarını örtebilir. Kitlesellik ve devrimci enerji, diyelim eylem, ne teoriyi ne siyaseti ne örgütü ve öncülüğü gereksizleştirebilir. Siyasette bir dirhem et bin ayıp örtmez. Bizim ihtiyaç duyduğumuz bir bütünlüktür. İçinde bütün parçalar bulunmalıdır.

“Ne gerek var tartışmaya!” Bu Haziran'ın mirası veya dersi falan değil, Haziran'dan hiçbir şey anlamama halidir.

Demek ki, tartışacağız. Demek ki, teoriye de, düşünceye de ihtiyacımız var. Tabii ki herhangi bir teoriye değil, çerçevesi, doğrultusu, arayışı belli olana...

Daha da açığını söyleyeyim. Haziran direnişi birleştirmiştir. Ama Haziran direnişi solun birliği değildir.

Haziran'da genç, işçi, kadın, eşcinsel, taraftar, apolitik ve politik; ve diğerleri AKP diktatörlüğüne karşı kol kola birleşmişlerdi. Bu solun birliğinden farklı ve ötededir.

Bu heterojen toplamı birbirine benzemeye yönlendiren temel girdi laiklikti. Haziran belki de tarihimizde bu ölçekte ilk kez laikliğin halkla buluşmasıydı.

Bu buluşmaya daha ziyade semboller üstünden, ama hızla yurtseverlik de koşup yetişmişti.

CHP merkezi, bir noktadan sonra ulusalcılar, çok istisnai momentler dışında Kürt siyasi hareketi Haziran direnişine soğuk bakmışlar veya giderek uzaklaşmışlarsa, bunun nedeni iki temel ideolojik ve politik ilkeyle aralarındaki soğukluk ve uzaklıktır.

2013'te örgütsüz bir halk, kendisinden beklenenin çok ötesinde bir enerjiyle eylem yaptı. Bu koşullarda artık örgütsüzlük giderilmeden eylem yapmanın veya örgütsüzlüğü gidermeyen eylemler kotarmanın anlamı kalmaz.

İşte Birleşik Haziran herhangi bir çözümü değil, laikliği, yurtseverliği ve bu erdemlere eşlik eden başka karakteristik özellikleri örgütlü bir hareket haline getirecek çözümü aramalıdır.