Haziran: AKP'nin miladı

2013 Haziran'ı önemliydi.

Tayyip Erdoğan arada hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi davranıyor olabilir. Hakikaten de adamın Taksim'e Topçu Kışlası/AVM dikme kararını ilan ederkenki efelenmesiyle “Osmanlıca öğrenmenize karar verdik” deklarasyonu üslup, vurgu ve kalıplar itibariyle aşağı yukarı aynıdır. Kemal'in soL portalda başlıktan dediği gibi sonuç da benzer olacak: Bu iş patlayacak...

Ben de daha önce yazdığım noktadayım: Haziran Direnişi olduğu gibi tekrar edecekse hiç olmasın!

İsterseniz şöyle de diyebiliriz: Eğer ders alınmayacaksa ve hayatınız o dersler doğrultusunda değişmeyecekse, yaşananlar “deneyim” sayılmaz. Hiç yaşanmamış kabul edilebilir. Bu durumda söz konusu olayın, ilerde tarihçilerin bile dikkatini çekmeyecek kadar önemsizleşeceğine emin olabilirsiniz.

Haziran Direnişinin tarihe nasıl geçeceği sorusunun yanıtı kendinde gizli değil. Bu sorunun “objektif” bir yanıtı yok. Ne olacağına, nasıl yazılacağına bugün biz karar vereceğiz. Dersimizi çıkarıp hayata geçireceğiz ve Haziran Direnişini yaşanmış kılacağız.

Ya da patlama Erdoğan'ın kontrolünde gerçekleşecek.

İkincisi daha küçük bir olasılık, bana sorarsanız. Bir kere, biz varız ve bu işi yaparız!

Ayrıca, Türkiye AKP düzenine sığmamaya, sığmadığını kanıtlamaya devam ediyor...

Varsın, Erdoğan ve arkadaşları bir şey olmamış gibi davransınlar. Aslında onların dünyasında da çok temel bir farklılık var.

*          *          *

Bunlar özellikle 2011 seçimleriyle birlikte geri dönülmez bir noktaya ulaştıklarına inandılar. Daha önce mücadeleler vardı. “Ergenekon” direniyordu (!) mesela. Ergenekon'u tırnak içine alıp direnişlerinin de sonuna parantez içinde bir ünlem koymak kaydıyla elbette. Çünkü ne öyle bir şey vardı, ne de direndiler. Kendilerini iktidarda zanneden, ama dünyayı, bölgeyi, memleketi anlayamayan bir kalabalıktan söz edilebilirdi yalnızca...

Ama akademi, yargı, medya... daha düşmemişlerdi ve AKP'yi çelmeleyebiliyorlardı.

Sonra Davutoğlu'nun tuğla kitabından da görülebileceği gibi, AKP emperyalizmi anlamıyordu bir türlü ve bunun sonucunda ne zaman okşanıp ne zaman sopalanacağını kestiremiyordu. Yalvar yakar olmuşlardı önce; Erdoğan bir dediğini ertesi gün yalayıp yutmak zorunda kaldı yıllarca. Suriye'ye arkadan itilmiş, üç beş ay sonra savaş suçları mahkemesi tehdidi paçalarına yapışmıştı!

Ve kriz. Önceki yılların büyümesini, refahını silip süpüren kriz...

21. yüzyılın ilk on yılı tamamlanırken AKP havlu atamayacak kadar suça batmıştı. Geri dönüşü yoktu artık. Ya iktidarın bütünü ya hapis, sürgün...

AKP 2011 seçimlerinde bunu kırmıştır. Muhalefet “biz adam olmayız” deyimine geri dönmüşken Erdoğan'ın ağzından çıkana samimi biçimde inanmaması için bir neden olabilir miydi? “Ne yaparsanız yapın, biz karar verdik” derken ne mahkeme kararının, ne sokaktaki insanın sökmeyeceğine inanıyordu. 12 Eylül generallerinin memlekette bir daha solcu yeşermeyeceğine, hatta eski partilerin geri dönemeyeceğine inanmalarından daha fazla dayanakları vardı Erdoğangillerin!

*          *          *

Şimdi mevsimlerden Haziran sonrası; ve aynı topluluğun inanarak konuştuğuna inanmak imkansızdır. Türkiye böylesine hayal dünyasında yaşayanlarca yönetiliyor olamaz. Bunlar o sokağa dökülen on milyon kişinin göç ettiğini, hapse konduğunu, tövbe ettiğini falan düşünüyor olamazlar. Bu kadarını düşündürtecek bir uyuşturucu madde icat edilmedi daha! Hem olsa bile, o kafayla veya öyle bir hayal dünyasıyla bakkal dükkanı bile çalıştıramazsınız. Bunlar ülke yönetiyorlar.

Hayır. Erdoğan'ın Haziran öncesi efelenmesiyle Haziran sonrası efelenmesi arasındaki benzerlikler biçimseldir. Birinciye “ezer geçeriz, gıklarını çıkaramazlar” tezi yön veriyordu. Şimdi kaçınılmaz patlamayı provoke etmek, engellenemez hesaplaşmaya inisiyatifi elde tutarak girmektir emelleri.

Başarılı olurlarsa eğer, Haziran yaşanmamış olur.

Haziran Direnişi halkın ve solun yaşamını değiştiren bir girdi olacaksa, o halde şu kaçınılmaz dediğim hesaplaşmada taraf olmaya bakacağız.