Hadi ordan

Sokak çetelerine af anlamına gelen son düzenleme AKP’nin her istediğini yapabilme gücüne sahip olduğunu mu gösterir? “Darbeye karşı duranlardan” hesap sorulmayacakmış…

Giderek AKP’nin sahip olduğu gücün esası her istediğini söyleyebilmesine indirgeniyor. Burada gerçek ve gerçek dışı birbirine karışıyor. “Her istediğini söylemek” kuşkusuz hafife alınmaması gereken bir gücü temsil eder. Öyle ki, söylenene inananların sayısı ne kadar çoksa, bu inanç maddi bir güce de dönüşür.

Ama bir de “son tahlil” diye bir şey var! Bir sokak kavgası düşünün. Taraflardan biri durmadan karşısındakine “seni döverim” diye bağırıp çağırsın. Eee? Dövüyor mu peki? Bağırıp çağırma yetisi ve bunun seyredenlerce inandırıcı bulunması elbette bir güçtür. Ama tartışmanın sonunu kimin kimi dövdüğü belirler.

2018’e girmek üzereyken AKP’nin altından kalkamadığı kriz göstergelerini yeniden saymayayım. Her düzlemdeki bu göstergelerden çıkan toplu fotoğraf Erdoğan’ın ayaklarını bastığı zeminin sürekli sarsıldığını, kırıldığını anlatıyor. AKP’nin bir gücü daha var: Kırık zemin üstünde dans etme yeteneği. Bu yetenek tanrı vergisi değil, dünya konjonktürünün hediyesi.

Örnek olsun, bunların Batı aleyhtarı kesilebilmelerinin kaynağını Lavrov başka bir bağlamda dile getirdi: “ABD ile Rusya arasında demir perde yok”muş. Rusya, ABD ile aynı emperyalist-kapitalist sistemin parçası olduğu için, doğrudur, aralarından bir kırmızı çizgi geçmiyor. Batı bağımlısı bir kriz ülkesi, çok sıkıştığında aynı dünya sisteminin içinde salınımlar gösterme şansına sahip artık. Sovyetler Birliği zamanında olmayan bir şansı var Türkiye’yi yönetenlerin.

Örnek olsun, sermaye hareketlerine görülmemiş bir hız kazandırmak, kimilerinin haklı olarak kumarhane ekonomisi dedikleri neo-liberal dönemin özelliğidir. Bu özellik emperyalist hegemonyayı tahkim etmiştir etmesine. Dünyada çok büyük paralar kolaylıkla hareket etmektedir. Tam olarak batakhaneye dönmediği zamanlarda olsa çoktan çökmesi beklenecek ülkeler, krize karşı birtakım kaynaklara bu sayede erişebiliyorlar. Türkiye’yi yönetenler de bu olanağı tepe tepe kullanmaktadır.

İçeriye bakın… Burjuva siyaseti Erdoğan’a alternatif üretememekte, mecburen alternatif diye boy göstermek zorunda kalanlar kaçak güreşmektedirler. Evet bu düzeni, düzenin bu halini yönetebilmek için gericinin önde gideni olmak gerekir. Gericiliği biraz dengelemek gerektiğini düşünen veya bunlar kadar fütursuz davranma yeteneği olmayanlar iktidarı istememektedir. Ne kadar sömürü, o kadar gericilik. “Sömürünün daha da fazlası olsun, ama gericilik biraz budansın.” Bu hayalin karşılığı yok. Mecburen görülmemiş toplum mühendisliklerine veya hokkabazlıklara başvuruluyor. Bunlar da yetmiyor AKP’yi götürmeye…

Bu kadar sömürü ve bu kadar gericilik olduğunda, hukukun, meşruiyetin kırıntısının kalmamasına da toplum alışıyor. Türkiye’nin dört bir yanında, mahkeme kapısında, gün ortasında, trafikte ve düğünde, okulda ve işyerinde, birbirini tanıyan ve tanımayan insanların birbirlerini vurmakta olduklarına alışıldığı gibi! Rüşvete, ahlaksızlığa, ben yaptım olduculuğa şaşmanın anlamı yok…

Peki böyle bir ülke olur mu?

Bizim sorumuz budur ve yanıtımız değişmedi: Olmaz. Gün gelir, bu ülke yeniden kurulur.

Darbe bastırmak niyetine tabancayla, palayla sokağa çıkan, insan öldüren bir yobaz takımını kararnameyle koruma altına alacaklarmış! Palavra.

AKP artık hep ihtiyaç duyacağını bildiği çetelere güven vermek istiyor. “Kafa kestiniz, köprüden attınız ve size af çıkarttık. Hatta bir dahaki sefere yine yapabilirsiniz, rahat olun…” KHK denen belgede yazılan budur ve bu güç değil acizlik belirtisidir. Türkiye kapitalizmi bu yolla ve bu “kadrolarla” selamete ermez. Bu yollar ve bu kadrolarla bir ülke var edilemez, bir düzen kurtarılamaz.

Ama bir koşulla. Ki o koşulun oluşmamış olması AKP’nin asıl güç kaynağı olmaya devam ediyor.

Türkiye’de her istediğini söyleyebilen AKP’nin söylediklerine inanmayan, “hadi ordan” yanıtını yapıştıran bir karşı ağırlığın şekillenmesi koşuluyla. İktidarın gücü, ancak günü kurtaran ve yukarıda içerden ve dışardan örneklerini vermeye çalıştığım düzen dinamiklerine dayanmıyor aslında. İktidarın gücü emekçi halkın örgütsüzlüğüne, “hadi ordan” diyemeyişine dayanıyor.

Bu karşı ağırlık, dizlerinin üstünde doğrulmaya başladığında, o katil, yobaz, sapık sürüleri kimsenin ama kimsenin kendilerine herhangi bir güvence veremeyeceğinin farkına varacaklar.