Gericiliğe Karşı Mücadele Etmemek

Haziran'da ayrıldıklarımıza mücadele insanlarına... Adnan Çokşen'e, Kemal Özer'e...

Dün gece yarısından sonra gelen tutuklama kararı kadar, sonrasında medyanın hali de ilginçti. Hükümet yanlısı televizyon kanallarında sıra sıra geçiyordu, dinciler ve liberaller. Ana akım istifini bozmayıp şaklabanlıklarına devam etti. NTV ve CNNTürk ise muhabirlerine sığındı belli ki o cenahta yorumcu, yani yorum sıkıntısı çekiliyordu.

Dinciler ve liberaller, sanki diğer tarafın bıraktığı boşluğu kapatmak, yorumcusu gelmeyenlere yol göstermek için, "askeri savcının yalnızca malum belgeyle ilgilenirken sivil savcının bulgularının çok daha geniş olduğuna" işaret ediyorlardı bir ağızdan. Buradan bakılmalıydı iki hukuki karar arasında çelişki olmayabilirdi.

Bu adımın büyük bir hamle olduğu açıktır. AKP cephesi bir kez daha sıkıştığı sanılan köşeden çıkmış ve üstünlük kurarak kapatmıştır raundu. AKP ile Amerikan uzlaşmasında buluşmak yetmiyor. Hece hece, harf harf konuşsa da, genelkurmay başkanının sert havası sonuç vermiyor. Medya yorumcularının gösterdiği, yukarıda aktardığım yol çok ağırdır ve olağan koşullarda Başbuğ'un bu işleri bırakması gerekir.

Bırakması gerekir, zira asker "provoke" olmamaktadır. Kuşkusuz bu sürecin bütünü bir provokasyon. AKP cephesi, karşı tarafın, hala kalmışsa çıkıntılarını görünür hale getirip budama işlemine devam ediyor.

Karşı tarafın uygulama gücünden yoksun, bu anlamda ipe sapa gelmez raporlar hazırlama ihtimalini tartışmak benim işim değil. Daha önce dile getirilenler ikna ediciydi. Ancak koskoca gündemin yoktan var edilmesinin bir mühendislik harikası olduğu da kabul edilmelidir. Bu mühendislik ürünü, demokrasi ve darbeye karşı mücadele vaaz etmiyor. AKP'ye ve Gülen'e karşı gelmeyi düşünenlere uyarıda bulunuyor. Gelecek ayın generallerinin başına gelene bakın ve ayağınızı denk alın!

Deniz Baykal'ın bu ve başka işleri çoktan bırakması gerekir. Dün öğle saatlerinde cumhurbaşkanının MGK'da masaya vurulacak yumruğu görüp ikna olacağı konusunda şaka yapabilen Baykal, risk aldığının farkında mıydı, dersiniz.

Bunlar olup biteni anlayamamakta devam ediyorlar. Savcılıktan, MGK'nın hükümet kanadına, medya yorumcularına uzanan bir cemaat takımının, yabancı teknik direktörlerin yönetiminde iyi oynadığını göremiyorlar. Sorguydu mahkemeydi sürüp giderken Zekeriya Öz'ün karnı acıktığı için ortadan kaybolduğunu sanıyorlar. Hece hece asker konuşmalarından heyecana kapılmaya devam ediyorlar.

İçerik zaafı yumrukla kapatılmaz. Arkasındaki fikirden güç almadan vurulan yumruk kendi parmağını kırar. Başbuğ'un, basın toplantısı boyunca bir kez gericiliğe karşı görevden söz etmemesi manidar değil midir? Yalnızca kendi egemenlik sahasıyla ilgilenen bir strateji olabilir mi? Koruduğu sahada ne yapacağını bilemeyenlerin ne gücü olabilir? Başbuğ'un çizdiği direniş hattı, bu nedenlerle çok kolay kırılmıştır.

Malum belge, ister uydurulmuş olsun ister sahici, içeriğini savunan tek babayiğidin çıkmaması halinde AKP cephesi kazanır oyunu. Asker, haziran operasyonunda demokrasi demeçleri vermiş ve o demeçler her defasında gericiliği dert etmeme güvencesi içermiştir. Belge imzacısı hakkında "eğer gerçekse, salak olmalı" denmedi mi? Bu, albayını savunmak değil cami avlusuna bırakmaktır. Böyle yapanın tepesinde tepinilir. Kural budur.

CHP, asker-sivil yargı tartışmasında geçen gece geçen maddenin anayasaya aykırılığını diline doladı. Bu tercihin içerik konusunda sözü olmamak anlamına geldiğini sadece CHP sözcüleri göremiyor.

Son seçimi izleyen haftalarda "hemen seçim olsa" sorusunun bulacağı yanıt, üstelik ekonominin dibe vurduğu koşullarda tersine dönmüş, AKP kısmi gerilemesini telafi etmiş görünüyor. Bu ara sonuç bizi de ilgilendiriyor. Ancak kimse AKP cephesinin güçlenmesine bakıp gericilikle mücadelenin telafisiz biçimde kan kaybettiğini düşünmemelidir. Süregiden kavgalarda gericilikle mücadele eden kimse olmamıştır ki! Sorun tam da buradadır.