Faşizme karşı…

Bizim işimiz öncelikle saha temizliği olmak zorunda. 

  • Sosyalizm mücadelesi bu kadar tuhaf fikrin doluştuğu bir sepet olarak algılanıyorsa, 
  • sosyalistlik için sosyalist olmayan partilerin çatısı altına girmek makul bulunuyorsa, 
  • sosyalizmin çıkış noktası olan sınıf mücadeleleri aşılmış, bitmiş varsayılıyorsa

saha temizlenmelidir.

Sosyalizm mücadelesi bir hoş fikir, iyi proje falan olmanın ötesine geçmemiş olsaydı, tarih boyunca çok yazılıp çizilmiş ütopyalara devam ediyor olurduk. Ama bütün büyük ideolojiler gibi sosyalizm de modern sınıflarla ilişkisi içinde anlam kazandı.

Sosyalizm, Fransız devriminin, yoksulluklarını değiştirmediği işçilerin çıkarlarıyla buluştu. 

Özgürlük, pazarının korunmasını, altyapının kurulmasını isteyen Alman patronlarının değil, onlardan çok daha fazla emekçilerin talebiydi. 

İnsanlar eşit mi, dediniz, o zaman İngiliz işçileri oy hakkını hak ediyor demekti… 

Sosyalizm iki yüz yıldır işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarını temsil eden akımdır. Dünyaya o çıkarların merceğinden bakar. Bu mercek meşrudur, çünkü insanlığın ezici çoğunluğunu emekçiler oluşturmaktadır. Bu saatten sonra solculuğu sınıfların adının anılmadığı, sınıflar arası mücadelelerden tamamen arındırılmış bir soyut özgürlük haline getirmek imkansızdır.

Saha temizlenmelidir. Sosyalizm mücadelesi ancak işçi sınıfının kendi partisi eliyle verilebilir. Başka çatılara dağılmış sosyalistler oralara işçi sınıfını çağıramazlar. Oralara dağılan işçiler de kendilerini koskoca bir bütünün parçası olarak hissetmeyeceklerdir. İşçi sınıfı “hepimiz” içinde bir şey değildir. Kendini, örgütlenerek sınıf haline getirmeyen işçiler sömürüye, ezilmeye, yönetilmeye açık olmaktan çıkamazlar. Gidip başkalarının mücadelesine katılabilirler tabii. Gün boyu tezgâh başında sömürüldükten sonra. Sosyalizm mücadelesi partiyle yürütülür. Bizim partiden anladığımız her renkten ve her kafadan bir karmaşa değil, sınıfın çıkarlarından hareketle dünyayı değiştirmeye ayarlanmış bir aygıttır. 
Yeri geldi, sosyalizm mücadelesini komünistler verir. Sosyalist ve sosyal demokrat, komünist olmayan, yani sosyalizmi hedeflemeyen, mevcut düzen içinde bazı kısmi iyileştirmeler için düzenin egemenleriyle uzlaşanlara denir. Bunların “az solcu” sayılmaları tam doğru değildir. Bunlar “az düzen yanlısı” da değillerdir. Düzen ile devrim arasındaki yolu keserek düzeni korumuş olurlar.

Saha çok kirli. Geçenlerden bir solcu “Hitler ile Merkel aynı mı yani” diye ağzımın payını verdi. “Faşizme karşı Merkel’le omuz omuza” anlayacağımız. Dil sürçmesi değil, akıl kirliliği. Bugün Türkiye’de faşizm Tayyip Erdoğan’a indirgenmekte ve TÜSİAD’la, AB ve ABD ile, Karamollaoğlu ve Akşener’le, Gül ve Davutoğlu’yla birlikte faşizmin üstüne yürünmektedir.

Temizliğin bir kısmı, ama sadece bir kısmı hatırlatmakla yapılabiliyor.

  • Sivas katliamı sırasında kentin Refah Partili belediye başkanı olup şimdilerde bilgelik satan kriminal şahsın 1990’larda parçası olduğu misyon, şeriatçılığın iktidar yürüyüşüydü.
  • Bunların iktidar yürüyüşünü hangi seçimde kaç oy aldıklarıyla okuyup öğrenmeye çalışmak aptalcadır.
  • Aynı dönemde laikliği savunmanın ölümle cezalandırılmasına toplum korkutma veya kabullenme yoluyla alıştırılmıştır.
  • Aynı dönemde Kürt hareketinin toplumsal bağlarını budamaya dönük operasyonların yine şeriatçılar eliyle yapılması rastlantı değildir.
  • Erdoğan’ın yanındaki Çiller ve Erdoğan’ın karşısındaki Akşener bu sürecin devlet örgütlenmesinde temsili roller üstlenmişlerdi.
  • Çiller’inki göstermelik olduğu için, gün geldiğinde af kapsamına alınmayı Akşener’den daha fazla hak edecektir. 
  • Meral hanım ve Temel bey hesap sorulması gerekenler listesinin tepesindedirler.

Geçti artık, her şey değişti, altından çok sular mı aktı? Anti-faşistlere hatırlatmak durumundayım, insanlığa karşı işlenen suçlar af kapsamına girmiyor!

Adalete en fazla, çalıştığı sürenin çok azında kendi geçimini temin edebilecekken hep artan oranlarda sömürülen işçilerin ihtiyacı var. Sömürüye karşı insanların eşitliğinden çıkarı olan işçi sınıfı, adalet ilkesini kendine saklamayacak, bütün topluma yayacaktır. Emekçilerin çıkarı, Merkel ayarında bile olmayan halk düşmanlarıyla ittifak kurmakta değil, hesap sormaktadır.

Aynı TÜSİAD gibi… Karşınızdakinin gerçek karakterini kendisine sorarak öğrenemeyeceğinizi biliyor olmalısınız. Komünistler TÜSİAD’cıların gülücüklerine, davetlerine, demokratik ve uygar görüntülerine değil, örneğin AKP döneminde kârlarını ne kadar artırdığına bakarlar.

Komünistler, halkın hafızasıdır. “TÜSİAD Kürt sorununun barışçıl çözümünden yana.” Palavra! Doğrusu: TÜSİAD emekçilerin her tür yolla bölünmüş kalmasından yana!

Alın size bir palavra daha: “Batı tek adam yönetimine karşı.” Hitler’in Sovyetlere saldırmasını bütün kapitalist dünya umutla beklemişti. Türkiye’nin kendi içinde bir sömürü cehennemi, bölgesinde de emperyalizmin taşeronu olması Tayyip Erdoğan’ın başarısı değildir. 

Faşizme karşı sermaye ile, faşizme karşı emperyalizm ile ittifak fikirlerinin solda da uçuşuyor olması artık kirlenmeyle tanımlanamaz. Bu başka bir şeydir. Kızan kızsın, bu artık ihanet kapsamına girmektedir.

Bu kirliliği temizleyeceğiz. En büyük düşmana karşı mümkün olan en geniş birliği kurmak gerektiği yolundaki teori, teorik olarak da tarihsel deneyim açısından da tamamen boştur. Birlik, 

  • birliğin doğrultusunun ne olduğundan, 
  • önderliğinin kim tarafından yürütüldüğünden, 
  • hangi sınıfın çıkarlarının merkeze konduğundan bağımsız olarak iyi veya kötü değildir. 

Nerede doğrultu sosyalizm olmuşsa, nerede önderlik komünistlerdeyse, nerede işçi sınıfının çıkarı merkeze konduysa orada faşizm tasfiye edildi. Bunların olmadığı yerde faşizmin önemlice bir birikimi o toplumun müktesebatı, verisi haline geldi. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşından sonra Federal Almanya bir polis devletidir. Bu yüzden Nazilerden kurtulan İtalya mafyaya teslim olmuştur. Bu yüzden Yunanistan alelacele anti-faşist (!) NATO tarafından işgal edilmiştir.
Türkiye’de sahanın temizlenmesine ihtiyaç var. Faşizme karşı mücadele edebilmek için de.