Ezmek için mi, çözmek için mi?

KCK operasyonunun Ergenekon'un simetriği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İkinci Cumhuriyet güçleri, bütün kanatlarıyla Kemalizmi tasfiye ettikleri operasyona Ergenekon adını takmışlardı. Şimdi çeşitli kanatlarıyla Kürt muhalefetinin tasfiye edilişine KCK operasyonu adı veriliyor.

Devrimci Karargah davası adlı komedi ise iki uğrağın ortasında bir yerde duruyor. Ergenekon'a yapılmak istenen bu ek, ana operasyonu kontrgerillanın tasfiyesi adına selamlayan “yetmez ama evet” çizgisine bir şakaydı adeta. KCK tutuklamalarında da AKP döneminin türbana özgürlük talep eden entelektüellerinin, Anayasa değişikliklerini alkışlayanların yer alması bir simetri duygusu yaratmıyor mu?

Elbette gün geçmişe yönelik fatura çıkartma günü değil. İkinci Cumhuriyetin bir tür faşizm olduğunu hissedenler faşizme geçit vermemekte ortaklaşabilmeliler. Burada değineceğim konu böylesi bir ortaklaşmanın imkanları açısından anlam taşımaktadır.

Konu ve soru şu: Son gözaltı ve tutuklamalar rejimin kirli savaş çağına geri dönüşünü mü temsil etmekte, yani Kürt muhalefetini bütünüyle ezmeyi mi hedeflemektedir yoksa AKP veya İkinci Cumhuriyet tipi bir çözüme, gerici bir çözüme mi gidilmektedir?

Kürt siyasi çevrelerinde her iki yorum da dile getiriliyor. Savaş siyasal çözümün alternatifi değildir. Savaş da barış da siyasidir. Dolayısıyla belirli bir siyasal çözüm, kendi içinde askeri, polisiye, şiddete dayalı bol öğe barındırabilir pekala. Bu nedenle çözüm sözcüğü kendi başına sihirli sayılmamalıdır. Sürecin karakterine bakılmalı ve öyle karar verilmelidir.

Bu süreçten halkın yararıyla uyuşabilir, ilericiliği, kardeşliği ağır biçimde rencide etmeyecek, emperyalizmin ve gericiliğin önünü açmayacak bir çözüm çıkar mı? Eğer çıkacaksa, içerdiği savaşçı ve barışçı öğeler buna göre anlam kazanırlar. Çıkmaz diyorsanız, sadece savaşçı değil barışçı öğeleri de buna göre yargılarsınız.

Sorun bir dönem çözüme yatan AKP'nin sonradan sözünden cayması ve silaha sarılması olarak tarif edildiğinde ise iki seçeneğin arasında bir yerde konaklanmış olunur. Buna uygun bir strateji, olsa olsa AKP'yi ikna etmek veya AKP üstünde baskı kurulmasını sağlamaya çalışmak olabilir.

Bu satırların yazarının tercihinin hangi yönde olduğunu soL portal okurları biliyor olmalılar. AKP gerek savaşın gazına bastığında gerekse barış görüşmelerine giriştiğinde aynı AKP. İkinci Cumhuriyetin parçası olunarak halkın yararına herhangi bir şey elde edilemez.

Ezmek ve çözmek, gerici rejimin perspektifinde madalyonun iki yüzüdür. Gericilik ve emperyalizm, kendi modellerine uyamayacağını düşündükleri güçleri ezerek, geriye kalanlarla çözüm pazarlığı yürütürler.
Bugünün somutluğunda yaşananlarsa net olarak anlaşılmalı. Rejim Kürt hareketini yalnızlaştırmakta. Kürt hareketinin kendini bir ittifak sisteminin içine yerleştirme şansı olan kolu, açık partidir.

Yalnızlaştırmak için bu kolun budanması, küçültülmesi, etkisizleştirilmesi gerekiyor. Tanımı gereği kendini bir ittifak sistemi içine yerleştiremeyecek diğer kol yalnız kaldığında, günümüzün politik koşullarında etkisizliğe mahkum olacaktır. Silahlı hareketin kendi başına etkinlik artırabildiği dönem 1984'le başlayıp on yıldan daha az süren dönemdir.

AKP'nin legal alanı sınırlayan bir ezme operasyonundan sonra etkisiz merkezle pazarlığa oturması pekala mümkündür. Hatta, bana sorarsanız, küresel ve bölgesel sürecin ana mantığı bu yöndedir. İkinci Cumhuriyet Türkiye'si veya Yeni-Osmanlılı Amerikan Ortadoğu'su, Kürt sözcüğünü kart-kurt'a indirgemek durumunda değildir artık. Bu yapıya denk düşen piyasacı, islamcı ve Kürt kimliğini tanıyıp kurumsallaştıran bir gerici çözümdür. Bu çerçevede tanınıp kurumsallaşan bir kimliğin kimseyi özgürleştirmeyeceğini, bir kere daha eklemeye gerek var mı?