Eskime Hızı

Burjuva siyasetinde eskimenin hız kazandığı görülüyor.

Önceleri birileri parti kurar, kurana kadar ve kurduktan sonra belli bir süre yıldızları yükselir, çoğunlukla seçimle beraber ya ihya olur ya da iflas ederlerdi. Kökleri çok gerilere giden belli başlı akımların arasına katılmak öyle kolay iş değildi ama bu doğrultuda çaba gösteren ve hafife alınmayacak süre etkili olanlar da çıkıyordu.

Başarılı olsunlar olmasınlar, bu devinim Türkiye'de hiç eksik olmamıştır.

Bugün de eksik değildir. Ancak devinenlerin geleceğini kestirmek için falcı olmaya veya belli bir süre gözlem yapmaya gerek kalmamıştır.

Geçerken, Türkiye'de köklü akımlar derken, basbayağı büyük ideolojilerle bağlı kulvarları kastettiğimi not etmeliyim. Muhafazakar-liberal geleneğin başkalaşmış sürdürücüsü AKP, modernist-laik CHP, faşist MHP, tam olarak ilki veya üçüncüsü içinde asimile edilemeyecek olan islamcılık, Kürt ulusal dinamiği ve sol.

Koordinatlar bunlardır ve her deneme bunlara göre konumlanmak zorundadır. Adı geçen akımlardan solun yirmi yıla uzanmayan bir süre, yani 60'lı, 70'li yıllar dışında önemli bir güç oluşturmamış olması, solu ana akımlardan biri olmaktan çıkarmaz. Benzer bir değerlendirme Kürt hareketinin suskun dönemleri veya islamcılığın muhafazakarlığın içine gömüldüğü evre için de yapılabilir. Ülkenin bir diğer toplumsal dinamiği Alevilik ise siyasete kendi kanalıyla katılmakta çok gecikmiş, bunu yaptığında hep güdük kalmış ve ana akımlarca dikkate alınması gereken bir toplumsal güç kaynağı olmakla yetinmiştir. Modernizmin, solun, bazen liberalizmin, bazen Kürt hareketinin etkinlik kurduğu bir kaynak.

Konumuza dönersek... 1990'ların ortalarındaki Cem Boyner'i hatırlayın. Söz konusu hareket doğmuş, büyümüş, seçime girmiş ve yenilmiştir. Bunun ne uzunlukta bir süreyi aldığı değil, olağan yaşamını sürmüş olmasından söz ediyorum. Aynı durum aşağı yukarı Barış Partisi için de geçerli olmuştur. 1970'lerde devinenlerin yükselip koalisyon hükümetlerine dahil olabildiklerini görüyoruz. O dönemin Demokratik Partisi veya Cumhuriyetçi Güven Partisi böyleydi. 1990'larda BBP de benzeri bir grafik çizdi. Kuruldular, yükseldiler, ana tabloya bir süreliğine tutundular ve gözden yittiler.

Şimdi ise burjuva siyasetinde bu tür devinimler namına gözlemlenen gelişmeler, eskime hızına tanıklık ediyor.

Sarıgül hareketi böyledir. Belediyecilik düzleminde kulak kabartılma ihtimali olan bir takım projelerin siyaset diye anlatılması saçmadır. Türkiye siyasetin mikro ölçeklere indirilip tartışılabileceği bir yer değildir. Üstelik 21. yüzyılın başında bu ülkede varoluş sorunları tartışılmaktadır ve bu ortamda “zihni sinir” projeciliğinin herhangi bir şansı yoktur. Zaten Sarıgül'ün bütün söyledikleri fonda akıp gitmekte, geriye “Baykal'a alternatif olur mu?” sorusu kalmaktadır. Öte yandan mikro ölçek-ülke siyaseti ikileminde ilkine angaje olanlar, kural olarak düzeysiz, derinliksiz kadrolar olacaktır. Türkiye'de içinde bulunduğumuz bu dönemde kasaba düzleminde bile büyük politika ve belli bir kadro derinliği aranıyor. Derinlikli kadro veya kadro derinliği her partiye kolay kolay nasip olmayacağından bir lider kültünün oluşması ve açıkların bununla kapatılması gerekir. Sarıgül için böyle bir olasılık da yok.

Bir diğer hızlı eskiyen Cindoruk olmuştur. Koç'ların kendilerini ikinci sınıf patron hissetmeye başladıkları bir ortamda zaten tersi çok güçtü.

BBP'nin de bu dönemde tükenmesi bir rastlantı sayılmamalıdır.

Saadet'in hayli kuvvetli köklerinden ise bir türlü başka bir şey çıkmamaktadır. Benim tahminime göre çıkmayacaktır da. SP bir yedek kuvvet konumuna yerleşmiştir burjuva siyasetinde.

Partiler dünyasında kah AKP'nin açmazlarına, kah CHP'nin boşluklarına bakıp heyecana kapılanlara sık sık rastlanmakta, ama isimleri akıllarda iz bile bırakmamaktadır. Farkındaysanız, Kürt hareketinin belli açılardan önemli değişimler yaşadığı karışık bir dönemde o cenahta da kimi sağcı veya solcu denemeler olmuş ve ortaya ciddiye alınır herhangi bir şey çıkmamıştır. Çok sayıda örnek ulusalcı arenada da doğup doğup kaybolmaktadır. Eski ayları kırpıp kırpıp yıldız yapmak mümkün olmamaktadır, çünkü bu ayların kırpılacak bir birikimleri oluşmamaktadır bir türlü.

Akla son gelen örnek Uras hareketidir. Fantezi kokan liberal tezlerle, solcu kanaati oluşturarak, AKP'nin resmi muhalefeti olmaya yönelen, ama sosyal-demokrat, düzen içi alanlara yerleşmeye çalışan, bu arada Kürt ve Alevi dinamiklerinden kan almaya çalışan bu hareketin de, herhangi önemli bir şansı olmayacağı bence artık kestirilebilir hale geldi. Bu karmaşadan uyumlu bir senteze varmak ve yeni sentezi partileştirmek için bir motor güce ihtiyaç var. Motor güç olsa olsa Avrupa Birliği olabilir. Negatif değerlendirmeye, AB'nin kele sürecek merhemi olmamasından varmıyorum. Koca AB her durumda Türkiye'ye bazı şeyler sürebilir, ama kanal özgürlükçü sol olacaksa, AB'nin mutlak olarak bir küme daha düştüğüne kanaat getirilmelidir. Uras hareketi için AB eksenli bir yedek kuvvet olma olasılığı bugün olabilecek en geniş ufuktur.

Sol mu? Bizim köklerimiz her türlü tartışmanın üstündedir. Ve açılma, yayılma zamanıdır.