Erdoğan direnişi

Seçime giden Türkiye yumuşamaya değil, sertliğe çağrı yapar. Seçim öncesi demokrasi bekleyen varsa, hafızayı cidden sıfırlamış demektir. Hiç olmadı, bu sefer de olmaz.

Hele iktidarda AKP varsa yukarıda söylenen bir toplum yasası sayılabilir. AKP'nin geçmiş dönem “başarıları” hep aynı tarza dayanarak elde edilmedi mi? AKP gerilim arttırarak tabanını konsolide eder, keskinleştirir, saldırganlaştırır. Mümkünse karşı tarafı terörize eder.

Şimdi -en azından- yine bu oluyor. Çağlayan baskınının sonuçları aynı sonuca akıyor. Polis kampüs kampüs gezip öğrenci götürüyor. Avukatların terörizmle özdeşleştirilmeleri yoluyla yargı sistemine bir eşik daha atlatılıyor. Bir kez daha bir başbakan sokağa çıkmanın izne tabi olduğunu söylüyor. Atlamayalım; bu dalganın başladığı noktada Tayyip Erdoğan kendini başkan ilan etmişti!

Bundan, yani her zaman olandan ibaret de değil gibi görünüyor. AKP içindeki, şaka kaldırmayacak ölçülere varan ve zor bela bastırılan çatlamanın unutturulması için kan lazımdı. Burjuva siyasetinin en sevdiği araçlardan biridir kan...

Sonra; AKP'nin seçim öncesi Kürt “reformu” başlığında ilerlemesi risklidir. İlerleme çözüm ve barış falan getirmeyecek olsa da, milliyetçi faşist demagojiye araç sunar. Ne de olsa AKP rejimi de dinci olmanın yanısıra faşisttir. Kürt sorununda milliyetçilerin taviz sayacakları adımları atmak, seçim konjonktüründe kolay değil... Demek ki, hem o adımların atılmasına uygun atmosferin ortadan kaldırılması, hem de atılsalar bile çıkan sesin başka gürültülerle bastırılması gerekiyor.

Ayrıca Erdoğan korkuyor! İki yıldır basbayağı korkuyor. Zamanında alkış tuttuğu ve parmağını soktuğu “bahar” rüzgarlarının kendine karşı dönmesinden korkuyor. Yeni bir Haziran direnişinin lafı bile hasta edecektir AKP'yi... Dolayısıyla ortalığın terörize edilmesi şart.

Ama nereye kadar? 1 Mayıs, Soma yıldönümü... bu tarihlerin terörize edilmesi lazım gelecek. İyi de, hani Mayıs ayında Musul operasyonu yapılacaktı da, Barzanigillere kalırsa bu iş Türkiye'siz olmazdı? Savaş gündemi açılırsa tüm memleketin ev hapsine alınması gerekmeyecek mi? Ya da bu hükümetin muhalefet mitinglerini sükunetle izlemesi mümkün müdür? Özetle iktidarın baskısının freninin olmayacağı bir döneme girilmişe benziyor.

Ancak durum böyleyse bu tam anlamıyla bir Tayyip modeli demektir. Yoksa, AKP içinde ortaya çıkan ve Tayyip'den sapan bütün seslerin bir yumuşama vaat ettiği açık. Yumuşama sözünü duyunca kimsenin yağları erimesin! Arınç veya Davutoğlu tipi bir yumuşamadan söz ediyorum, alt tarafı; öyle demokrasiden falan değil.

Tayyip modeli en küçük esnemeyi zaaf itirafı sayar. Diğer taraf memleketin yeniden yönetilebilir hale gelmesi için bir restorasyon çalışmasına açıktır. İlki her pürüzün üstüne üstüne yürümeyi, ezmeyi savunur. Diğerleri göstermelik bir uzlaşmacılığı vitrine koyar. 

Tabii, Erdoğan'ın kitabında müzakere, anlaşma, el sıkışma hiç yok değil. Ama bu tür ilişkiler üstünden geçilmiş, ezilmiş taraflarla kurulabilir yalnızca. Sorun bu noktada patlak veriyor.

AKP'nin artık kimseyi ezebileceği falan yok. Bir zamanların darbeci ilan edilen bütün askerlerini bırakmışsın, Batıdan güçlü sinyaller alan muhalefeti mi korkutacaksın! Elin Amerikalısı “Kürt baharı” diye kitap yazmışken, kim inanır AKP 'nin “barış sürecine” yaptığı milliyetçi ayarlara?

İnandırmak için “yapmak” gerekir. Kan dökmek anlamında. Ama bir kişi, iki kişi değil; oluk oluk! Şimdi bu evreye girdik. Erdoğan modeli yeniden inandırıcılık kazandırılmak üzere kanla sulanıyor.

Lakin seçim virajı böylesi bir iç savaş ilanıyla alınacaksa, arabanın yoldan çıkma olasılığı çok yüksek demektir. Bu yönetememe halinin yani malumun ilamı olur. İhtiyaç daha açık hale gelir.

Erdoğan direniyor. Ama bütün yollar dönüp dolaşıp restorasyona çıkıyor.