Emperyalist çaresizlik

Barzanistan referandumuna ulusların kendi kaderini tayin hakkı diye selam ve alkış gönderen solcular oldu. Şimdi bu devletimsi aşiretin içinde liderlik değişimi zorunlu hale gelince, bu kesimlerin ne dediğini izlemedim doğrusu. Muhtemelen Mesut başkanın sınıf karakterini, bu karakterden kararlı bir özgürlükçülük çıkmayacağını keşfedenler vardır. Başkaları da emperyalistlerin küçük ulusları gözü kapalı sattıklarını bir kez daha görmüş ve buna öfkelenmişlerdir.

Açıkçası beni, özgürlük mücadelesiyle ilgisi olmayan bir pazarlığın detayları o kadar da ilgilendirmiyor. İçinde bulunduğumuz tarihsel evrede ulusların kendi kaderini tayin hakkı emperyalizmin belirlediği bir çerçeveye oturmuş ve geçen yüzyılda parçası olduğu özgürleşme mücadele ve süreçlerinden kopmuştur. Ezen ulus–ezilen ulus kategorilerinin bağlamı tamamen değişmiş ve bu kavramlar gerçekliği açıklama gücünü yitirmiştir. Geçmişteki özgürleşme, burjuva sınıflarının uluslara öncülük etmesi kuralını tartışmalı hale getirmişti. Emperyalizme karşı ulusal direnişlerin rotası sosyalist ülkelerle yakınlaştığı ölçüde başka bir durum ortaya çıkmıştı. Bunlar geride kaldı. Ve bunu biliyoruz. Biliyor olmalıyız.

Bu durumda Irak Kürdistanı’nda yaşananlar üzerine düşüneceksek, zaten bilmek durumunda olduğumuz gerçeklerle ufkumuzu kilitlemeyelim, derim. Örneğin Barzani yönetiminin apar topar geri adım atması, söz konusu somut çekişmelerin ötesinde veriler sunabilir.

Barzanicilik Kürt toplumunun en önemli siyasal akımlarından biri ve en uzun ömürlü olanıdır. ABD emperyalizmi hayli zamandır Ortadoğu’da bu hareketle yakın bağlar kurmuş, hatta burjuva siyasetinin vefasızlığını ihmal etmeden kullanacak olursak, bir stratejik ittifak içinde olmuştur. Emperyalizm bağımlı ülkelerin içine müdahale eder, onları biçimlendirir. Barzani hareketi bu noktada basbayağı emperyalizmin bir aletine dönüşmüştür ve bu anlamda işbirlikçidir. ABD, müttefiki, işbirlikçisi ve taşeronu olan bu harekete özerklik bahşetmiş, bağımsızlık vaat etmiştir…

Bütün bunlar son on beş yılda yoğunluk kazandı ve özerk Kürdistan bölgede sınırların ötesini etkileyen bir güç haline geldi. Bir dönem Washington-Tel Aviv-Erbil üçgeninden (veya Ankara’yla birlikte dörtgen) söz etmek bile mümkün oldu.

Barzani’nin ricatı emperyalist ABD’nin bölgedeki yapbozlarından birini temsil etmektedir. Hiç kuşkusuz Barzani’nin geri adımlarını ve bir iç krize sürüklenmesini engelleyecek güç ABD’de mevcuttur. Ancak bu gücün kullanılmaması ve referandum sonuçlarının öksüz bırakılması bir keyfilik, özgür bir tercih olarak görülemez. Karşımızda ABD’nin bölgedeki yalpalamalar siciline yazılan yeni bir satır var.

Dünyanın ve bölgemizin en ağırlıklı gücü olmaya devam eden ABD’nin sicilinin bütünü aynı zamanda bir çaresizliği resmediyor.

İstila ve işgal politikaları, Sovyet sonrası dünyaya verilen çok sert bir mesajdı. Sürdürülemeyeceği görüldü. Ilımlı İslam üstünden planlanan dönüşüme çok büyük kaynak ayrıldı. Uzun süren birikimin ardından gelen ileri hamleyi hızlı bir çöküş izledi. Suriye’ye yapılan müdahale, Rusya’nın bölge gücü olarak konumlanmasıyla ters bir ara sonuç verdi. İç dinamiklere müdahale kolaydı, ama yeniden biçimlendirmek konusunda ortada basbayağı bir başarısızlık var. Sünni İslamla kurulan ittifak, Irak’ın işgaliyle birlikte darbe yedi. Sonuç Irak’ta Şii faktörü ve İran’ın neredeyse başat hale gelmesi oldu. Özetle ABD bir gün en sıkı biçimde manipüle ettiği güçlerin ertesi sabah özerkleştiği ve başka işbirlikleri içine girebildiği bir karmaşa yaşıyor.

Referandum sonrası, Barzani’nin krizi olduğu kadar ABD’nin strateji krizini de ele vermektedir. ABD basit biçimde Kürt faktörüne aşırı yatırımın tetiklediği karşıt yönelimleri denetleyememektedir. Erbil “alıp” Bağdat’tan kovulmak saçma bir risktir; ve zaten Erbil de bir bölge gücü olarak başka hesaplara girebilmektedir. ABD çatışan yerel faktörlerden birini kategorik olarak tercih edememekte, hepsini birlikte yönetmeyi de becerememektedir.

Soldan bu tabloya bakarken beyhude tartışmalar yerine sistemin krizinin yaratacağı devrimci olanaklara kafa yormakta yarar var.

Bir de bilinmelidir ki, emperyalist çaresizlik, bir anlamda Ekim Devrimi’nin “intikamı” sayılır. Sosyalist ülkelerin var olduğu dönemde kapitalist-emperyalist sistemi bir arada tutan çizgi basbayağı sınıfsaldı. Emek düşmanlığı, anti-komünizm ve sosyalizm korkusu uluslararası gericiliğin saflarını sıkılaştırıyordu. Şimdi mülk sahibi sınıflar birbirlerinin kuyusunu kazma özgürlüğü kazanmış bulunuyorlar.

Bu özgürlük yüz yıl sonra yeni bir devrim çağının habercisidir.

***

Geçtiğimiz günlerde soL yazarı Orhan Gökdemir bir hakaret davasında ceza aldı. Mahkeme sonucu bu oldu ama asıl yargılayanın Orhan olduğu sabittir. Çocuklara yönelik işlenen suçları aklamaya gericiliğin yargı mekanizmasının gücü yetmez. Bizim dilimizde sapığa sapık, pedofile pedofil denir. Birçok aydınlanma savaşçısının paylaştığı metni ben de aşağıda paylaşıyorum:

BENCE DE ASIL YARGILANMASI GEREKENLER PEDOFİLLERDİR

Çocuk gelinler gibi isimlerle hafifletilen, cinayetler, intiharlar, karartılan yaşamlarla ağır bir toplumsal yara haline gelmiş, ilkel, çağdışı, 2017 Türkiyesi'ne yakışmayan bir toplumsal facianın hepimiz farkındayız. Ama bu farkındalığa ve kamuoyu baskısına kafa tutanlar yerlerinde durmuyor.

Nurettin Yıldız'ın kitle medyasına da yansıtmaktan çekinmediği "6 yaş nikah için uygundur" sözleri kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı. Ve bu sözler mahkemelerce aklandı! Türkiye Cumhuriyeti'nin bir mahkemesi sapıkça olmanın yanı sıra açıkça suç oluşturan bu sözleri "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirdi.

Bununla kalmadılar. Bu sözlerin sahibine "pedofil" sıfatını çok haklı olarak uygun gören yazarlar, gazeteciler yargılandı, yargılanmaya devam ediyor. 

Nurettin Yıldız'ın, pedofiliyi teşvik ettiği sözleri nedeniyle kendisine haklı olarak pedofil sıfatını uygun gören Orhan Gökdemir para cezasına çarptırıldı. Verilen ceza "3000 TL'nin altında olduğu için" itiraz yolu kapalı! Gazeteci Mustafa Hoş bir başka davada aynı nedenle yargılanması sürüyor.

Nurettin Yıldız'ın sözlerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiren, bu sözler nedeniyle kendisine "pedofil" sıfatını uygun görenleri mahkûm eden yargı kararları, bundan sonra bu derin yaranın insani maliyetine, kararan hayatların, ölüm ve intiharların sorumluluğuna ortak olmaktadır.

Pedofil Nurettin Yıldız'ın birkaç hakaret davasını kazanarak kendini aklamasını reddediyorum.

Bu aklama davalarında suç olarak tespit edilip cezalandırılan fiile, "6 yaş nikah için uygundur" diyen Nurettin Yıldız'a pedofil sıfatını uygun görme eylemine benim de katıldığımı ilan ediyorum.