Düzene karşı mücadele etmeyen…

… Artık seçim de kazanamıyor!

Durumun özeti budur. 

24 Haziran 2018’in toplumsal dersi, bir daha düzen içi çıkışlara umut beslememek olmalıdır. Yoksa, son zamanların, düzen içi bir çareye en fazla umut bağlanan bu seçiminden şeriatçı-faşist ittifakının zaferiyle çıkılmasının bedeli ağır olur. 

Kapitalizm her zaman her yerde reformlara, iyileştirmelere kapalı olmaz. Türkiye kapitalizmi, AKP rejimi altında uç noktaya taşınmış ve herhangi bir reforma, iyileştirmeye gelir tarafı kalmamış bulunuyor.

Muharrem İnce dalgası düzen içiliğini dosta düşmana göstermek için elinden geleni yaptı. Bir başka şeriatçı ve bir başka faşistten başkan yardımcısı türetmeyi vaat etti. Erdoğan’ı hedef alan sloganları susturdu. Devri sabık yaratmama, yani hesap sormama sözü verdi. Daha ne yapabilirdi ki, “ılımlı bir değişim” resmi çizmek için?

Eğer İnce AKP’nin standartları açısından bir reformcu sayılacaksa, ülkeyi kaplayan çamura herhangi bir reformun işlemeyeceğini kanıtlamıştır, 24 Haziran.

Hesap sormamayı seçim taahhüdü haline getirene bu düzen “adil seçim” koklatmaz! 

Adalet mi? Bir AKP’li doğu illerindeki yolsuzlukların, baskıların ayyuka çıktığı saatlerde “yahu, demiş, bugüne kadar hep böyle oldu, aşiret dediğin toplu oy verir, şimdi mi aklınıza geldi.” Haklı! 

Asıl adaletsizliğin tam da sömürü düzeninde olduğundan hareket etmeyenlere verilen bu yanıt adaletsizliğin özünün etrafından dolaşanların hak ettiği yanıt değil mi?

Anadolu Ajansı’nın seçim sonuçlarını en AKP’li bölgelerden başlayarak vermesinin, topluma yenilgiyi sindirtme amacını güttüğünü, muhalefet çok önceden gördü ve söyledi. Demek ki böyle bir operasyona karşı düzen içinde yapılacak bir şey yokmuş. Ne İnce’ye güvenmekle çözülürmüş bu iş, ne YSK’nın önüne binlerce avukat yığılabilirmiş!

Zira “oyların çalınması” bu düzenin olağan bir seçiminin olağan bir parçasıdır. Bütün olağanlıkları kabullendikten sonra, haksızlık üstüne kurulmuş bir düzenle barışık yaşadıktan sonra, son halkaya, hırsızlığa direnmek de imkânsızdır.

Mühürsüz oy düzenlemesine karşı “böyle seçim olmaz” demeyeceksin, milyonlarca fazla seçim pusulası basılmasını dert etmeyeceksin, güvenilmezliği kanıtlanmış AA’nın tekeline boyun eğeceksin, taraflı olduğu tescilli YSK’nın hakemliğini kabul edeceksin, seçmen sayısının 3 milyon azalıp 5 milyon artması hakkında sadece söyleneceksin, kime nasıl vatandaşlık verildiğini sorgulamayacaksın… Gün seçime geldiğinde “hırsız var” diye bile bağıramıyorsun!

Tren çoktan kaçmıştı. Tren 2017 referandumunda hayır’ın evet diye ilan edilmesini kabullendiklerinde kaçmıştı. 

Haziran 2015’te AKP’nin Meclis çoğunluğunu yitirmesinden sonra Kasım dayatmasına “saygı gösterildiğinde”, ne saygısı seçim hükümetine bakan verildiğinde zaten kaçmıştı. 

Muhalefet, 2013’te Gezi’de vur emri verene diyalog çağrısı yaptığında, vurulanlara bakıp darbeci gördüğünde çoktan kaçmıştı. 

Bir kısım muhalefet AKP’nin Kürt sorununu çözeceğine inandığında, diğer kısımsa AKP’yi Derviş programına uyduğu ölçüde beğendiğinde trenler seferden kalkmıştı. 

Eksik kalmasın; tüm düzen muhalefeti AKP’nin Suriye’ye yönelik şeriatçı huruç harekâtını “diktatör Esat” diye diye destekledi; bu kafayla istasyonun yolu bile tutturulamazdı.

Bu 16 yıllık tarihten sonra 24 Haziran’da tek doğru, tutarlı ve gerçekçi hedef düzeni değiştirmek olabilirdi. Onun yerine örgütlenen bir reform veya restorasyon umudundan, geriye ağır bir tablo kalması kaçınılmazdır. Umutlar saatler gece yarısı göstermeden enkaza dönüştü. Çünkü AKP Türkiye’si düzenin olabilecek en aşırı çirkinliğidir. Reform veya restorasyon tutması imkânsız bir çamurla kaplıdır düzen. Bu çamuru kazımak için düzeni yıkmak gerekiyor. Gerisi palavradır. Palavra olduğu 24 Haziran’ın dersidir. 

CHP’nin katliamcılıktan akladığı SP, Erdoğan’ı ilk kutlayan Millet İttifakı üyesi oldu. Çok normal!

CHP’nin el uzattığı HDP, Erdoğan’ın başkan olduğu, faşist-şeriatçı bir hükümetin çıkacağı Meclis’e girmenin mutluluğunu yaşadı. Yetmez ama evet’çilerin yönetiminden böyle bir sonucun çıkması şaşırtıcı mıdır?

CHP’nin diğer müttefiki İyiP, temelsiz bir toplumsal barış söylemi karşısında faşist-milliyetçiliğin yükselişini temsil etti. Şimdi muhtemelen Akşener, yükselttiği milliyetçi birikimi Erdoğan rejimine hediye edip geri çekilecek. Eşyanın tabiatına uygun olan bu değil midir?

24 Haziran, bu beş benzemez ittifakı var eden Anti-Tayyipçiliğin de tükendiği tarihtir. Laik olmayan, barışçı olmayan, anti-emperyalist olmayan, yağmacı sermayeyle uyum arayan bir Erdoğan eleştirisi iler tutar tarafı olmayan bir demagojiden ibaretti. Böyle bir muhalefet seçim hileleri karşısında nasıl dik durabilirdi ki!

Düzene karşı mücadele etmeyenler AKP’yi bir adım bile geriletemezler. Çünkü AKP “tek adam” değil, bütün bir düzendir!

Erdoğan gece vakti “bu bir demokratik devrim” dedi. Sol literatürde yaygın ve yüzeysel algıya göre sosyalist devrimin sırası, ancak demokratik devrimden sonra gelir. İşin bu kısmı, düşen yüzlerinizi gevşetecek bir şaka olarak işe yarar mı, bilmiyorum; ama doğrusu budur: AKP düzenin en kötü halini resmetmektedir ve bu kötülük sadece sosyalist bir devrimle alt edilebilir. Düzen içi muhalefetin havlu attığı yerde, gelecek işçi sınıfının, gelecek devrimcilerin, gelecek sosyalizmindir.