Düzen kendini ele verirken

Bu düzende demokrasi denen şey bir tuhaf oluyor. Birkaç hafta sonra bir oylama yapılacak ve taraflardan biri şu ana kadar defalarca ters bulduğu sonucu tanımayacağını açıkladı. Hayır çıkarsa iç savaş olurmuş, silahları kuşanırlarmış, hayır’cılar vatan hainiymiş, alayı teröristmiş… Silah teşhir veya ima eden tosuncukların mesajlarına bir noktadan sonra gülüp geçmek mümkün. Ne denebilir ki, 'bekleme hadi şimdi çek silahını’dan başka. Öyle tipler ki bunlar; oyunu kaybettiğinde bile vuracaksa kazandığında vuracağı kesin! Yok, diye düzeltme geliyor tabii bir diğerinden, Yahudi ve Hristiyanlara yaşam hakkı tanındığına göre hayır diyenlere de… Lütufta bulunuyor yobaz, sağ olsun. Lütufla korunan yaşam hakkına güvenip güvenmemek size kalmış…

Tosuncuklar, doğrudur bu işi oyun sanıyorlar. Ama demokrasi tuhaflığı zaten başka bir anlamda da bir oyun. Abuk sabuk lafları bir kenara bıraksak bile iktidarın kendince olumsuz sonucu tanımayacağı sabit veri. Hiç tehdit savurmasalar, örneğin bu kadar hırçınlığın oy kazandırmak yerine tersi sonuç vereceğini düşünseler bile, bu sabit değişmez, değişemez.

Nasıl değişsin ki; aklınıza suç işlemedikleri bir konu geliyor mu? Savaş çıkartmak suç. Öldürmek suç. Mezhepçilik suç. Para aklamak suç. Bıraktım “sivil yaşamda” yaşananları, devletin doğrudan koruması altında olması gereken çocuklara tecavüzün düpedüz özendirilmesi basbayağı suç. Gezi günlerinde yalnızca bir polis düşüp ölmüştü; diğer vakalar cinayet sınıfına giriyor. Kentlerde işlenen suçları alt alta yazmak bile imkânsız. Belediyeler batak. Keyfince dağıttıkları kaynaklara gelmeyin hiç, bunların açtıkları ihaleleri denetleyen bir makam olsa, şunca yıldır inşa ettiklerinin katbekat fazlası hapishane yaptırmak gerekecek. Hukukçu hapsetmek yol oldu; kadın cinayeti aklama şampiyonu yargıçlar, referandumda hayır çıktığında ne yapacaklar? 15 Temmuz şehitleri diye diye dilleri şişti; yalnızca köprüde katledilen çocukları düşünün, bunca kan hesabı verilmeden kalır mı? Ya kararnameler; içlerinde hukuka uygun satır bulmak için çok uğraşırsınız!

Tabii tanıyamazlar aleyhlerinde çıkacak bir sonucu. Hayır’dan sonra çöplüklerden, sandık sandık atılmış suç dosyalarının taşması kaçınılmaz.

Bu nedenle, diyelim yarından itibaren kimseye küfretmeseler, tehdit etmeseler, asarız keseriz demeseler, yine de hayır sonucunu tanımamaya dönük hazırlık yapmaya mahkûm bu iktidar. Son derece basit bir korunma refleksi bu.

Muhalefette öyle bir dil yok. Tam tersine, hayır oylarının bir hesap sorma güdüsüyle verilmeyeceğini söyleyen ve kesinlikle hesap sorulmayacağını taahhüt eden bir muhalefet var. Bu tutumdan evet sonucuna saygı deklarasyonunu da anlayabiliriz.

Ancak bu da mümkün değildir. Erdoğan iktidarı normal sayılamayacak kadar yüklüdür ve referandumdan evet çıkması durumunda, oylama gününe kadar patlaması durdurulmuş olan kriz bombası basit bir “yönetememe” halinin çok ötesine geçecektir. Görünen köy iki adım ötemizdedir ve bu yobaz hizbinin yönetme becerisini tazeleme olasılığı sıfırdır. Hal böyleyken, bırakalım muhalefetin hayır sonucuyla bağlı taahhüdünü, evet çıksa bile muhalefetin bu sonucu pratikte tanımamaya hazırlık yapması kaçınılmazdır.

Evetçiler hayır’ı, hayırcılar evet’i tanımayacaksa bu nasıl bir seçim ortamıdır? Olur mu böyle şey?

Olur; çünkü bir kere, demokrasi denen şey hayli tuhaftır bu düzende. Demokrasi ve onun parçası olarak yapılan oylamalar, memleket nereye gidecekse onu belirlemek için yapılmaz ki! Bu bir kandırma oyunudur. Sonuç aslında -en azından üç aşağı beş yukarı, genellikle çok daha ayrıntısıyla- bellidir de, halk denen kalabalığın düzene bağını yeniden temin etmek için bu oyunun oynanması gerekmektedir. Asıl sonuç bir düzen ve devlet aklı tarafından önceden yazılır. Tuhaflığın normal hali budur.

Referandum sonucunu tanımayacağını ilan edenler ve tanıyacağını söylese de kimseyi inandıramayanlar, hep birlikte düzenin oyununu ele veriyorlar.

Lakin; demokrasi, tuhaflığı açığa çıksın diye, oyun da hileler görünür olsun diye tasarlanmamıştır. Tuhaflığı, samimiyetsizliği, hilebazlığı örtememe durumu bugün Türkiye’nin gerçeği oldu.

Düzenin oyuncuları hileli mekanizmayı ele vermekten kendilerini alıkoyamıyorlarsa, gerçeğimiz tek sözcükle özetlenebilir: Kriz. O kadar boyutludur ki yaşanan kriz, oylamadan ne çıkarsa nereye gidileceğini belirleyen bir devlet/düzen aklı yok arka planda. Demokrasi tuhaflığın ötesine geçmiş, oyun lime lime dökülüyor…

“Yetmez ama hayır” işte bu nedenle de doğrudur. Varsın -ve var olması, daha da artması için uğraşalım ki- hayır desin çoğunluk. Ama bir de oyunun ötesine hazırlanmak gerekiyor; ve asıl önemli olan bu. Belirsizlik ülkesi Türkiye’de krizden sola doğru çıkışın hazırlanması gerekiyor. Yetmez ama hayır, bu hazırlığa yatırım anlamına geliyor.

Not: Geçen haftaki yazılarımı yazamadığımı fark edenler mutlaka vardır. Yurt dışında bir toplantıda görevli olmak bazen köşe yazısına zaman ayıramamaya neden olabiliyor. Özürlerimle…