Dizilim oyunları

Son günlerde izlediklerimiz, okuduklarımız, duyduklarımız bu pilavın daha çok su kaldıracağını söylüyor. Büyük hesaplaşmaya doğru akmaya devam eden dünya siyasetinde neler olmuyor ki!

ABD içinde yıllardır Beyaz Saray’la anlaşamayan asker muhalefeti, Suriye savaşının en sıcak günlerinde Şam’a istihbarat sızdırmış örneğin. Dolayımlı aracıları arasında Almanya da varmış… İnanırım!

Rusya’ya baksanıza; Suriye’de, Irak’ta vurduğunun kardeşini Afganistan’da stratejik müttefik ilan ediyor! Tam, Moskova’nın İsrail manevralarını anlar gibi oluyorduk ki…

AKP’nin Türkiye’ye eşik atlattırdığı doğru bir bakıma. Türk diplomasisinin hareket yasaları daha sadeydi. Büyük güçlere yönelik tarihsel korku ve çare niyetine aynı güçler nezdinde çok önem kazanmak...

Artık bu kadar basit değil. Çok cepheli, çok korkulu, çok özneli bir süreç… Türkiye burjuvazisi sade saflaşmalardan son derece karmaşık bir ilişkiler ağının içine sıçramış bulunuyor.

Eskiden, hani ağır ekonomik bunalım sinyalleri karşısında Sovyetler’den çaresiz destek arayışından veya siyasal düğümlenme noktalarında “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır” türü desteksiz restlerden ibaretti tartışma. Çünkü basit ve çok güçlü bir ilkesi vardı düzenin: anti-komünizm.

Eksik kalmasın, anti-komünizm sadece bir ideolojik “tercih” değil, bir sınıf refleksidir. O nedenle de düzenin bütün unsurlarını birleştirir. Sosyal-demokratı da, faşisti de aynı çizgide dizilir. Sosyal-demokratların veya Kemalistlerin içinden “komünist sempatisi” değil, Sovyet dengeciliği çıkar ancak.

Sınıf kavramı aydınlatıcıdır. Peki, bugünün karmakarışık dünyasında sınıflar nerede?

Bir yanıt, sınıf mücadelesinin ve kavramın açıklayıcı gücünün 1917-1991 paranteziyle birlikte kapandığını söylüyor. Diplomasi “zaten” büyük güçler oyunuydu ve bir ara büyük güçlerden biri işçi sınıfı ve halklar gibi ulvi kavramlar üstüne bina etmişti kendini. Doğru yanlış, bitmişti gitmişti! Bir yaklaşım bu.

Her büyük hesaplaşmaya doğru akış, sınıf mücadelelerinin doğrudanlığını, sadeliğini örtme etkisi yaratır. Bugün ilerici saflarda kapitalist Rusya’nın, kapitalist Çin’in, hatta hem kapitalist hem dinci gerici İran’ın nasıl ele alınacaklarının tartışmaya açılması rastlantı değil, nesnel durumdaki karmaşanın sonucudur. Aslolan sosyalizm ve işçi sınıfı parantezinin kapanması değil, budur.

1917-1991’in kapanmış bir parantez olduğu, aynı anlama gelmek üzere komünizmin öldüğü iddiası gülünç. Çeyrek yüzyıl sonra emperyalizm o üççeyrekte şekillenen dünyayı dağıtmakla, yeniden çizmekle, bu tarihle hesaplaşmakla uğraşıyor. İşçi sınıfını geriletmek adına alınan mesafeyi küçümseyemeyiz, ama o geçmişle kavga etmeyi sürdürüyorlar. Bir türlü ölmüyoruz. Öldüysek silinip gitmiyoruz!

Mesele değerler çünkü. Çizgilerin sınıf adına çekildiği o dönemi parantez içine almanın imkânsızlığı, sınır taşlarının adalet, eşitlik, özgürlük, barış gibi kavramlarla çakılmış olmasından ileri geliyor.

Sınıflar durdukları yerde duruyorlar. Ama hesaplaşma kavşağına dört koldan yaşanan akış, görüş mesafesini çok kısaltıyor. Daha önemlisi, sınıf örgütsüz haliyle duruyor ve örgütsüz işçi sınıfı kolay göze çarpmıyor.

Dizilim oyunları, analiz etmeye kalksanız içinden çıkılmaz, anlam yüklemeye çalışsanız mide bulandırıcı, sonsuz sürprizli ve ilkesiz, alabildiğine acımasız ve sakil sürüp gidecek mi? Yani anlamak çabası beyhude midir? Her gün yeni bir enformasyon önceki gün öne çıkan anlamları silip süpürebilir mi?

Durumun böyle olduğunu kabullenirsek, faydacılığı, oportünizmi, pragmatizmi, yalanı doğal saymaya da kendimizi mahkûm etmiş oluruz. Siyaset ilkesizliğe indirgenir. Bizim sınıf, örgütsüz ve görünmez olmaya mahkûm olur. Diğer taraf için ne gam; zaten işleri kendi sınıf gerçeklerini kamufle etmek değil midir?

Kabul edemeyiz. Dizilim oyunları oportünizmin sonsuz özgürlüğü içinde oynanmıyor. Ancak artan sakillik bizim sınıfımızın görünür kılınmasının acilliğini anlatıyor. İşçi sınıfı başkalarına benzemez. Dünya onun elleri üstünde yükselmektedir. Ama örgütsüz olduğu sürece bunu kimse göremez. Kendi bile…

Örgütlü olduğunda ise her şey değişir. Dizilimler de…

Not: Pazartesi yazımı, memleketten uzakta bir takım teknik zorluklar nedeniyle aksattığım için özür diliyorum…